| Önsöz | Arama | Üyelik | Sohbet | Alış-Veriş | www.netyorum.com   
Ajanda
Seçtiklerimiz
Arşiv
Yazarlar
Yorumlar

Bölümler

Köşe Yazıları
Teknoloji
Sanat
Soru & Cevap
Dostluk & Sevgi
Eğlence
Geçmiş Zaman Olur ki

Konular

Sinema
Müzik
Kitap
Sözler
Oyunlar
Ürünler
Mekan
 
 
Reklam Fiyatları

İzleyici Mesajları

Elektronik posta :
bilgi@netyorum.com

 
 
Bu sayfayı arkadaşınıza göndermek için tıklayın.

 
 
Açılış sayfası yapmak için tıklayın.

Sık kullanılanlar listesine eklemek için tıklayın.

 

Eski Sayıları

"Yansımalar" 30.01.2003 Sinan Oymacı - netyorum.com / Sayı: 120

İçindekiler;

  • Konu: Takdir Sizden
  • Konu: Kafadan Bütün Stokları Bilirim
  • Mekan: Lacivert ve Kötü Servis
  • Kitap: Kadınları Kullanma Kılavuzu - İlhan Uçkan
  • Müzik: Pink Floyd - Echoes : The Best of Pink Floyd
  • Film: Secretary - Sekreter
  • Söz: Steven Wright

 


KONU: TAKDİR SİZDEN

"Takdir Sizden" sözünü geçenlerde telefonda konuştuğum bir şirketin bayi operasyonundan sorumlu (herhalde öyledir, aslını pek bilmiyorum ama ben öyle tahmin ettim) kişi söyledi.

Sözün aslı o şekilde değil, yanlış biliyor; "Tedbir Sizden Takdir Allah'tan" diyecekti herhalde ama yeni birşey türetmeyi uygun buldu.

Buraya nereden geldik şimdi. Yine yaşanmış, gerçek bir öykü.

Aşağıda da okuyacağınız gibi, USB IrDa dönüştürücü ararken geçen sene bayi olarak bazı ürünler aldığımız bir şirketin internet sayfalarına bakmak aklıma geldi. Hemen internet sitesine gittim, kullanıcı adı ve şifrenin sorulduğu sayfaya erişip, defterlerden ilgili kelimeleri ya da harf ve rakam kümelerini bularak, yazdım.

Bir mesaj; "Girdiğiniz bilgilerden bir ya da birkaçı hatalıdır. Tekrar deneyin".

Belki, klavyede büyük harf karışıklığı oldu, tekrar deneyelim. Bir daha. Yine aynı mesaj. Bir kez daha ama daha dikkatli. Mesajda değişiklik yok; "Girdiğiniz bilgilerden bir ya da birkaçı hatalıdır. Tekrar deneyin".

Acaba 2003 başında kullanıcıları kontrol etmek için birşeyler mi yaptılar, diye düşünerek (bazı şirketler belli dönemlerde bu tür işlemler yaparak, çalıştıkları şirketlerin yetkilerini kontrol ediyorlar) "Eğer şifrenizi unuttuysanız, e-posta adresinizi girin. Şifreniz size gönderilecektir" düğmesine bastık.

Gelen ekranda; "Hesabınız geçici bir süre için kapatılmıştır. Bu konu ile ilgili ........ numaralı telefondan ........ ile görüşünüz" yazıyor.

Buyur bakalım. Bizim haberimiz olmadan hesabımız kapatılmış. Ne yaptık acaba? Borcumuz mu var, pazardaki itibarımız mı zedelenmiş, niye bize haber vermemişler? Bu soruları kendimize sorarak, yetkili zatı aramaya karar verdik.

Telefonda meşgulmüş, bizi arayacağı söylendi. Gerçekten de yaklaşık yarım saat sonra bize geri dönmüştü. (Burada haklarını yememek lazım). Gelişen telefon diyaloğu:

- Bizim hesabımızı kapamışsınız.

- Evet. Geçen sene çok fazla şirkete bayilik verilmiş. Şimdi onlardan evrakları tekrar istiyoruz.

- Peki, niye bize haber vermediniz. Biz girmeye çalışıp, tesadüfen öğrendik.

- Çok fazla şirket var, hepsine nasıl haber verelim tek tek.

- Telefonla arayın demedim ki, e-posta gönderebilirdiniz.

- Eğer e-posta ile bildirseydik, hesabını dondurmadıklarımızla sorun yaşardık.

- Kimlerin hesapların dondurulup, kimlerinkinin çalıştığını zaten biliyorsunuz. Ayıklayarak gönderseydiniz. (Demek ki, bildikleri bazı şirketler var, onlarda bu tür bir sorun ve evrak isteme mekanizması çalışmamış)

- Yapamıyoruz. Çok zor bir konu.

- Ne yapacağız?

- İstediğimiz evrakları söyleyeyim. Onları ilettiğinizde çalışmaya başlayabiliriz tekrar.

- Geçen sene bunları göndermiştik. Neler istiyorsunuz?

- Şunlar, bunlar, onlar. Ivır, zıvır, falan filan. (Ya yeni bir bayi müdürü başladı, operasyonu kontrol altına almaya çalışıyor ya da evraklar kayboldu, tamamlamaya çalışıyorlar)

- Bu kadar evrakı tekrar göndermek zor olacak. Çalışamayacağız galiba.

- Takdir sizin.

- Teşekkürler. Hayırlı işler.

Şimdi gelelim yorum kısmına: "Sen şirketi bayi statüsünde kaydet, teknoloji kullan, pazarlama mesajlarını göndermeye devam et, sonra kafana göre bayilikten çıkar ama bunu haber verme. Sebep olarak da çok zor olduğunu söyle". Bu yolda devam edin. Yolunuz açık olsun.


KONU: KAFADAN BÜTÜN STOKLARI BİLİRİM

Haftabaşında bilgisayarların USB çıkışına takılan ve Infrared IrDa "Kızıl ötesi" çıkışı olmayan bilgisayarlara bu özelliği sağlayan "USB'den IrDa" dönüştürücüsü almaya karar verdik.

Bilinen büyük toptancıların listesinde bulamadık. Bu özel bir parça olduğu için doğal satılmaması. Ancak Yazıcıoğlu'nda satıldığını biliyoruz. Ayrıca bu tür konularda uzmanlaşmış Bimel'in de satacağı kesin. Bimel'le yapılan telefon görüşmesi ellerinde bu parçanın bulunduğunu teyit etti. İstediğimiz zaman da alabileceğimizi söylediler.

Biz yine de Yazıcıoğlu'ndan belki daha ucuz birşeyler bulabiliriz umudu ile, bazı şirketlerin internet sitelerine bakındık. Bir tanesinde çok pahalı idi, bir diğerinde ise iki farklı ürün görünüyordu. Telefonla arayarak iki ürün arasındaki farkı sorduk. Birisinin masaüstü bilgisayarlar için ayaklı bir parça ile geldiğini, diğerinin ise taşınabilir bilgisayarlar için olduğunu, onun dışında aralarında bir fark olmadığını, aynı ürün olduğunu belirttiler. Elinizde var mı diye sorduğumuzda da, bir dakika bakalım dedikten sonra, evet var, dediler.

Akşamüstü iş çıkışı Yazıcıoğlu'na giderek, almaya karar verdik. Havada ince ince yağmur, etraf çamur. Önemli değil, aradığımız parçayı bulduk ya, hem de ucuz.

Hemen ilgili şirketin ikinci kattaki mağazasına girdik. "USB'den IrDa dönüştürücü var mı" dediğimizde, hiç düşünmeden, anında, "Hayır, yok" yanıtını aldık. "Nasıl olur" diye düşünerek araştırmaya devam ettik.

Sırada aynı şirketin üçüncü kattaki mağazası vardı. Aynı soruyu sorduk; "USB'den IrDa dönüştürücü var mı". Masadaki hanım satıcı önündeki bilgisayara bakması zahmet gerektiriyor herhalde ki, yüzümüze de bakmadan "Hayır, yok" diye anında kesin bir yanıt verdi.

Artık sabrımızın zorlanmaya başladığını fark ediyorduk. Şansımızı aynı şirketin birinci kattaki mağazasında deneyelim dedik ve oraya gittik. Soru yine aynı; "USB'den IrDa dönüştürücü var mı". Ancak bu soruyu sorarken içeride hararetli bir bilgisayara pazarlığı olduğunu gördüğümüz için, olsa bile yok deneceğini tahmin etmiştik. Yanıt, hiç düşünmeden "Yok" oldu.

Eh, "internet sitenizde var, üstelik telefonda konuştuğumuzda stokunuzda olduğunu da öğrendik" demek bize düşmez. Bunları söyleyecek kişiler patronlar. Onların bunlardan haberi yok. İşler yolunda, personel çalışıyor sanıyorlar. Pek öyle değil, yakın geleceklerini iyi göremiyorum. İki vakte kadar mı desem, üç vakte kadar mı desem?

Sonunda Bimel'den satın aldık. Üstelik kalitesi diğerleri ile kıyaslanamayacak kadar iyi. Bu tür parçalar arıyorsanız, ilk aklınıza gelen adres, burası olmalı. Bimel'in internet adresi; http://www.bimel.com.tr


MEKAN: LACİVERT ve KÖTÜ SERVİS

Geçtiğimiz yaz güzel bir Cumartesi gecesi geçirmek düşüncesi ile İstanbul'un iyi restoranlarından birisi kabul edilen Lacivert'e gitmeye karar verdik. Daha önceki gidişlerimizde memnun kalmıştık. Rezervasyon yaptırmakta hiç tereddüt etmedik. Ne de olsa hangi bilgi kaynağına müracaat ederseniz, Lacivert hakkında olumlu şeyler görmek olası. Biz de aynı görüşteydik, ilgili geceye kadar.

Herşey gayet güzel başladı. Klasik Lacivert atmosferi, güzel bir boğaz manzarası. Siparişler verildi. Keyifli vakit geçirmek için bir küçük şişe şarap, yanında başlangıç yemeği, ardından ana yemekler ve sonda tatlı.

Küçük şişe dediğinizden normal şartlar altında üçbuçuk bardak şarap çıkar. Birer bardak şarap kondu, başlangıç yemekleri de geldi. Gece gayet keyifli başladı ancak devamı pek öyle değil.

Saat 20:00 gibi oturduğumuz masaya servis 20:40 gibi başladı. "Eh, nasıl olsa gece buradayız, manzara da güzel, bekleriz" diye düşündük. Saat 21:30 gibi ilk kadehler ve başlangıçlar bitti. İkinci kadehleri ve ana yemekleri beklemeye başladık.

Yarım saat kimse ilgilenmeyince 22:00 gibi garsonu çağırarak; "Ana yemeklerin ne olduğunu ve şarabın devamını sorduk".

"Hemen geleceğini, mutfaktan çıkmakta olduğunu" söyleyerek, kayboldu.

22:20 gibi ortalarda dolaşan bir başkasını çağırarak, "Şarap ve ana yemek beklediğimizi söyledik".

Bize ilgili garsonu göndereceğini söyleyerek gitti.

22:40 gibi bizim garson geldiğinde "Şarabımızın bittiğini, zaten bir küçük şişeden iki bardak ancak çıkacağını, ana yemeklerin de gelmek üzere olduğunu" söyleyerek, gitti.

Bizim şarabın yarısını birisi arazi etmiş. Birşey söylemeden ana yemekleri beklemeye başladık.

Artık saat 23:00 olduğunda açlıktan fenalık geçirecek duruma gelmiş, üstelik keyif alınacak ruh durumunu kaybetmiş bulunuyorduk.

Gözümüze yetkili gibi görünen birisini masaya çağırdık, garsonu da bularak geldi. Söyledikleri, filmin orada kopmasına neden oldu; "Kusura bakmayın, sizin ana yemek siparişiniz mutfakta kaybolmuş. Onun için ana yemek servisinizi yapamadık".

Eh, bundan sonra bizim nasıl konuştuğumuzu tahmin edebilirsiniz ama onların yanıtlarını tahmin etmeniz olası değil. "Size ne verelim, nasıl telafi ederiz" filan diyen yok. Öyle bakıyorlar.

"Niye 1 saat önce ana yemeklerin gelmek üzere olduğunu söylediniz" diyoruz, önlerine bakıyorlar.

Bu kadar baştan savma hizmet olur mu? İnsan müşterilerin masalarına bir bakar, yemekleri bitti mi, içkileri azalmış mı, bir şey istiyorlar mı? Siparişi kaybettiysen, tekrar gelip sor, en azından 1.5 saat masada boş boş bekletmezsin müşterileri.

"O zaman biz de hesabı ödeyemeyiz" dediğimizde "Ödemeyin, haklısınız" demezler mi? Biz de ödemedik, tabii ki.

3 saat boğaz kenarında birer bardak şarap, bir parça peynir ve salata. Ücretsiz.

Tabii, o saatten sonra İstanbul'da ne yemeyi bekliyorsunuz bilemem ancak bazen bu tür olaylar güzel başka yerler keşfetmenizi sağlıyor. Nereyi keşfettik, karnımızı 24:00'ten sonra nasıl doyurduk, bir başka yazının konusu.

Bu yazının özeti ise Lacivert'e bir daha gitmeyi düşünmüyorum. Sadece manzara karın doyurmuyor. Servis ve halkla ilişkiler çok yetersiz. Rezervasyonlu gittiğimiz için telefon numaramızı biliyorlar. Kimse aramadı. Büyük bir olasılıkla olay üst kademeye gitmeden çalışanlar sorunu halının altına süpürüverdiler.


KİTAP: ERKEKLERİ KULLANMA KILAVUZU - İLHAN UÇKAN

109.05.2002 tarihindeki yazımda "Erkekleri Kullanma Kılavuzu" isimli kitabını tanıttığım İlhan Uçkan, bu kez "Kadınları Kullanma Kılavuzu" isimli kitapla karşımızda. Kitap Epsilon yayınları tarafından basılmış.

Kitap, adından da anlaşılacağı gibi erkeklerin kadınları daha yakından tanıması, iç dünyalarına inerek, anlaşmalarında kolaylık sağlamaları için yazılmış.

İlginç, güzel ve özel öğütler var. Deneyimliler için tekrar ve bildiklerini pekiştirmek, bilmediklerini öğrenmek amacı ile okunabileceği gibi yeni yetişenler için de faydalı.

İki alıntı yapacağım;

- Bir kadın genellikle sizi kendisine eziyet ettiğiniz için terk etmez, aldattığınız için de terk etmez, iyi sevişmediğiniz için hiç terk etmez. Bir kadın sizi sadece bir tek nedenle terk eder, o da ekonomik durumunuzun kötüleşmesi, yani iyi bir finans kaynağı olmaktan çıkmanız. Çok acımasız, öyle mi? Olabilir, ama bu acımasızlığı asıl siz yapıyorsunuz kendinize.

- Kadınlar, cinsler arası oyunun strateji ustalarıdır. Kurdukları strateji akla hayale gelmeyecek detaylarla örülü, sabır taşıracak kadar uzun vadeli ve öngörülemeyecek ölçüde hesaplı olabilir.

Bundan sonrasını kitabı alarak kendiniz okuyun.

"Erkekleri Kullanma Kılavuzu" yazıma erişim için tıklayın


MÜZİK: PINK FLOYD - ECHOES : THE BEST OF PINK FLOYD

Bu çalışma "The Best Of Pink Floyd" isminde ancak yine kendilere yakışanı yapmışlar ve albüme "Echoes" ismini vermişler.

Albüm 2 diskten oluşuyor. 13'erden toplam 26 şarkı yer alıyor.

The Happiest Day of Our Lives, Another Brick in the Wall (Part 2), Echoes, Hey You, Money, Shine On You Crazy Diamond (Parts 1-7), Time, The Fletcher Memorial Home, Comfortably Numb, One of These Days, Us And Them, Wish You Were Here gibi şarkılar yer alıyor. 30 sene öncesinde başlayarak 10 sene öncesine kadar geliyorlar. Topluluğun bir nevi tarihçesi denebilir bu albüme. Güzel bir arşiv derlemesi.

Pink Floyd hayranlarının kaçırmaması, yeni yeni tanışmak isteyenlerin kesinlikle alması ve dinlemesi gereken bir çalışma. Hiç duymadıysanız çok şey kaçırmışsınız demektir, bir an önce başlayın.

Pink Floyd'un internet'teki resmi site adresi: http://www.pinkfloyd.co.uk/

internet'e meraklıysanız ki, bu sayfaları okuduğunuza göre meraklısınız, gidip inceleyin. internet ortamında ne kadar nitelikli çalışma yapılabiliyor, gözlerinizle görün, kulaklarınızla işitin.


FİLM: SECRETARY - SEKRETER

Afişlerine bakarak gidenlerin pek aradıklarını bulamayacakları ancak sanatsal bir psikoloji, felsefe, kadın erkek ilişkileri filmi arayanların memnun kalacakları bir film "Secretary - Sekreter".

Yönetmen Steven Shainberg. Film, Mary Gaitskill'in kısa öyküsünden Erin Cressida Wilson tarafından beyazperdeye uyarlanmış.

Başrollerde; James Spader, Maggie Gyllenhaal ve Jeremy Davies yer alıyor.

İlginç bir tesadüf, Spader'ın iki iyi filmini geçtiğimiz günlerde televizyonda CNBC-E kanalında izledik. Bunlar, "Baby Boom" ve "Sex, Lies, and Videotape". Spader, "Sex, Lies, and Videotape" 'deki oyunu ile 1989'da Cannes Film Festivalinde En İyi Erkek Oyuncu ödülünü almıştı.

Gyllenhaal'ı "40 Days and 40 Nights", Davies'i ise "Spanking the Monkey, "Saving Private Ryan" 'dan anımsayabiliriz.

Babasının sorunlarından bunalarak sinir krizi geçiren bir kız, kendisine eziyet etmekten ve acı çekmekten hoşlanmaktadır. Kendisini kestiği için evdeki tüm kesici aletler kilit altındadır. Klinikten çıktıktan sonra daktilo kursuna gider. İş ararken bir avukatın bürosuna kabul edilir. Genç avukat farklı kişiliği ile genç kızı etkisi altına alır. Acı çekmekten hoşlanan bir genç kız ve otoriter davranmaya çalışan, sadist duygularını bastırmaya çalışan genç erkek avukat. Öykü bundan sonra tutkulu, ihtiras dolu bir aşk öyküsüne doğru gidiyor. Aşk gerçekten nedir, hangi duyguları ortaya çıkarır, vazgeçememek aşk mıdır, itaat etmek gerekir mi, kavramlarını sorguluyor.

Çocukların ve gençlerin izlemesi sakıncalı. Yetişkinler için ise eğer acıya dayanıklı iseniz, aşk nedir'i sorguluyorsanız, kişiler birbirlerine nasıl bağlanır, nasıl yardım ederler, birbirlerini nasıl severler? diyorsanız, bu filmi kaçırmayın. Erotik, sadist, mazohist bazı sahneler olduğunu belirteyim ancak büyük bir kısmını sizin hayal gücünüze bırakıyor.


SÖZ: STEVEN WRIGHT

1955 doğumlu Amerikalı aktör ve komedyen Steven Wright'tan bir alıntı; "Geçtiğimiz günler iş müracaatı için bir şirkete gittim. Görüştüğüm yetkili görüşmenin sonunda bir sorum olup olmadığını sorduğunda 'Evet, bir sorum var' diyerek 'Eğer ışık hızında seyahat eden bir araçta seyahat ederken, aracın farlarını yakarsanız, ne olur?'. Yetkilinin yanıtı 'Bilemiyorum' oldu. Bunun üzerine 'Ben sizin şirketinizde çalışamam' dedim".

Haklı. Şirket yetkilileri sizin yanıtlamanızı istedikleri soruları sorup, yanıt alamadıklarında sizi işe almama yetkisini kendilerinde buluyorlarsa, siz de sizin sorduğunuz soruya yanıt alamadığınızda işe girmeme hakkını kendinizde bulabilirsiniz. Ne de olsa aynı entelektüel seviyede değilsiniz, anlaşmanız çok zor.


Niçin görüşlerinizi iletmiyorsunuz? E-posta adresim aşağıda. Katkılarınızla daha iyi olacağını garanti edebilirim.

M.Sinan Oymacı
TRIO Çözüm Evi Bilişim Hizmetleri A.Ş.
e-posta: sinanoym@triosh.com


Yorum Ekle Yorumları Listele
120. Sayı önceki yazı 120. Sayı sonraki yazı
Yazarın Önceki Yazısı Yazarın Sonraki Yazısı
Her hakkı saklıdır. All rights reserved. netyorum.com © 2000-2005 İstanbul-Türkiye