| Önsöz | Arama | Üyelik | Sohbet | Alış-Veriş | www.netyorum.com   
Ajanda
Seçtiklerimiz
Arşiv
Yazarlar
Yorumlar

Bölümler

Köşe Yazıları
Teknoloji
Sanat
Soru & Cevap
Dostluk & Sevgi
Eğlence
Geçmiş Zaman Olur ki

Konular

Sinema
Müzik
Kitap
Sözler
Oyunlar
Ürünler
Mekan
 
 
Reklam Fiyatları

İzleyici Mesajları

Elektronik posta :
bilgi@netyorum.com

 
 
Bu sayfayı arkadaşınıza göndermek için tıklayın.

 
 
Açılış sayfası yapmak için tıklayın.

Sık kullanılanlar listesine eklemek için tıklayın.

 

Eski Sayıları

21.03.2005 Alkım Saygın - netyorum.com / Sayı: 161

TERÖR ÜZERİNE

Son günlerde adını sıklıkla duyduğumuz bir kavram, son çeyrek asırdır karşımıza dehşet verici bir biçimde dikilen bir fenomendir terör. Günümüzde çok yoğun bir biçimde "terör eylemleri"nden, "terör örgütleri"nden, "teröre destek veren devletler"den vb. bahsediliyor, "terör"e savaş açılıyor, "kara liste"ler oluşturuluyor, "anti-terör" timleri kuruluyor ve bu timler "terör örgütleri"ne karşı girişilecek harekatlara hazırlandırılıyor. Farklı gruplar veya devletler, birbirlerini "teröristlik"le suçluyor. Bir grup, kimilerine göre özgürlük savaşçıları olarak adlandırılırken, başka bazı çevrelerce de terörist oluyor. Kullanımı üzerinde böylesine büyük bir enflasyonun olduğu terörün ne olduğunu açığa çıkartma gerekliliği, terör kavramını kullananların yarattığı birtakım aykırılıkları görmeye dayanıyor. Terörün ne olduğu üzerinde henüz bir uylaşıma varılamamışken, terörle mücadele etmek için kafa patlatanlara bir anlam vermek güç. Karşı çıkılan nedir? Terörist kimdir? İnsanlar niçin terörist olur? Terörist ile özgürlük savaşçısı arasındaki fark nedir? Bu soruların sayısını arttırmak mümkün; ancak bunları tek bir soruya da indirgeyebiliriz: terör nedir?

Etimolojik olarak dillendirildiğinde terör, Latincede "korku" demeye gelir. Walter Lagueur'a bakılırsa, bu sözcüğün bugünkü anlamda (?) ilk defa Fransız Devrimi'nden sonra kullanıldığında herkes hemfikir. P. Robert'e göre de terör'e, "bir toplumda, bir grubun, halkın direnişini kırmak için yarattığı ortak korku" biçiminde sözlük anlamı verilebilir (Kent ve Siyasal Şiddet, s. 2) Keleş ve Ünsal'a bakılırsa "başlıca amacı siyasal iktidarı ele geçirmek isteyen güçlerin onu yıpratmak ve bu arada, sindirdikleri yığınları da sahipsiz kaldıkları inancına yöneltmek için, şiddet eylemlerinden yararlanmak"tır (s. 3). Günlük dille daha yaygın bir söyleyişe göre de terör, "insanları bir şeylerden uzaklaştırmak ve\veya belirli düşünce ve eylem kalıplarını benimsetmek için başvurulan şiddet eylemidir". Terör, Terörle Mücadele Kanunu'muzda ise "baskı, cebir ve şiddet, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasa'da belirtilen Cumhuriyet'in niteliklerini, siyasi, hukuki, sosyal, laik, ekonomik düzenini değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devleti'nin ve Cumhuriyeti'nin varlığını tehlikeye düşürmek, devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü eylem" biçiminde tanımlanır.

Bu tanımlamalarda karşımıza çıkan terör, birbirine oldukça yakın anlamlar içeriyor. Ancak tüm "terör"leri terör yapan şeyi ortaya koymaya yetmiyor.. Bunun için "terör"ü, başka türlü dillendirmek gerek.

Bana sorarsanız: terör; kabaca söylendiğinde değerlilik tasarımları çatışması sonucu ortaya çıkan ve insan haklarını çiğneyen şiddet eylemlerinin adıdır; belirli türden bir eylemin, belirli bir değerlendirme ve yapma aşamasından oluşan belirli bir eylemin adıdır. Dolayısıyla terör sözcüğünün geçtiği tümcelerde terör eylemleri deyişini kullanmak yersizdir; terör zaten belirli türden bir "eylem"e göndermede bulunur.

Peki nasıl bir "eylem"dir bu? Bu soruyu yanıtlamak için, ilk önce yukarıdaki tanımı biraz daha açacağım: terör, bir grupta, bir toplumda ya da bir kültürde a) "egemen" olan değerlilik tasarımı ile "bastırılmış", "içselleştirilmiş", "hırpalanmış" değerlilik tasarım(lar)ı, b) "egemen" olmaya aday fakat "henüz olamamış" en az iki değerlilik tasarımı, c) "egemen" olmaya aday olamayan ve dolayısıyla da "egemen olamamış" en az iki değerlilik tasarımı arasındaki bir çatışmanın, insan haklarını çiğneyen şiddet eylemlerine dönüşmesidir. Terörist, bir değerlilik tasarımına şiddet kullanarak bayrak açan kişidir. Terörist, bir değerlilik tasarımına bayrak açıp kendi değerlilik tasarımına göre eyleyen insanların oluşturduğu bir toplumda yaşamak için psikolojik baskı mekanizmalarını da kullanarak insan haklarını çiğneyen şiddet eylemlerine kalkışır. Kendi değerlilik tasarımının sunduğu ahlâklılığın kendisinde olduğuna inanan terörist, "ahlâki sınır" tanımaz. Bu nedenle de masumları da hedef almaktan kaçınmaz. İntihar eylemlerini, kendi değerlilik tasarımı adına yapacağı en yüce eylem olarak görür. Bir değerlilik tasarımına bayrak açan terörist, kendi değerlilik tasarımının insan doğasına uygun tek tasarım olduğu inancındadır.

Değerlilik tasarımları, nelerin "değerli", nelerin "değersiz" olduğuna ilişkin tasarımlardır: "şunlar "değerli" bunlar "değersiz" " diyerek "insanın değeri"ni (tür olarak, kişi olarak ve birey olarak "insan"ın değerini) ve "yapılması gerekenlerin ne olduğu"nu belirlediğini iddia eder bu tasarımlar. Bu iddia, insanın, evrendeki diğer canlılar arasında kendine özgü yerine ve amaçlarına -"yapılması gerekenler"in ne olduğuna- ilişkin bir tasarımdır. Bu değerlilik tasarımlarının taşıyıcıları kişiler, gruplar, toplumlar ve kültürler olmaktadır:

Kişilerin değerlilik tasarımları grupların ve toplumların değerlilik tasarımlarından etkilenebilir. Kişilerin taşıyıcısı olduğu değerlilik tasarımları, kişilerin insan imgelerine ya da kimi insan görüşlerine dayanır. Kişilerin değerlilik tasarımları, kurdukları ilişkilerde şekillenir. Bu ilişkiler a) kendileriyle b) başkalarıyla c) insan başarılarıyla kurdukları ilişkilerdir. Kişilerin kendi kafalarındaki değerlilik tasarımları, onları kendi gözlerinde ahlâklı kılar; bu değerlilik tasarımlarına göre eylediklerinde ahlâklı olacaklarına inanırlar.
Grupların taşıyıcısı olduğu değerlilik tasarımlarına, ideoloji adı verilir. İdeolojiler, belli bir insan ve dünya görüşü çerçevesinde oluşturulan normlar sistemidir. İdeolojilerin oluşmasında bazen bir kişinin, bazen birden fazla kişinin payı bulunur. Kişiler de belli bir kültürel formasyondan geçtikleri için, bir ölçüde de olsa kültürlerin de ideolojilerin oluşmasına etkisi vardır.

İdeolojiler birer "gereklilik ilişkisi" içerir. Bir kimse belirli bir grubun içine girdiğinde, bu gereklilik ilişkilerine göre eyleme yükümlülüğünü üzerine alır. Bu gurubun yeni üyesine, iletişim yoluyla bir dizi simge aktarılır ve grubun ritüelleri öğretilir. Bunların tek başlarına bir anlamı yoktur; bunlar ideolojinin yapı bütününde anlam kazanır. Bu bütün, aynı zamanda da grup üyelerine bir "bizlik bilinci" verir ve bu bilinç, tüm üyelerin üzerine zaman içinde siner. Grup üyelerinde bu bizlik bilinci, kendisini eylem biçiminde dışa vurur. Her tek eylem de, o eylemi gerçekleştirenlerin sahip olduğu ideolojinin temel-eyleminin güttüğü amaca hizmet eder. Bu temel-eylem, "egemen olmak"tır.

Toplumlar, farklı türden değerlilik tasarımlarını içerebilir. Buna bağlı olarak da kültürlerde, farklı türden değerlilik tasarımları "yaygın" olabilir. Toplumdaki farklı türden değerlilik tasarımlarının yan yana gelip de kavgaya yol açmaması, kişilerin ve kültürlerin insan imgelerinde ya da insan görüşlerinde bulunan bir hoşgörüye dayanır. Toplumlarda çeşitli hoşnutsuzlukların doğmasına neden olan değerlilik tasarımları çatışmaları ise, küreselleşen dünyamızda, uluslar arası arenada çeşitli çıkar blokları tarafından sürekli manipüle edilmekte ve bu çıkar blokları, değerlilik tasarımları çatışmalarının yoğun olduğu bölgelerden siyasi, askeri ve ekonomik birçok rant kazanabilmekte..

Kültürlerin taşıyıcısı olduğu değerlilik tasarımları da kişilerin, grupların ve toplumların değerlilik tasarımlarının bileşkesidir.

Değerlilik tasarımlarının çatışması sonucu ortaya çıkan her şiddet eylemi, "terör"e ilişkin değildir. "Terör" hakkında yaptığım tanıma bağlı olarak bir başka sorunu, "teröristler" ile "özgürlük savaşçıları" arasındaki sınır sorununu şu şekilde çözümleyebiliriz:

"Özgürlük savaşçıları" da, bir değerlilik tasarımına şiddet kullanarak ve insan haklarını çiğneyerek bayrak açar; onların eylemleri de insan olmanın onuruna yakışmayacak türdendir (!). Ancak değerlilik tasarımı çatışması sonucu ortaya çıkan bir eylemin, şu yaşlı dünyamız için ne anlam ifade ettiğine bakılmadan, "teröristler"e çok kolay bir biçimde "özgürlük savaşçısı" yaftası vurulabildiğini hesaba katarsak, "özgürlük savaşçıları"nın tam da o biçimde adlandırılmasını sağlayan şeyin ne olduğunu ortaya koymalıyız ki, ne adına neye karşı çıkılırken ne yapıldığına bakılmadan terörün meşrulaştırılmaya çalışılmasının önünü tıkayabilelim. Ayrıca, "terör eylemi" (!!) olarak nitelendirilen bir eylem, bir değer çatışmasına bağlı olarak bir değeri harcarken, başka bir değeri korumayı amaçlamış olabilir ve bir manipülasyon sonucu kendisine terörist denilen bir kimse, gerçekte öyle olmayabilir. Böylelikle tarihe damgasını vuran "özgürlük savaşçıları"na niçin terörist denmemesi gerektiğini belirleyen kriter ortaya çıkmış olur: belirli bir eyleme, bu eylemin amacı nedir sorusu sorulup, bu eylemin anlamı araştırıldığında, "değer koruyan" ya da mümkün olan en az biçimde değer harcayan bir eylem, "değerli" bir eylemdir ve bu eylem, "özgürlük savaşçıları"nın eylemidir; değerli kılınanlar ve biopsişik ihtiyaçları karşılama gereksinimi çerçevesinde oluşturulan değerlilik tasarımlarının çatışması sonucu insan haklarını çiğneyen şiddet eylemleri ise "terör"ün içine girer ve onları gerçekleştirenler de birer teröristtir.

"Terörist" ile "özgürlük savaşçısı" arasında böyle bir ayrım yapmak, "terör"ü tanımlamaya çalışan kimi çevrelerin "meşruluk şartı" gibi bir sözde kriterle ortaya çıkmalarına karşı çıkabilmenin de bir temeli olsa gerek. Kimilerine göre bir eylem eğer "meşru" ise, bu eylemi "terör eylemi" (!!) olarak nitelendirmek mümkün değildir. Peki bu "meşruluk şartı"nın neyi temele alarak sağlanıp sağlanmadığına bakılıyor? Çoğunluğun (!?).. Bu da demek oluyor ki, bir eylemi çoğunluk eğer meşru sayıyorsa, o eylemin "terör eylemi" (!!) olarak nitelendirilmesinin imkanı yoktur (!!!). Ne var ki, bu meşrudur hükmünü verecek olan çoğunluk, değerlendirilmesi istenen bir eylemin şu yaşlı dünyamız için ne anlam ifade ettiğine bakmak yerine kendi değerlilik tasarımlarına uygun olup olmadığına bakıyorsa ve salt uygun olduğu için o eylemi meşru görüp onu "özgürlük savaşçılarının bir eylemi" olarak nitelendiriyorsa ya da "terör eylemi" (!!) olup olmadığına karar verilecek bir eylemin, ne adına neye karşı çıkarak ne yaptığına bakmadan onu gerçekleştiren kişilerin değerlilik tasarımlarının, kendi değerlilik tasarımlarına uygun olup olmadığına bakılıyorsa ve salt bu nedenle o eylemi gerçekleştiren kişileri birer özgürlük savaşçısı olarak nitelendiriyorsa, bu durumda terör ile terör olmayan arasında bir ayrım yapmada nesnel bir ölçütün bulunamayacağı kabul edilmiş olur ki bu en çok, egemen değerlilik tasarımlarının savunucularının işine gelir ve teröre karşı politikalar üretmekte olanlar da egemen değerlilik tasarımlarının savunucularına ya da fanatiklerine dokunmayan "çözüm"ler geliştirme yoluna gider. Oysa ki egemen değerlilik tasarımına göre eyleyen insanların sayısının çokluğu, bu değerlilik tasarımına göre eyleyenlerin eylemlerinin değerli olduğunu göstermez. Üstelik böylesi bir kriterle küresel iletişim olanaklarını bir güç unsuru olarak kullanan uluslar arası sermayenin manipülasyonlarından bağımsız olarak "terör"den bahsedilemeyeceği söylenmiş oluyor ki bu, safsatadan başka bir şey değil.

Bu çerçeve içinde düşündüğümüzde, terörün bizleri bugün karşı karşıya getirdiği duruma bakıp, "Değerlilik tasarımlarının değeri nedir?" sorusunu sormak ve ona bir yanıt aramaya çalışmak durumunda kalırız. Çünkü insan türü, çeşitli türden değerlilik tasarımları yaratarak eylemlerinin değerlilik taşıyıp taşımadığına karar veriyor ve bu değerlilik tasarımlarından kimileri, insanların daha insanca bir hayat sürdürebilmelerinin önünde çin setti gibi dikili duruyor (sözgelişi vahşi-kapitalizmin değerlilik tasarımı); değerlilik tasarımları çatışmalarının sürüklediği şiddet eylemleri, insan haklarının çiğnenmesine neden oluyor. İnsanlara insanca yaşama olanağı sunmayan değerlilik tasarımlarının hem de bu değerlilik tasarımını benimseyenlerin kendileri arasında şiddet eylemlerine yol açabilmesi ise, başı başına bir sorun.. Hani tam da o değerlilik tasarımı benimsenince ahlâklı olunuyordu! Madem öyle, tam da o değerlilik tasarımını benimseyen başkaları neden ahlâksızlıkla suçlanıyor? Bu da demek oluyor ki, bazen bir değerlilik tasarımının kendisi bile insan haklarını çiğneyen ve insan olma onurunu ayaklar altına alan bir eyleme sürükleyebilecek bir insan imgesini ya da insan görüşünü içerebiliyor.. Değerlilik tasarımının taşıyıcıları olan kişiler, gruplar ya da toplumlar, kendi değerlilik tasarımlarının değerliliğini göstermek için şiddete başvurunca da olan masumlara oluyor. Bir değerlilik tasarımın "mutlak değer"i bir dayatma biçiminde ortaya konuca ve bu değerlilik tasarımını savunmak değerli olunca, teröristlerin sayısında bir enflasyon, bir geometrik artış ortaya çıkıyor: çünkü kullanılan (sözde) "kriter", "terör"ü kamçılıyor.. Teröre karşı politikalar üretmekte olanların yapageldiği bazı uygulamalar da, pek çok defa "terör eylemleri" (bu yanlış bir deyim oysa ki) ni teşvik edici nitelikler taşıyabiliyor. Bir değerlilik tasarımının değeri başka bir biçimde dillendirilmediğinde, bu değerlilik tasarımının taşıyıcılarının kendi değerlilik tasarımlarına değer atfetmeleri ve\veya değer biçmeleri sonucu ortaya çıkan kendi değerlilik tasarımının mutlak değerli olduğu inancı, onları kimi zaman ya intihar eylemlerine sürüklüyor ya suikastlere götürüyor ya bombalı saldırılara teşvik ediyor... Bir değerlilik tasarımının değerlilik taşıyıp taşımadığını sorgulamak istediğimizde bu değerlilik tasarımının içinde bulunan insan imgesinin ya da insan görüşünün insana gerçekten ilişkin olup olmadığına ya da ne kadarının ilişkin olup, ne kadarının ilişkin olmadığına bakmamız gerekir. Yoksa uğrunda kaç kişinin hayatını feda ettiğinden bağımsızdır, değerlilik tasarımlarının değeri..

Yaşanan iki büyük dünya savaşının ve soğuk savaşın ardından insanlık, artık savaşı göze alamayacak bir konuma geldi. Soğuk savaş döneminden kalan psikolojik üstünlük sağlama yarışı, günümüzde artık teröristlerin verdikleri mücadelelere yansıyor. Çeşitli türden çıkarlar sağlama gereksinimiyle teröre destek veren tüm çevreler, bu psikolojik üstünlük sağlama yarışında teröristlere ulusal ya da uluslar arası düzlemlerde yardım yapıyor. Hal böyleyken, terörle mücadele etmek için bugün en çok ihtiyaç duyduğumuz şey, değerlilik tasarımlarının değeri sorunuyla biran önce hesaplaşmaktır. Bir değerlilik tasarımının böylesi bir değerlendirmeden bağımsız olarak mutlak değer taşıdığına inanan kimileri, salt bu inançlarından ötürü tam da o değerlilik tasarımının tüm insanlarca benimsenmesi gerektiğini iddia edip, bu iddialarını gerçekleştirme yoluna gidince ve diğer değerlilik tasarımlarının savunucuları da yine kendi değerlilik tasarımlarının değerine başka bir biçimde bakmadıklarında terörle karşılaşmak kaçınılmaz oluyor. Terörü ıralayan özellik olarak "meşruluk şartı" istendiğinde de "egemen değerlilik tasarımı"na göre eyleyenlere özgürlük savaşçısı, diğerlerine de terörist deniliyor. Hal böyle olunca da grupların ve toplumların kendi içlerinde ve birbirleri arasında ortaya çıkan terörle mücadele etmek ve onları ortadan kaldırmak mümkün olmuyor. Değerlilik tasarımlarının değeriyle başka bir biçimde hesaplaşmak yerine, egemen değerlilik tasarımının meşruluğunu güvence altına almaya çalışmak ya da buna zemin hazırlamak da terörün önünü kesmeye yeterli değildir.

Değerlilik tasarımlarının değeri bir kez belirlendiğinde ve bir değerlilik tasarımının niçin "değersiz" olduğu başka bir biçimde dillendirildiğinde, insan haklarını çiğneyen şiddet eylemlerinin değerlilik tasarımları çatışmasına bağlı olarak ortaya çıkan türleri ortadan kalkacaktır ve bu, "romantik bir handikap" ya da bir kehanet değildir. Bunu yapmanın yolu "İnsan nedir?" sorusuyla hesaplaşmaktan geçiyor; ele alınan konu, önünde sonunda insanın ne olduğuna gelip dayanıyor.

Siz ne düşünüyorsunuz, sizce insan nedir???

* * *

KAYNAKÇA:
Türker Alkan; Siyasal Toplumsallaşma, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1979
Raymond Aron; Sanayi Toplumu, Dergah Yayınları, İstanbul 1978
Fernand Braudel; Maddi Medeniyet ve Kapitalizm, Ağaç Yayıncılık, İstanbul 1991
Ruşen Keleş-Artun Ünsal; Kent ve Siyasal Şiddet, SBF Yayınları, Ankara 1982

Alkım Saygın
e-posta: alkimsaygin@mynet.com


netyorum.com: (Bu metnin elektronik, basılı veya görsel yayın organlarında tamamen veya kısmen yayınlanması yazarının yazılı iznine tabidir. Aksine davranılmaması önemle rica olunur. Alıntı yapılmadan bu sayfaya link verilmesi için herhangi bir izin gerekmemektedir.)


Yorum Ekle Yorumları Listele
161. Sayı önceki yazı 161. Sayı sonraki yazı
Yazarın Önceki Yazısı Yazarın Sonraki Yazısı
Her hakkı saklıdır. All rights reserved. netyorum.com © 2000-2005 İstanbul-Türkiye