|
"Yansımalar" 27.02.2003 Sinan Oymacı - netyorum.com / Sayı: 123
İçindekiler;
- Konu: Sayısal Doyumsuzluk
- Konu: Çark Dönsün
- Konu: Yanlış Nota
- Oyun: Unreal II: The Awakening
- Kitap: Yükselen Bir Deniz - Can Dündar
- Film: The Bourne Identitiy - Geçmişi Olmayan Adam
- Film: Unfaithful - Sadakatsiz
- Söz: Anonim
- Söz: Cicero
KONU: SAYISAL DOYUMSUZLUK
Aslında başlık "Dijital Doyumsuzluk" olacaktı ancak Dijital'in
karşılığı olarak Sayısal kullanıldığı için değişiklik yaptım.
"Sayılara doymuyoruz. Talih oyunlarının peşinde herkes" diye yazıya başlamak
olası iken, konumuz tabii ki bu değil. Sayısal çağın kullanıcılarının yaşadığı
doyumsuzluk.
Her an daha yüksek çözünülürlüğe sahip bir televizyon, bir video kamera, bir
fotoğraf makinesi pazara sunuluyor. Ya da daha fazla hafıza, daha hızlı işlemci,
kamerası üstünde, kablosuz erişime uygun cihazlar.
Sayısal fotoğraf makineleri ile klasik fotoğraf makinelerini bir düşünün.
Hangisinde daha çok fotoğraf çekiyorsunuz? Sayısal olanda, değil mi? Aklınıza ne
geliyorsa, cihaz da elinizin altında ise basın düğmeye, çekin fotoğrafı. Film
bitti mi, ayarlar düzgün mü, ne zaman, nerede, nasıl bastıracağım, kaç kopya
yaptırmam lazım, ya çıkmadıysa, akrabalara, dostlara, medyaya nasıl ileteceğim
gibi endişeleriniz yok. Tek kısıtınız enerji ve hafıza. Onda da biraz para
harcayıp, yüksek kapasiteli sistemler kullanıyorsanız, keyfiniz yerinde.
Hal böyle olunca, sayısal doyumsuzluk beraberinde geliyor. Girdiğiniz bir
ortamda hemen, hiç düşünmeden artarda fotoğrafları çekmeye başlıyorsunuz. Nasıl
olsa bilgisayara aktardıktan sonra beğenmediklerinizi silme, rötuş yapma gibi
olanaklar mevcut. Hatta filmin yanması tehlikesi olmadığı için, çekin fotoğrafı,
koyun bir tarafa. Bir gün nasıl olsa aklınıza gelir de, bir yerlerde olduğunu
anımsarsınız. Peki, bu teknolojiyle ürettiğiniz fotoğrafları aynı sayısal
ortamda göremeyecekler ne yapacak. Onlar da biraz beklesinler, canım. Vaktiniz
ya da keyfiniz olduğunda uygun olanları seçer, yazıcıdan bastırırsınız.
Halbuki, klasik yöntemi kullansaydık, ne güzel olurdu? Çekeceğimiz fotoğraf için
daha seçici olur, medyayı daha dikkatli kullanır, çekim bittikten sonra da
stüdyoya verip, basılı şekilde bize verilmesini beklerdik. Ardından albüme
koyarak, paylaşırdık.
Sayısal dünyada o kadar çok üretim yapınca, paylaşacak malzeme sayısı
arttığından, ancak zaman yine aynı zaman olduğunda, bazı güzel anlar ziyan olup,
gidiyor.
Teknolojiden yararlanmak güzel de, Ah o doymak bilmez duygular olmasa!
KONU: ÇARK DÖNSÜN
trafıma bir baktım da, yurt içindeki bazı işlerle benzerlerinin yurt dışında
nasıl yapıldığını düşündüğümde, bizde bazı konuların "Çark Dönsün" diye
yapıldığı sonucuna vardım.
Eğer düzgün ve uzun süre dayanacak şekilde yaparsanız - konumuz yazılım
üretimini içermiyor - yüksek maliyeti bir defada öder, ardından başka işler
çıkmasını beklersiniz. Fakat, malzemeyi eksik kullanarak, dayanıksız yaparsanız,
kısa süre sonra size ya da bir başka şirkete yeni iş çıkmasını sağlarsınız.
Aslında birileri bir gün konuyu anlasa da, yüksek bedeli ödeyip, düzgün iş
yaptırsa, onlardan sonra gelecek olanlara iş kalmayacak. Rant konusu bitecek ve
çark dönsün diye düşünenlerin sayısı azalacak.
Böyle olmayacak doğal olarak. Ne kadar sağlam, düzgün, kaliteli ve yüksek
maliyetli yaparsanız yapın, yeni birileri her zaman iyi olmadığını belirterek,
başka birilerine benzer işleri verecek. Ne de olsa çarkın dönmesi gerekiyor.
KONU: YANLIŞ NOTA
Her konunun bir uzmanı var. İş yaparken bir gün bunlardan birisine denk
geleceğinizi düşünerek çalışmanız, iş üretmeniz iyi olur. Yoksa ne olduğunuzu
anlayamadan ortada kalırsınız. Bunları niye anlattım.
Geçtiğimiz günlerde aile bireyleriyle oturmuş sohbet ederken, anneme yeni
aldığımız mobil telefonu verdim. Biraz baktı, güzelmiş dedi. Ardından bu
telefonda polifonik zil sesleri denilen melodi ile aranıldığında çaldığını
söyledim ve hangisini beğenecekse, onu ayarlayalım dedim. Bir bakalım dedi.
Sırayla telefonda kayıtlı melodileri dinlemeye başladık.
Beğendiğimiz bir melodiyi bulmuştuk ki - klasik müzik eserlerinden birisi -
"Yanlış nota basmışlar" dedi. Müzik öğretmeni gözü ile bakar ve kulağı ile
dinlerseniz, olacağı budur. Hiçbirimiz o kadar ince anlayabilecek konumda
değildik ve telefonu üreten şirkette bu konuya ancak o kadar önem vermişti.
Telefon sınıfta kaldı anlayacağınız.
Kıssadan hisse; "Müzik öğretmenine melodili cep telefonu verip hangi melodiyi
ayarlayalım diye sorarken melodileri dinletirseniz, yanlış nota basmışlar der,
siz de cevabınızı alır, oturursunuz".
OYUN: UNREAL II: THE AWAKENING
"Infogrames" şirketinin altında çalışan "Legend Entertainment" tarafından
geliştirilmiş bir bilgisayar oyunu "Unreal II: The Awakening".
Unreal isimli oyun "Epic Games" tarafından, geliştirilip 1998'de pazara
sunulduğunda Quake'çilerle Unreal'ciler diye oyun oynayanlar ikiye ayrılmıştı.
FPS First Person Shooter, Oyundaki karakterin bakış açısından oynanan tarzda bir
oyun olarak grafik kalitesi, içeriği, oyundaki yaratıkların yapay zekası ve
müzikleri ile bilgisayar oyunları dünyasına yepyeni bir anlayış getirmişti. Bu
alt yapıyı pek çok oyun üretildi daha sonra. Epic firması bu alt yapıyı pek çok
oyun üreticisine lisansladı.
Geçen 5 yıllık sürede Unreal alt yapısı o kadar geliştirildi ki, bazı oyunların
bu alt yapıyı kullandıkları söylense de zor inanılır duruma gelindi. İki üç
senedir ise Unreal alt yapısının tümüyle yenilenerek Unreal II sürümüne
gelineceği duyurulmuştu ve oyuncular bu yeni alt yapıyı kullanacak oyunu merakla
bekliyorlardı. Bu arada 2002 sonlarına doğru Unreal Tournament 2003 piyasaya
sunuldu. Çok kullanıcılı olan bu oyun bir süre oyun meraklılarını meşgul etti.
Kısa bir süre önce ise "Unreal II: The Awakening" pazara sunuldu.
Oyun tek kullanıcılar için tasarlanmış. Grafik kalitesi günümüz teknolojisinin
tüm özelliklerini kullanıyor. Bunun bedeli var doğal olarak. Eğer oyunu tüm
detaylar açık oynamak istiyorsanız çok iyi bir bilgisayara ihtiyacınız var.
Ancak makul detay seviyesi için normal bilgisayarlar kullanılabilir.
Müzikler yine güzel. Yaratıkların yapay zekası geliştirilmiş. Bu hem iyi hem
kötü. O kadar çevikler ki, bazen izlemekte zorlanıyorsunuz. Güzel bir konuyla
bütünleşmiş durumda oyun.
Olumsuz yönlerine bakarsak; bölümler arasındaki yükleme süreleri uzun,
hasımların yapay zekalarında bazı sorunlar var, ayrıca bölüm bölüm üstüne sadece
vur, kır. Biraz daha macera tarzı öğeler eklenebilirdi.
Uzaydaki bir korucunun gezegenden gezegene giderek çeşitli koruma, saldırı,
keşif görevlerini yerine getirmesini üstleniyorsunuz.
Birinci şahıs gözüyle oynanan oyunlara sağlık açısından bir engeliniz yoksa,
beğenerek oynayacağınız bu oyunu edinin. Arşive alınabilecek bir oyun.
Şimdi sırada bu alt yapıyı kullanan diğer oyunlar var. Onları da bekliyoruz.
KİTAP: YÜKSELEN BİR DENİZ - CAN DÜNDAR
1961 Ankara doğumlu Can Dündar'ın Mustafa Kemal Atatürk'ün
yaşamı ve düşüncelerini ilgili günlük, mektup, kitap gibi kaynaklara ulaşarak
aktardığı "Yükselen Bir Deniz" başlıklı kitabı bizlerle.
Kitap, İmge Yayıncılık tarafından pazara sunulmuş. 110 sayfanın üzerinde büyük
bir kitap.
Kitabın nasıl hazırlandığını, Can Dündar, önsöz'de şöyle anlatıyor:
"Kapsamlı bir araştırmaya giriştik. Halen müze olan Cumhurbaşkanlığı köşkünün
kütüphanesine ve Anıtkabir kitaplığına girdik. Genelkurmay'daki, Atase'deki,
Türk Tarih Kurumu'ndaki not defterlerine, günlüklerine, mektupların ulaştık.
Hangi kitabı ne gün okuduğunu, okurken hangi satırların altını çizdiğini, yanına
ne gibi notlar aldığını inceledik. Bütün bunlarda, ileride yapmayı
tasarladıklarının ipuçları vardı. Cumhuriyet fikrinin onun zihninde hangi
koşullarda, nasıl doğup şekillendiğini, o hedefe nasıl kilitlenip sonuç aldığını
belgeledik".
Arka kapaktan üç alıntı:
1 Mart'ta ayaklanan gericilerin üzerine Hareket Ordusu'yla birlikte yürüyen genç
Yüzbaşı, siyah cilt beziyle kaplı küçük not defterinin kareli sayfalarına sabit
kalemle şunları yazdı:
"Faziletli din âlimleri başımızın tacıdır. Fakat şahsi çıkarları ve adi
menfaatlari için yalandan âlim kılığına bürünen birtakım çıkarcılar elbette
kanun pençesinden kurtulamayacaklardır."
24 Yaşındaydı.
Doğduğu topraklarda hürriyet ateşleri yakılırken, o Şam'da yapayalnızdı.
Kendini bu insafsız sürgüne gönderen İstanbul'a karşı öfke doluydu.
Hatıra defterine Tevfik Fikret'in şu şiirini yazdı:
"Ey köhne Bizans, ey koca büyücü bunak,
Ey bin kocadan arta kalan el değmemiş dul.
Hep ikiyüzlülük kiri dalgalanır zerrelerinde,
Bir temizlik zerresi bul"
19 Kasım 1916 gecesi Bitlis'te öksürük nöbetinden uyuyamadığı bir gece Paris
Âdetleri adlı bir aşk romanı okudu. Romanın kahramanı Sapho iki aşk arasında
sıkışmış özgür bir kadındı. Romanı bitirdikten sonra günlüğüne şu notu düştü:
"Kadınlara bir arada bulunma, erkeklerin ahlâkı, düşünceleri, duyguları
üzerinde etki yapar".
Arka kapaktaki sonuç cümleleri; "Yükselen Bir Deniz, farklı bir Cumhuriyet
kitabı... Sizi Atatürk'ün düşünce serüveniyle tanıştırıyor".
Edinip, okuyun. Bilmediklerinizi öğrenecek, Mustafa Kemal Atatürk'ün
düşüncelerine biraz daha yaklaşacaksınız. Öneririm.
"Ben bu kadar yıl eğitim gördükten, özgürlüğümü elde etmek için hayatımı,
yıllarımı harcadıktan sonra neden cahiller derecesine ineyim? Onları kendi
düzeyime çıkarırım. Ben onlar gibi olmam. Onlar benim gibi olsun". Mustafa
Kemal Atatürk.
FİLM: THE BOURNE IDENTITY - GEÇMİŞİ OLMAYAN ADAM
Doug Liman'ın yönettiği "The Bourne Identity - Geçmişi Olmayan Adam",
Robert Ludlum'un aynı adlı romanından Tony Gilroy tarafından beyazperdeye
uyarlanmış.
Başrollerde; Matt Damon, Franka Potente, Chris Cooper, Clive Owen ve Brian Cox
yer alıyor.
Yönetmen Liman'ı "Go" ve "Swingers" filmlerinden anımsayacaksınız.
198'de En İyi Yazar Oscar ödülünü "Good Will Hunting" ile kazanan Damon, yine
aynı sene "Good Will Hunting" 'teki performansı ile En İyi Erkek Oyuncu Oscar
ödülüne aday gösterilmişti. Damon'ın bazı diğer filmleri; "Ocean's Eleven" ve
"The Talented Mr. Ripley".
Cooper, şu sıralarda sinemalarda gösterimde olan "Adaptation" 'daki oyunu ile
2003 En İyi Erkek Oyuncu Oscar ödülüne aday. Ayrıca "The Patriot", "Me, Myself &
Irene" ve "American Beauty" anımsayacağımız diğer filmleri.
Owen, "Gosford Park", Cox ise "Kiss the Girls" 'den anımsanabilir.
Film başladığında ilerleyen dakikalarda nelerle karşılaşacağınızı anlamanız
kolay. Hafızasını kaybeden bir adamın kendisinin kim olduğunu bulma çabaları
anlatılıyor. Bu esnada karşısına çıkan güzel kadının da yardımı ile yola
koyuluyor.
Rahat izlenebilen, hoş bir film.
FİLM: UNFAITHFUL - SADAKATSİZ
Gösterime girdiğinde izleyenlerin - özellikler çiftler - hararetli
tartışmalara girmelerine neden olan bir film yönetmen Adrian Lyne'ın "Unfaithful
- Sadakatsiz" filmi. Film 1969 senesinde Claude Chabrol'un Fransız filmi
olan "La Femme Infidele" 'in Alvin Sargent tarafından yeniden uyarlanmış
Amerikan sürümü.
Richard Gere, Diane Lane, Olivier Martinez ve Erik Per Sullivan başrollerde.
Adrian Lyne bildik bir yönetmen. 1988'de "Fatal Attraction" ile En İyi Yönetmen
Oscar ödülüne aday gösterilmişti. Diğer filmleri arasında "Lolita", "Indecent
Proposal", "Dante's Inferno", "Nine 1/2 Weeks" ve "Flashdance" yer alıyor.
Gere, pek çok sinemaseverin favori erkek oyuncularından. "American Gigolo",
"Pretty Woman", her gösterildiğinde pek çok izleyicinin ağladığı "Autumn in New
York" ve "Runaway Bride" hemen akla gelen filmlerinden.
Diane Lane'i bu filmde izlediğimizde performansı ile Oscar ödüllerine aday
olacağını anlamıştık. Yanılmadık. 2003 En İyi Kadın Oyuncu Oscar ödülüne aday
gösterildi. Ayrıca "Judge Dredd", "Murder at 1600" ve "The Perfect Storm" 'dan
da anımsayabilirsiniz.
Fransız oyuncu Martinez "1, 2, 3, Sun", Sullivan ise "The Cider House Rules"
filmlerinden anımsanabilir.
Sumner'lar bir oğulları olan, mutlu bir çifttir. Çok genç değillerdir ancak
yaşlı da sayamazsınız. İkisinin de en güzel yaşları demek en doğrusu. Kadın en
olgun ve güzel, erkek en olgun ve yakışıklı dönemlerinde. New York'taki
öykümüzde kadının şehre inmesi, çıkan bir fırtınada yere düşüp, dizini
incitmesi, oradan geçmekte olan eski kitap alım satımı ile para kazanan
Martel'in yardım amacı ile evine çağırması ile birlikte çiftin yaşamı tümüyle
değişir. Kadın kendisinden genç bu adamla ilişkiye girer. Gençlik dönemlerini
anımsamak da, tensel temasın doyumuna gitmektedir. İlişkinin sağlıksız olduğunun
farkında olmasına rağmen bırakamamaktadır. Bir anda gelişen olaylar filmin tüm
seyrini değiştirir.
Filmi izlediğiniz zaman ilişkilerin nasıl kurulabileceğini, en olmaz dediğiniz
kişinin nasıl katil olabileceğini anlıyorsunuz. Bir anlık öfke o kadar net
aktarılmış ki, etkileneceksiniz.
Sadece Lane'in oyunculuğunu izlemek için dahi gidebilirsiniz. Kaçırmayın.
Çiftler için tehlikeli bir film. Biribirinize iğneli mesajlar göndermeyin.
Filmin sonu bile yeni bir tartışma konusu olabilir.
SÖZ: ANONİM
"Aşk ve arkadaşlık bir gün yolda karşılaşırlar. Aşk, kendinden
emin bir şekilde sorar; 'Ben senden daha candan ve daha yakınım. Sen niye varsın
ki bu dünyada?'. Arkadaşlık cevap verir; 'Sen gittikten sonra bıraktığın
gözyaşlarını silmek için'" - Anonim.
SÖZ: CICERO
“Akrabalar arasında dostluğu doğuran, doğanın ta kendisidir; ama bu
dostluklar sağlam değildir. Gerçekte de akrabalar arasındaki yakınlığın
bitebilmesine rağmen, dostluktaki yakınlık her zaman vardır. İşte bu noktada
dostluk akrabalıktan üstündür. Böylece dostluktan gelen sevecenliği, doğanın
yarattığını anlamak da güç değil.” - Cicero.
Niçin görüşlerinizi iletmiyorsunuz? E-posta adresim aşağıda.
Katkılarınızla daha iyi olacağını garanti edebilirim.
M.Sinan Oymacı
TRIO Çözüm Evi Bilişim Hizmetleri A.Ş.
e-posta:
sinanoym@triosh.com
|