| Önsöz | Arama | Üyelik | Sohbet | Alış-Veriş | www.netyorum.com   
Ajanda
Seçtiklerimiz
Arşiv
Yazarlar
Yorumlar

Bölümler

Köşe Yazıları
Teknoloji
Sanat
Soru & Cevap
Dostluk & Sevgi
Eğlence
Geçmiş Zaman Olur ki

Konular

Sinema
Müzik
Kitap
Sözler
Oyunlar
Ürünler
Mekan
 
 
Reklam Fiyatları

İzleyici Mesajları

Elektronik posta :
bilgi@netyorum.com

 
 
Bu sayfayı arkadaşınıza göndermek için tıklayın.

 
 
Açılış sayfası yapmak için tıklayın.

Sık kullanılanlar listesine eklemek için tıklayın.

 

Eski Sayıları

11.10.2001 Ebru Türkol - netyorum.com / Sayı: 87

ÇOCUK KALBİ

Biri size bir tokat atsa iki dakika sonra bunu unutabilir misiniz? Yerden kopardığınız küçücük bir çimen parçasıyla mutlu olabilir misiniz? Gördüğünüz bir gemi karşısında hayrete kapılıp dakikalarca seyredebilir misiniz onu? Balkonunuza konan kuşa masallar anlatabilir misiniz? Kuru bir ekmek parçasının saatlerce geviş getirip tadına varabilir misiniz?

Kim yapabilir bunu demeyin... Etrafınıza bir bakın...Yapanların olduğunu göreceksiniz...Çocuklar ve çocuk kalbiyle yaşayanlar...

En kötü koşullarda bile saf ve doğal mutlu olmayı başarıyor onlar. Üzerlerine ne giydikleri ya da bir şey giyip giymedikleri dahi önemli değil...

Nefret, intikam, hırs gibi sözcüklerin ne anlama geldiğini bilmeden imrenerek baktığımız bir hayat sürüyorlar...

Hepimiz çocuk oluyor, hepimiz bir süre saf ve doğal, tüm kötü duygulardan uzak yaşıyoruz belli bir yaşa kadar. Peki ne oluyor, nerede kaybediyoruz bu karşılıksız sevmeyi, almadan vermeyi?

Güneşi her doğuşunda ilk defa doğuyor gibi seyredemez miyiz bir daha? Karşımızdakinin elini artniyetsiz tutamaz mıyız, salt sevgiden başka? Deniz kenarında kum taneleriyle oynamak mutlu edemez mi bizi bir daha? Tokat atana tokat atmadan karşılık veremez miyiz artık?

İşte mutluluğu burada kaybediyoruz biz... Tam burada... Çocuk kalbimizi yitirmeye, onu kinle, nefretle, hırsla, endişeyle beslemeye başladığımız bu noktada... Oysa ki her gün yepyeni umutlar vaat ediyor hala... Gelen günü şekillendirmek, yarınımızı hazırlamak tamamen bizim elimizde. Hep bir şeylere yeniden başlıyor gibi, hep ilk defa görüyormuş heyecanıyla, katıksız bir sevgiyle yaşamak...

"Ama hayat bana gaddar davranıyor, hep şanssızlıklar beni buluyor" demeyin şimdi...

Kanımca altta ya da üstte başlayalım, hayat hepimize fırsatlar sunuyor. Bunu değerlendirmek ya da değerlendirememek yalnızca bize bağlı. Kötü olan hayat değil... O akıp giden zaman eşliğinde sahnesini açan bir tiyatro sahnesi sadece... Oyuncuları biziz... Takdir edilip edilmemek bu sahnedeki performansımızın eseri. Ve çocuk kalbimizi köreltip herşeyi bitmiş gibi yaşarken kaybettiklerimizin sorumlusu da biziz...

Sokaktaki kediyi muhteşem bir varlık gibi okşayabilmek, sabah uyandığımızda penceremizden süzülüp giren güneş ışığını yeniden farketmek, acı ve üzüntüleri unutup sanki hiç sevmemişçesine yeniden sevebilmek... Düştüğümüz de bile kalkıp, tozlarımızı silkip, yeniden devam edebilmek yürümeye... Ağlamadan, bir şey olmamış gibi...

Hiç ölmeyecek gibi, hiç bitmeyecek gibi yaşamak hayatı... Yüzümüzdeki çizgilerle, saçlarımızdaki aklarla çocuk kalbimizin saflığında dalga geçebilmek... Bizi yaşayanın zaman olmasına fırsat vermeden zaman içinde zamandan öte yaşayabilmek...

Bunlar elimizde... Yapabiliriz!.. O çocuk hala kalbimizin bir köşesinde.... Uyandırılmayı bekliyor...

Orada... İnanın bana...

Sevgi ve saygılarımla,

Ebru Türkol
e- posta: barutt@turk.net


netyorum.com: (Bu metnin elektronik, basılı veya görsel yayın organlarında tamamen veya kısmen yayınlanması yazarının yazılı iznine tabidir. Aksine davranılmaması önemle rica olunur. Alıntı yapılmadan bu sayfaya link verilmesi için herhangi bir izin gerekmemektedir.)


Yorum Ekle Yorumları Listele
87. Sayı önceki yazı 87. Sayı sonraki yazı
Yazarın Önceki Yazısı Yazarın Sonraki Yazısı
Her hakkı saklıdır. All rights reserved. netyorum.com © 2000-2005 İstanbul-Türkiye