| Önsöz | Arama | Üyelik | Sohbet | Alış-Veriş | www.netyorum.com   
Ajanda
Seçtiklerimiz
Arşiv
Yazarlar
Yorumlar

Bölümler

Köşe Yazıları
Teknoloji
Sanat
Soru & Cevap
Dostluk & Sevgi
Eğlence
Geçmiş Zaman Olur ki

Konular

Sinema
Müzik
Kitap
Sözler
Oyunlar
Ürünler
Mekan
 
 
Reklam Fiyatları

İzleyici Mesajları

Elektronik posta :
bilgi@netyorum.com

 
 
Bu sayfayı arkadaşınıza göndermek için tıklayın.

 
 
Açılış sayfası yapmak için tıklayın.

Sık kullanılanlar listesine eklemek için tıklayın.

 

Eski Sayıları

18.10.2001 Ebru Türkol - netyorum.com / Sayı: 88

ÖNEMLİ OLMAK

"Zavallı adam, kısa süren bir otoriteye bürünüp öyle oyunlar oynardı ki, gökteki melekleri bile kendine ağlatırdı" - Shakespeare

Hepimiz karşılaştığımız insanların bizim gerçek değerimizi bilmesini, küçük dünyamızda önemli bir insan olduğumuzu hissetmek isteriz. Saçlarımızın güzelliğinden,ne kadar akıllı olduğumuzdan bahsedilmesi hoşumuza gider. Takdir edilmek, değer verilmek, saygı duyulmak ruhumuzun enerji kaynaklarıdır. 

Önemli olmak insanın doğuştan gelen en büyük isteğidir. 

Bu istek bizi çocukluğumuzdan başlayarak alıp şekillendiren bir oyun hamuru gibidir. Ve hamuru şekillendiren ellerin marifeti sonraki yaşantımızda büyük rol oynar. "Birine kırk defa aptal dersen aptal olur" sözü ne kadar da doğrudur. Sürekli aşağılanan, küçük görülen, horlanan kimse her ne kadar akıllı ve zeki de olsa zamanla aptal ve değersiz olduğunu düşünmeye başlar. Bunun sonucu olarak da çeşitli tepkiler vermeye başlar çevresine; 

Bazıları sürekli bağırıp çağırarak, şiddet uygulayarak otorite kurmaya ve bu yolla aşağılık kompleksini yenmeye çalışırlar. Böyle davranarak yani büyük harflerle konuşarak ya da ezici, baskıcı davranışlarla önemli olduklarını adeta kendilerine ispatlamak isterler. Aslında yaptıkları kendilerini tatminden öte gitmez. Çünkü bu kişi kendini ispatlamaya çalışırken belki o anlık önemli ama sonrası için hiç dikkate değer olmayan, hatta nefret edilen biri olur sadece.

Ya da kendisini gerçekten çok seven insanlara karşı kaprisli davranışlarıyla ilallah dedirten tepkiler de bulunurlar. Gerekli gereksiz yerlerde yapılan, bunaltan davranışlarıyla adeta sürekli "seni seviyorum, çok değerlisin" dedirtmeye çalışırlar.

Bir kısım ise insanları yaşamlarında basamak olarak kullanıp gerçekte değer vermezler. Böylece ezip geçtikleri kimseler onların başarısının birer taşı olmaktan öteye gidemezler. İşte, aşkta, günlük hayatta sevgiden, saygıdan uzak sadece çıkar için insanlarla ilişki kurarlar. Ve ulaştıkları her üst basamak ya da çiğnenip geçilen kişiler onların kendilerini önemli hissetmelerine hizmet eder.

Kendini önemsiz hissetmenin bir diğer tepkisi de tümüyle içe kapanıp dünyadan ilişkisini keserek olur. Kişi böylece kendisini önemsiz hissettiren herşeye kapılarını kapar, kendince yarattığı dünyasında, kendince mutlu yaşamaya başlar. Hayatına giren ya da onu etkileyen uyarıcılardan ne kadar kaçarsa o kadar değerli olur düşüncelerinde.

Daha birçok yaşam tarzının altında işte bu kendini önemsiz hissetme yani aşağılık kompleksi vardır.

Ama önemli olan bu duyguyla başetmeyi bilebilmekte. Şu yeryüzüne gelmiş olan insan ya da diğer varlılar içinde "değersiz, boş, alelade, gereksiz" bir canlı hatta cansız olabileceğini düşünemiyorum. Herşeyin, herkesin yaratıcısının değerinin, öneminin onun hükmündeki tüm varlıklara yansımamış olması imkansız bence.

Hele hele insan gibi düşünebilen, kurgulayabilen, hisli bir varlığın aşağılık kompleksi içinde yaşaması gerçekten çok kötü. Kişi sadece ama sadece kendisi olduğu, kendi hayatının, düşüncelerinin, fiziğinin hakimi olduğu için önemlidir zaten. Onun Ayşe ya da Ahmet, zengin ya da yoksul, güzel ya da çirkin olmasının hiç ama hiç önemi yok.

"Ben, benim" diyebildiği sürece kırk kişi de aptal dese aptal olmadığını bilerek, yıkıcı davranışlarda bulunma gereği duymayacaktır.
Kalplerimizi neye doğru yöneltirsek o yönde yürüyen bir insan oluruz. Cesaret, açıkyüreklilik, kendine güven ve neşeden oluşan bir tutumla önemli olduğumuzu hissetmememiz için hiçbir sebep yoktur.

Hayat yolunda aşırı ve lüzumsuz gururdan uzak, başınız dik yürümeniz dileğiyle...

Sevgi ve Saygılarımla,

Ebru Türkol
e- posta: barutt@turk.net


netyorum.com: (Bu metnin elektronik, basılı veya görsel yayın organlarında tamamen veya kısmen yayınlanması yazarının yazılı iznine tabidir. Aksine davranılmaması önemle rica olunur. Alıntı yapılmadan bu sayfaya link verilmesi için herhangi bir izin gerekmemektedir.)


Yorum Ekle Yorumları Listele
88. Sayı önceki yazı 88. Sayı sonraki yazı
Yazarın Önceki Yazısı Yazarın Sonraki Yazısı
Her hakkı saklıdır. All rights reserved. netyorum.com © 2000-2005 İstanbul-Türkiye