| Önsöz | Arama | Üyelik | Sohbet | Alış-Veriş | www.netyorum.com   
Ajanda
Seçtiklerimiz
Arşiv
Yazarlar
Yorumlar

Bölümler

Köşe Yazıları
Teknoloji
Sanat
Soru & Cevap
Dostluk & Sevgi
Eğlence
Geçmiş Zaman Olur ki

Konular

Sinema
Müzik
Kitap
Sözler
Oyunlar
Ürünler
Mekan
 
 
Reklam Fiyatları

İzleyici Mesajları

Elektronik posta :
bilgi@netyorum.com

 
 
Bu sayfayı arkadaşınıza göndermek için tıklayın.

 
 
Açılış sayfası yapmak için tıklayın.

Sık kullanılanlar listesine eklemek için tıklayın.

 

Eski Sayıları

06.04.2005 Alkım Saygın - netyorum.com / Sayı: 162

küreselleşme ÜZERİNE

Çağımız insanın önüne küreselleşme hep birtakım ikiliklerle çıkıyor: bir tarafta hızla küçülen dünyada küreselleşmenin nimetleriyle uluslar arası sermaye, dünyanın patronluğuna soyunmakta ki bu dünya haklarının sosyal ve ekonomik yönden geleceğini karartmakta, öbür tarafta küçülen dünyada kültürel farklılıklar, ortak insanlık tarihini çeşitli biçimlerde süslemekte. Kendilerine küreselleşme karşıtı adını veren bazı kitleler küreselleşme'yi tukaka ilan ederken, diğer yanda da küreselleşme savunucuları küreselleşmenin, çağımız insanının varolabilmesi için olmazsa olmaz bir koşul olduğunu öne sürüyor. Bu ikilikleri artırmak mümkün ancak bu kadarıyla da görünen o ki farklı küreselleşme'lerden bahsediliyor.. Çağımızda farklı türden küreselleşme'ler, kimi zaman bir "...izm"in savunuculuğuna ve onun tezlerini haklı çıkartmaya götürüyor, kimi zaman da başka bir "...izm"in yeniden düzenlenmesi gerektiği tarzında düşünceler doğuruyor. Konuya farklı bir gözle bakan bizlere de bu aykırılıklar hakkında kafa patlatmak ve bunları çözümlemek düşüyor: bunu her hangi bir ideolojinin savunuculuğunu ya da sözcülüğünü yapmaya soyunmadan, realiteye gören gözler ve işiten kulaklarla bakarak onu kuşatıcı bir bütünsellikle anlamak ve anlatmakla yapmak gerekiyor.

küreselleşme'yi çözümlemek için, küreselleşme'nin nerelerde ve ne şekilde karşımıza çıktığına bir bakalım, bu bize bir yol çizecektir:

Kimilerine göre küreselleşme, Azerbaycanlı bir kadının el emeği olan bir biblonun Amerikan caddelerinde işportada satılmasıdır. Böyle bir yanıt verenler aslında şunu demek ister: küreselleşme, gerçekte ulusal ekonomilerin dünya pazarlarıyla bütünleşmesidir. Kimilerine göre de küreselleşme, "karşı çıkılması asla mümkün olmayan bir süreç, tarihsel bir zorunluluk" ya da bir tür "kaçınılmaz son"dur. Konuya buradan yaklaşanlar, aslında beyaz adamın sömürge arayışına ve sömürge elde etme yarışına göndermede bulunur. Giddens'ın başını çektiği bir grup sosyoloğa göre de küreselleşme aslında dünyanın geri kalan kısmının Amerikanlaştırılmasıdır. Bu sosyologlara göre Amerika kendi insanı gibi giyinen, onun gibi beslenen, onun gibi düşünen, onun gibi tüketen, onun gibi davranan insanlar yaratmak istemekte ve fast food yaşam tarzını, tüm dünyaya yaymaya çalışmakta. Kimilerine göre de küreselleşme, ticaret ve ekonomi alanında tüm dünya devletlerine karşılıklı yarar sağlayan bir mekanizmadır, örneğin sanayide gelişen bir devlet, bu alanda gelişme gösteremeyen, fakat söz gelişi tarım alanında ileri bir devletle karşılıklı iş birliği yaparak ortak yarar sağlayabilir: her iki taraf da kazançlı çıkabilir, bu yolla evrensel barış gerçekleştirilebilir.

Görünen o ki, küreselleşme'yle anlatılmak istenen farklı şeyler var ve bununla dile getirilenlerden salt birine bakmak, çeşitli ideolojilerin ya da tezlerin doğruluklarını ve geçerliliklerini haklı çıkartmada kolayca kullanılabilir. Bu durumda küreselleşmenin artalanında yer alan tarihsel realiteye bir bakalım ve konu hakkında daha sağlıklı düşünebileceğimiz bir zemin kurmaya çalışalım:

Bana sorarsanız küreselleşme için söylenilenleri tarihsel realite içinde beş dönemde inceleyebiliriz:

İlk kesit on beşinci yüzyıldır. Bilindiği gibi on beşinci yüzyıl Avrupası, feodalizmin merkantalizme bağılı olarak ortaya koyduklarıyla oldukça bunalımlı dönemler yaşadı. Bu dönemlerde gelişen denizcilik alanında özellikle de İspanyol ve Portekizli denizciler hızla kolonileşti. Bu kolonilerde kendi nüfuzlarını arttırmaya çalışan bu iki devlet, oralarda baskı ve sömürüye dayalı rejimler inşa etti. Kolonilerden ucuz ham madde ve iş gücü temin eden bu devletler edindiklerini Avrupa'ya aktardı. Merkantalizmin egemen olduğu zaman dilimi içinde bu "ballı kazanç kapısı" Avrupa'yı ekonomik buhranlarından kurtardı. Böylelikle sömürge dönemi başladı.

İkinci kesiti beyaz adımın hızını alamayarak Afrika'ya geçerek yeni koloniler kurduğu dönem olarak alabiliriz. İkinci kesitte beyaz adam bulduğu ucuz iş gücü imkanlarını sonuna dek kullanarak Afrika insanını köleleştirme yoluna gitti. Böylelikle Avrupa sanayisi büyük bir kalkınma hamlesi başlattı. İspanyol ve Portekizli denizciler ele geçirdikleri ganimetleri yanlış işlerde kullanırken, İngilizler bu ucuz ham madde ve iş gücü olanağını iyi kullandı, İngiliz burjuvazisi tarih sahnesine bu şekilde katılabildi. Ayrıca yine bu kesitte, gözü bir türlü doymayan beyaz adam Hindistan'a gideyim derken Amerika'yı buldu.

Üçüncü kesiti Sanayi Devrimi'nden başlatabiliriz, Batı'da artan makineleşme ve hızlı üretim ucuz ham madde ve iş gücüyle birleşince Sanayi Devrimi ortaya çıktı. Bu hızlı üretime bağlı olarak pazarın genişlemesi gerektiği düşüncesi doğdu ve dünyanın geri kalan kısmının da sörmürgeleştirilmesine çalışıldı. Bu amaç doğrultusunda ilk hamle misyonerlerden geldi: beyaz adam gittiği yerlere ilk önce dinini, sonra da modernlik adı altında kendi kültürünü pazarladı. Bu kültürü benimsemek istemeyen devlet ve devletçiklere de her türlü askeri ve ekonomik yaptırımı uygulamaktan çekinmedi. Bu dönemde beyaz adam bir üst kültür yaratmaya çalıştı, alt kültürlerle çatışma içine girdi. Bu çatışmada üst kültür galip geldi ve o kültürlerin insanları, kendi kültürlerine yabancılaştı. Bu kültür despotizmine ayak direyenler anti-emperyalist devrimler yapmaya çalıştı, ancak bunda başarılı olamadılar.

Sanayi Devrimi'nden Soğuk Savaş'ın başladığı döneme kadar uzanan bu süreçte dünya çapında ticaret hacmi oldukça attı. Gelişmiş devletler ticaret hacminin üçte ikisini elinde bulundurmaktaydı. Sermaye sahiplerinin kâr elde etmede sergiledikleri, tüm topluma birer başarılılık ölçütü olarak sunulmaktaydı; kâr elde etmeyi önleyici tüm etkenler, ortadan kaldırılmalıydı. SSCB de bunlardan biriydi..

Dördüncü kesiti Soğuk Savaş Dönemi'nden başlatabiliriz, bu dönemdeki ideolojik dalaşmalar, en çok güvenlik sektörüne yatırım yapanlara yaradı. Serbest piyasa ekonomisinin temelleri de yine bu dönemde atıldı ve bu ekonomi tezinin gerektirdikleri çağdaş değerler olarak insanlığa sunuldu. Serbest piyasa ekonomisinin artalanında Amerikan politikaları bulunmaktadır, bunların Amerika'yı tüm dünyanın patronluğuna götüreceğine inanılır; çünkü hiçbir devlet ve devletçiğin devasa boyutlarda ciroları Amerikan şirketleriyle hiçbir biçimde yarış yapamayacağı biliniyordur. Bu nedenle serbest piyasa deyimi aslında Amerika için her şeyin serbestçe yapılabileceği anlamına gelir. Bu serbestlik'i kullanan Amerika, serbest piyasa ekonomisinin tek kurtuluş yolu olduğuna inandırdığı Batı'yı da yanına alarak sermayenin önündeki engelleri ortadan kaldırmak için ürettiği çağdaş değerler'i tüm dünya halklarına günümüzde de sunmaktadır. Adına çağdaş değerler dedikleri şeyler de kapitalist sistemin değer yargılarından başka bir şey değildir.

Beşinci kesiti SSCB'nin yıkılmasından başlatabiliriz. Soğuk Savaş'ın ardından dünya tek kutuplu bir hâle getirildi; insan kitleleri, küreselleşme adını da en çok bu dönemde duydu. Bu dönemde Birlik'in dağılmasıyla bağımsızlıklarını ilan eden Asyalı devlet ve devletçiklerin, kendilerini hemen beyaz adamın kucağına atması, küreselleşme adının sıklıkla gündeme gelmesini sağlayan nedenlerden biridir. Bu "bağımsız devletler" başta Amerika olmak üzere emperyalist Batı'nın isteklerini yerine getirmekle kendilerini yükümlü kıldı. Batı da bu ve benzeri yollarla sermayenin önündeki engelleri ortadan tamamiyle kaldırabildi. Bu yolla karşılıklı yarar ilişkileri üzerinden tüm dünyanın yeniden yapılandırılmasına çalışıldı.

Çağımız insanı işte bu beşinci kesitte yaşamakta. Çağımız insanı sosyal hayatın her bir alanında sermayenin önündeki engelleri kaldıracak uygulamalarla karşı karşıya: serbest piyasa ekonomisinin arz-talep ilişkisi çerçevesinde ele alınan sosyal yaşamın asli unsurlarından devletin el çekmesi sermayedarların işine yararken, çağcıl insanın yaşam koşulları da her geçen gün zorlaşıyor. Bu durumdan kuşkusuz uluslar arası şirketler yararlanmakta: günümüzde bu şirketler pek çok devletin bütçesini aşan bir bütçeye, pek çok devletin hayal bile edemeyeceği ticaret hacmine sahip. Bu şirketler kâr marjlarını sürekli olarak artırmak isterken, geri kalmış ve gelişmekte olan ülkeler üzerindeki hegemonyalarına herhangi bir şekilde halel gelmesini istemez. Demokratik ve meşru yollarla iktidara gelmiş pek çok hükümetten daha büyük bir siyasi ve ekonomik gücü ellerinde bulunduran bu uluslar arası şirketler, birleşmeler ve şirket evlilikleri yaparak ivedilikle devasa boyutlara ulaşmayı ve piyasanın tekelleşmesini sağlamayı amaçlıyor; bu yolla tüm küçük ve orta ölçekli işletmelerin silinip gitmesini ve pazara tek başlarına hakim olmayı erekliyor. Hal böyle olunca da gelişmekte olan ve geri kalmış ülkelerin ulusal ekonomilerin faiz borçları katlanarak artıyor. Bu ülkelerde temel kaynaklar, acil kalkınma hamleleri yerine dış borç ödemelerine ayrılıyor.

Burada serimlenenler gösteriyor ki aslında küreselleşme için söylenenlerden her biri, küreselleşme olarak nitelendirilenlerin karşımıza çıktığı tarihsel realitedeki belli bir dönemde olup biten bir şeyleri ifade ediyor. küreselleşme karşısında düşülen tüm bu ikiliklerin temelinde de küreselleşme'nin tarihsel realitesinde olup bitenlerden salt birine bakmak yatıyor. Ne var ki şu günlerde küreselleşme'ye tarihsel realitesindeki bütünü dikkate alarak yaklaşanlara rastlamak, gördüğüm kadarıyla oldukça zor. Oysa ki küreselleşme'yi bütününde kavramaya çalışmamız gerekiyor. Bu yapılmadığı taktirde küreselleşme hakkındaki sorunların gerçek nedenleri görülemez ve çözüm önerileri geliştirilemez.

Alkım Saygın
e-posta: alkimsaygin@mynet.com


netyorum.com: (Bu metnin elektronik, basılı veya görsel yayın organlarında tamamen veya kısmen yayınlanması yazarının yazılı iznine tabidir. Aksine davranılmaması önemle rica olunur. Alıntı yapılmadan bu sayfaya link verilmesi için herhangi bir izin gerekmemektedir.)


Yorum Ekle Yorumları Listele
162. Sayı önceki yazı 162. Sayı sonraki yazı
Yazarın Önceki Yazısı  
Her hakkı saklıdır. All rights reserved. netyorum.com © 2000-2005 İstanbul-Türkiye