|
"Öykülerle Sözcükler" 18.10.2001 Nezih Kuleyin - netyorum.com / Sayı: 88
SAFSATA
Bazı sözcükler bana çok yeniymişler ve kesinkes Türkçe’imişler gibi gelir ama
sonradan böyle olamadıklarını anlayınca çok şaşırırım. Safsata, bu tür
sözcüklerden biridir. Türkçe ses uyumuna bire bir uymaktadır ve daha önce
Anadolu’da konuşulan herhangi bir dil'e de çağrışım yapmamaktadır. Ama
safsatanın ne kadar eski ve anlamlı bir sözcük olduğunu öğrendiğimde, kendisi
hakkında düşündüklerimden dolayı sıkılmadım dersem yalan olur.
Safsata'nın sözcük anlamını hepimiz biliriz. "İçeriği olmayan boş ve uzun
konuşmalar" bu tanımın içine girerler. İncir çekirdeğini doldurmaz denilecek
düzeyde olan konuşmalar, hattâ yazılar bu kategori içerisine girmektedir.
Yunus Emre’nin Mesnevi'yi okuduktan sonra Mevlana’ya “Bence çok uzun yazmışsın.
'Ete kemiğe büründüm - Yunus diye göründüm' deseydin yeterdi” dediği söylenir.
Burada Yunus Emre’ye gönderme yapmamın nedeni; şüphesiz Mevlana’yı küçümsemek
değil ama daha sonra ayrıntılı olarak anlatacağım, safsata sözcüğünün Anadolu’da
bu kadar tutulmasının nedenlerinden birinin, halkımızın uzun konuşmayı sevmiyor
yargısına varmamdır.
Safsata sözcüğünün kökü M.Ö beşinci yüzyıla dayanıyor. Bu yüzyılda antik Yunan
diye kabul edilen bölge, Atina’nın doğusundan başlayarak Aydın'ın batısına kadar
olan alandır. Bu alanda yaşayanlar, bilimde özellikle de felsefe'de çok ileri
gitmeyi başarmışlardı. İşte bu dönemde Protogoras diye birisi çıkıp
felsefeyi halka öğretme amacı ile sonradan kendilerine sofistler denecek olan
bir okul kuruyor. Sofistler, köy köy, kasaba kasaba dolaşıp halka felsefenin
derinliklerini anlatmaya başlıyorlar.
Sorun da o zaman doğuyor. Sofistler halka felsefeyi sevdirme işini o kadar
dolambaçlı ve uzun söylevlerle yapmaya başlıyorlar ki, halk önceden kendisine
verilen bu nutukları içi boş ve anlamsız konuşmalar olarak görüp, bu konuşmaları
yapanların kendilerine sofist demelerine bir gönderme olmak amacı ile sofista
(sofistçe, içi boş bir konuşma) demeye başlıyor. Tabii, bu konuşmaları yapanlara
“kısa kes Aydın havası olsun” deyip demediklerini bilemiyoruz ama yorumu bu
temele dayandırdıkları kesin. Sofista, kullanıla kullanıla günümüze kadar
gelip safsata oluyor.
Zaman içerisinde dilimize de uyarak bugüne kadar gelen safsata sözcüğünün doğum
tarihinin ikibinbeşyüz yıl olduğunu düşünebiliyor musunuz?
Ben düşünemedim ama safsata sözcüğünden bir başka şey öğrendim.
O da Anadolu halkının hızlı bir kavrama yeteneği olduğudur. Eğer böyle
olmasaydı, yüzyıllar boyu Yunus Emre’nin her söylediğini okuma yazma oranı bu
kadar düşük bir halkın bugüne kadar taşıması olanaklı olabilir miydi ve
Protogoras gibi bir söz ustasının konuşmalarını da safsata olarak
adlandırabilirler miydi?
Nezih Kuleyin
e-posta:
nezih@semor.com.tr
netyorum.com: (Bu metnin elektronik, basılı veya görsel
yayın organlarında tamamen veya kısmen yayınlanması yazarının yazılı iznine
tabidir. Aksine davranılmaması önemle rica olunur. Alıntı yapılmadan bu sayfaya
link verilmesi için herhangi bir izin gerekmemektedir.)
|