| Önsöz | Arama | Üyelik | Sohbet | Alış-Veriş | www.netyorum.com   
Ajanda
Seçtiklerimiz
Arşiv
Yazarlar
Yorumlar

Bölümler

Köşe Yazıları
Teknoloji
Sanat
Soru & Cevap
Dostluk & Sevgi
Eğlence
Geçmiş Zaman Olur ki

Konular

Sinema
Müzik
Kitap
Sözler
Oyunlar
Ürünler
Mekan
 
 
Reklam Fiyatları

İzleyici Mesajları

Elektronik posta :
bilgi@netyorum.com

 
 
Bu sayfayı arkadaşınıza göndermek için tıklayın.

 
 
Açılış sayfası yapmak için tıklayın.

Sık kullanılanlar listesine eklemek için tıklayın.

 

Eski Sayıları

30.10.2003 Prof. Dr. İbrahim Ortaş - netyorum.com / Sayı: 147

SAVAŞIN EKOLOJİ ÜZERİNDEKİ ETKİSİ

İnsanı doğadaki tüm canlılarla bir tutarsak, bugünkü konumuna, esas amacından uzaklaşarak nasıl geldiğini de daha iyi anlarız. İnsanın savaşlar konusundaki deneyimi tarih kadar eskidir. Bir zamanlar ipek, pamuk ve keten için verilen perde arkası savaşlar bugün petrol için verilmektedir. Son yıllardaki savaşlara baktığımızda, tamamının temelinde "enerji" kaynaklarının ele geçirilmesinin yattığını açıkça görebilmekteyiz. Afganistan'da değerli taşlar, Irak ve Venezuela'da petrol, Afrika'da elmas ve petrol bölgeleri için devam eden sürekli savaşlar bu anlamda daha anlaşılır duruma geliyor.
Savaşlar yalnız ülkelerin doğal kaynaklarını ele geçirmek veya onlara sözüm ona özgürlük kazandırmakla kalmaz, esas etkisi doğaya verdiği ve onarılması bazen imkansız olan ekolojik zararlara da neden olur.

Savaşın Atmosfer Üzerindeki Etkisi

Savaş sırasında Irak yönetimi Kuveyt'ten çekilirken 600'den fazla petrol kuyusunu ateşe verdi; ortama salınan dumanların etkisi bütün Ortadoğu ve Türkiye'de günlerce hissedildi ve bu toksik gazlar başta atmosfer olmak üzere toprak ve bitkileri kirletmiş oldu. Bu kuyular 9 aydan daha uzun bir süre yanmaya devam etti. Petrol kuyularının sabote edilmesi sonucu yanan fosil enerjiden gök yüzüne salınan duman bulutları günlerce güneşin toprağa ulaşmasını bile engelleyecek şekilde kapkara bir manto oluştururdu. Dumanlar bir taraftan asit yağmurlarına yol açarken, diğer taraftan yer yüzeyine inebilen toksik gazlar ise aşağıda daha büyük tehlikeler yapabiliyordu.

Savaşın Su Kaynakları Üzerindeki Etkisi

Dicle ve Fırat nehirlerinin içinde geçtiği Irak'ta kullanılan tonlarca bombanın ortama bıraktığı kimyasılar ve bombardıman sonucu zarar görmüş olan kimyasal tesislerden çevreye saçılan zararlıların akarsulara karışması sonucu oluşacak kirlenme beraberinde daha büyük felaketler yaratacaktır. Günlerce Irak'ın büyük kentlerine yapılan ve metrelerce derinlikte açılan çukurlara ve hasar gören ve bozulan kanalizasyon sistemi soncu temiz su ile kanalizasyonların birbirine karışma tehlikesi bulunmaktadır. Birinci körfez savaşında sabote edilen petrol kuyularından dikkatlerden kaçtan ve günlerce akan 60 milyon varil petrol Kuveyt'in çöllerine döküldü; sonuçta 49 kilometre karelik bir alana yayılan petrol nerdeyse petrol gölleri oluşturdu. Buradan yavaş yavaş yeraltına sızan petrol yeraltı sularının yüzde 40'ını zehirledi.

Yine birinci körfez savaşından bu yana bölgedeki tifo vakalarının 10 katı arttığı belirtilmektedir. Savaşın ilk gününden itibaren temiz içme su kaynaklarının akıllı bombalarla bombalanması sonucu Basra ve Bağdat'ta halk susuzluk çekmiştir. Bölgenin aynı zamanda petrol ve doğal gaz kaynarlarının yataklarının bulunması nedeniyle Akıllı bombalar su kirliliği yanında hava kirliliği de yaratacaktır. New Science (2003) dergisi Irak'ta biyolojik ve kimyasal silah üreten 9 tesisisin bulunduğu ve bu fabrikaların savaşta öncelikli hedefler olduğu bilinmekteydi. Amerikalılar 1999 yılında akılı bombalar ile Sırbistan'daki Zastava otomobil fabrikasını bombaladığı ve bombalanma sonucu toksik maddelerin çevreye dağıldığı uzun süre basında işlenmişti. Doğal olarak akarsuların kirlenmesi beraberinde içme suyu yanında bu sularla sulanan bitkilerin insan ve hayvana yansıması da beraberinde olumsuz etkiler taşıyacaktır.

Savaşın Toprak Üzerindeki Etkisi

Her biri 60-70 ton olan binlerce zırhlı tank ve topun günlerce çölün güneyinden kuzeyine kadar uzanan bu yolculuğu süresince yüz binlerce m2'lik toprak sıkıştırılmıştır. Bölgenin çöl olması ve kumların erozyona karşı ince ve kırılgan bir yüzey tabakası ile örtülü olması nedeniyle kırılan kabuk beraberinde kum fırtınası erozyonu yaratmaktadır. Ağır makinelerince çiğneyeceği bu tabakanın kırılmasına ve alttaki kumun hareket eden kum tepecikleri oluşturmasına ve beraberinde ekolojik felaketlerin doğmasına neden olmaktadır. Ağır iş makineleri ile çiğnenen toprakların geçirgenliğinin kaybolduğunu ve bir daha bitkinin o ortamda gelişemeyeceğini bilmektedir. Binlerce tank, top arabası ve diğer savaş araçları bölgede sürekli açık arazide dolaşıyor ve bu sürede binlerce ton petrol yanarak atmosfere karışıyor. Bir o kadar da toprağa karışmaktadır. Eski SSCB döneminde Orta Avrupa ülkelerinde askeri alanların bulunduğu bölge topraklarının elden çıktığını ve bir daha tamirinin zor olduğunu o ülkelerdeki meslektaşlarımızdan ve bilimsel makalelerden öğreniyoruz. Bilimsel bilgi birikimimiz petrol ve türevlerinin kirlettiği alanlarda başta yararlı mikroorganizmalar elimine olduğu için uzun süreler bitki yetişmediğini göstermektedir. Yine savaşlarda bombaların düştüğü yerlerde bitkilerin büyümediği bilinmektedir.

1991yılındaki birinci körfez savaşında metal mermi başlıklarında süper-yoğun veya değişik dozlarda seyreltilmiş radyoaktif kullanıldığı belirtilmiştir. Kullanılan mermilerin patlamadan sonara yüksek bir sıcaklığın yayıldığı oluşan ısı ve radyasyonun çevredeki tüm canlıları yok ettiği belirlenmiştir. Amerika'dan son denenen ve toprak altında 10 m derinlikte patlayan 9.5 ton ağırlığındaki bomba patladığı alanda bir daha bitki gelişimi sağlanamamaktadır.Kullanılan papatya bombası olarak tanımlanan bombaların çevreyi toptan yok ettiği TV ekranlarına yansımıştır. Yine bilindiği gibi bombanın yanıcı maddesindeki kimyasalların düştüğü yerde toksik düzeyde bulaşma yaratmaktadır. Akılı füzeler için kullanılan özel ve enerjisi yüksek yakıtların yer yüzenindeki etkilerinin ne olduğunu tam bilmiyoruz. Cephane ve patlayıcı maddelerin bileşenleri şöyle sıralanabilir: Aromatik aminler, Sb, As, Pb, Cr, Cu, dinitrobenzed, dinitrofenoli dinitrolud, metilaminnitrrat, nitrobenzol, bazler, toluol, heksogen, trinitrotoluol türü bileşiklerden oluşmaktadır. Bunların tamamı kanserojen etkilidirler. Bütün bu göstergeler bu savaşın ekolojiye zarar verdiğini göstermektedir.

Bitkiler Üzerine Etkisi

Çoğumuz Vietnam'da, 1991 Körfez Savaşı'nda, Bosna'da, ve Afganistan'da son yıllarda atılan yakıcı silahların zararlı etkisinden hangi makro ve mikro canlıların zarar gördüğünü bilmiyoruz. Bugün bütün dünya televizyonları her gece yeni üretildiği ve kullanıldığı söylenen yüzlerce kg ağrılığındaki bombaların tahrip ettikleri alanlarda kaç endemik bitki türü yok oldu bilinmemektedir. Pekala dünyadan haberi olmayan ve bu savaşta hiçbir sorumluluğu olmayan bu canlıların binlerce yıllık ekolojisinin zararı ne olacak? Bunun hesabını kim verecek?

Tabii bu arada modern savaşların doğa üzerinde yarattığı tahribat rakamlarla ifade edilemeyecek kadar yüksek düzeydedir. Savaşı kazanmak için kullanılan radyoaktif bombalar, yakıcı alev bombaları, kimyasal ve biyolojik silahlar doğa üzerinde bir daha eski haline dönmeyecek şekilde derin tahribat yaratmaktadır. Japonya'ya atılan atom bombasının etkisi halen sürmektedir. Savaş ile insanoğlu belki de insanı öldürerek kontrolü sağlamaya çalışmaktadır ancak savaşın bir de diğer mağdurları vardır ve esas tahribat doğaya yapılmaktadır. Savaşın diğer mağdurları yeryüzü coğrafyanın dağılımında kendi yaşama alanları dışında hiçbir sınırdan ve haritadan haberi olmayan diğer bitki ve hayvan türleridir. Ansızın yok edilen yaşam ortamlarında daha önce hiç tanışmadıkları değişik zehirleyici ve öldürücü gazlar ve şarapnel parçaları ile karşılaşmışlardır.

Bir çok canlı türü bombaların, füzelerin ve uçakların sesinden ürkerek alanlarını terk etmektedir. Yaşama alanları kirletilen veya yok edilen bu canlıların bir çoğu endemik yani o yöreye özgü dolayısıyla bir başka bölgede yaşama şansları sınırlıdır.

İnsan Sağlığı Üzerine Etkisi

Yine birinci körfez savaşından sonra İngiliz ve Amerikalı askerler yanında bölge ülkelerinde sıkça rastlanan, nörolojik hastalıklar, anormal doğumlar ve diğer hastalıklardaki anormal artışlar savaşta kullanılan kimyasal silahlarla ilişkilendirilmiştir. Savaşın her yönüyle çevreye, doğal çeşitliliği ve kalitesine çok büyük bir darbe indirdiği görülmektedir. Bu da gösteriyor ki savaşı her iki tarafı da etkilemiştir. Görünüşte hangi taraf kazanırsa kazansın, doğa ve insanlık her zaman kaybeden olmuştur.

Savaşın Hayvanlar Üzerindeki Etkileri

Bilindiği gibi savaşın olduğu bölge göçmen kuşlarının uçuş yolu üzerindir. Amerikalıların bu kuşların uçaklara zarar verme ihtimalini göze alarak havada öldürdüğü rapor edilmektedir. Özellikle mevsimin ilkbahar olması ve kuşların kuzeye doğru göçlerinin başlaması nedeniyle çok sayıda kuşun öldürüldüğü iddia edilmektedir.

Fırat ve Dicle'nin aşağı havzasında yer alan Mezopotamya bataklıkları bir çok doğal bitki ve hayvanın yaşam alanını oluşturmaktadır. Birinci körfez savaşı sonrası bölgedeki bataklıkların %60'ından fazlasının kurutulması sonucu, bir çok kuş kurt bölgeden ayrılmak zorunda kalmıştır. Kaç bitki türünün nesli kaybolduğu bilinmemektedir. Biyologların bildiği gibi bu bölge ve coğrafya fesleğenler, hurma ağaçları, asma bahçeleri, leylekler, horozlar, develer, yılanlar ve ceylanların ana yurtlarıdır. Yakın geçmişte bu bölgede endemik bir yılan türü bilimsel makalelere yansıdı. Yanı başımızdaki Amanos dağları ve bölge, bir çok endemik bitkinin merkezi olması nedeniyle olası bir savaş ve yangın durumunda veya toksik gazların yayılması halinde bitkiler zarar görecektir. Ayrıca Toros dağ sıralarında bulunan doğal hayvanların ölmesi veya ortamı terk etmelerinin yaratacağı dengesizlikler bir daha onarılamayabilir. Bu canlıların insan yaşamı için ne anlama geldiğini ancak ekolojinin önemini bilenler anlar. Bu coğrafyada yaşayan ve bir bitki besleme bilimcisi olarak biyolojik çeşitliliğin ne anlama geldiğini bilen bir bilim adamı olarak bu canlıların avukatlığını yapmak isterim. Sonuçta su samuru, sıçan, manda, yaban domuzu, tilki ve su kuşlarının sayılarının azaldığı belirlenmiştir.

Bu arada Körfez'e akan petrol, dünyanın en büyük deniz kirliliğini yarattı. Günlerce denize sanılan petrol körfez bölgesinde önemli derecede deniz ekolojisinin bozunumuna neden olmuştur. Biyologlar bölgedeki karides ve balık çeşitlerinin yanında diğer su canlılarının kirlilikten nasibini aldığını belirtmektedirler. Bu arada çevresel hasar yalnızca Irakla sınırlı kalmayacaktır zira istilacı kuvvetlerin giriş yaptığı Körfez bölgesi, bugün dünyada balıkçıl gibi uzun bacaklı su kuşlarının yaşadığı 5 bölgeden biridir. Aynıca milyonlarca göçmen kuş burada mola verip yoluna devam etmektedir. Irak'ın beşte ikisi çöllerle kaplı olduğu için, Birleşmiş Milletler Çevre Programı'na göre Irak'taki 33 sulak bölge dünyanın en önemli doğal zenginlikleri arasında sayılıyor. Çevre örgütlerine göre bu sulak bölgeler silahlardan, petrol kuyularına yapılan sabotajlar bölge canlıları üzerinde olumsuz etki edecektir.

Savaşı kazanmak için bazen doğa, aracı olarak kullanılmaktadır. Basına yansıyan bilgilere göre, Amerikan ordusu çok sayıda yunus, foks balığı, tavuk ve güvercinin değişik amaçlar için orta doğuya ve Hint okyanusuna getirdiği yazılmaktadır. Yine örnek olarak; Körfez Savaşı sırasında çevreci güçleri Irak yönetiminin üzerine sürmek ve kendilerine destekçi bulmak için, Kaliforniya kıyılarında bir tankerden sızan petrol artıkları ile cebelleşmiş ve artık yürüyemeyecek düzeyde yorgun düşen bir karabatak kuşu körfezde Irak yönetimin petrol kuyularını denize akıtmasının bir kurbanı olarak bütün dünya medyasına sunuldu. Ne yazık ki çoğumuz buna inandık ve üzüldük. Ancak sonradan anlaşıldı ki bu da kirli savaşın oyunlarından biriymiş.

Hindistanlı doğa filozofu diğer değişle bir tür doğa tarikatı kurucusu olan Jiddu Krishnamurti'nin beğendiğim "Dünyayı sevmiyoruz ondan yalnızca yararlanıyoruz" sözü çok yönlü olarak günümüz olaylarını aydınlatacak düzeydedir. Reiki öğretisinin en önemli duası ise; "Bugün dürüst olacağım; tüm varlıklara karşı nazik ve saygılı olacağım". Tüm canlılara karşı saygılı olmak için savaşa karşı olmak gerekir. Huxley "Savaş kesinlikle bir 'doğa yasası değildir" diyor. Darwin "Doğaya karşı olan hiçbir şey uzun zaman yaşayamaz". Doğada her zaman bir denge vardır ve insan bencilliği katılmadığı sürece bu denge korunacaktır. Ancak insanın sınır ve yasa tanımaz arzusu sonucu oluşan savaşlar doğa (bitki ve hayvan nesillerinin) tahribatına neden olmaktadır. Doğal çeşitliliğin savaşlarca yok edilmesine kaşı duruş noktası, savaş karşıtlarının nirengi noktalarından biri olmalıdır.

Savaşsız bir dünya da tüm canlılar ile denge halinde yaşamak dileği ile.

Prof. Dr. İbrahim Ortaş
Çukurova Üniversitesi
e-posta: asportas@mail.cu.edu.tr


netyorum.com: (Bu metnin elektronik, basılı veya görsel yayın organlarında tamamen veya kısmen yayınlanması yazarının yazılı iznine tabidir. Aksine davranılmaması önemle rica olunur. Alıntı yapılmadan bu sayfaya link verilmesi için herhangi bir izin gerekmemektedir.)


Yorum Ekle Yorumları Listele
147. Sayı önceki yazı 147. Sayı sonraki yazı
Yazarın Önceki Yazısı Yazarın Sonraki Yazısı
Her hakkı saklıdır. All rights reserved. netyorum.com © 2000-2005 İstanbul-Türkiye