|
05.04.2001 Yalçın Altın - netyorum.com / Sayı: 65
BİR ŞEYE SAHİP OLMAYI İSTEMEMEK
Bir zamanlar bir dostum vardı. Temel yaşam görüşü; insanın bir
şeye sahip olmamasıydı. Daha ayrıntılı bir şekilde söyleyecek olursak, bir
insanın başına gelebilecek üç felaketin varlığına inanırdı. Bunlar:
1.Şöhret, 2.Varlık, 3.İtibar 'dı.
Annesiyle babası ona göre burjuvaydılar ve daima sahip olması gerektiği
konusunda ısrar ediyorlardı.Yıllar boyunca onu, "bir şeye sahip olmamak
gerektiği çocukça düşüncesinden" kurtarmak için yalvardılar. Aldatmacalara
başvurdular. Ttehdit ettiler, tartıştılar ve ellerinden ne gelirse yaptılar,
oğullarına. İşin en üzücü yanıda, "senin gibi çok büyük şeyler elde edebilecek
zeki bir insanın bir şeye sahip olmayarak yaşamını boşa harcaması" dediler.
Ama dostum en az anne ve babası kadar inatçı ve hoşgörüsüzdü. Yalnızca basit bir
şekilde bir şeye sahip olmayı red ediyordu. Bir şeye sahip olmaya çalışmamasının
nedeni, tembel bir insan olması değildi. Tam tersine olağanüstü derecede etken
ve üretken bir zihni vardı. Evet, okula fazla dayanamayıp genç yaşta okul ile
ilişkisini kesmişti ama zamanının büyük bir bölümünü kütüphanede geçiriyordu.
Hırslı bir okuyucu ve araştırmacıydı; tıpkı büyük bir söğüt ağacının suya
duyduğu arzu gibi, o da bilgiye karşı büyük bir arzu duyuyordu. Fakat, "Bütün bu
bilgileri ne yapacaksın? Bunları hangi dişe dokunur işte kullanacaksın? Bunlar
bir şey elde etmene yarayacak mı?" diye sorulduğunda, "Size daha önceden de
binlerce kez söyledim; bu bilgileri herhangi bir şeyi elde etmek için
kullanmayacağım" yanıtını veriyordu.
Hiç şüphe yok ki, dostumu bir şey elde etmekten alıkoyan şeyin tembellik ya da
yeteneksizlik olmadığını anlamış olmalısınız. Onun anlayışına göre bir şeyler
elde etmek yanlıştı.
Bir gün çok öfkelenip birdenbire patlayıverdiğinde, annesine ve babasına şöyle
dedi; "Her şeyin canı cehenneme. Bir şeye sahip olmaktansa, bir milyar kez
çarmıha gerilmeyi ve her seferinde en dayanılmaz acıları çekerek ölmeyi tercih
ederim."
Bu noktada annesi ve babası durumun ciddiyetini kavrayıp, oğullarını bir
psikoloğa göndermeye karar verdiler. Tabii ki, genç insanın doğası hakkında hiç
bir bilgiye sahip olmayan yaşlı ve dar kafalı bir psikolog seçtiklerini
söylemeye gerek yok. Delikanlı, psikoloğa karşı son derece saygılı davransa da,
kesinlikle işbirliğine yanaşmayıp, yüzünde hemen hemen yapmacık bir gülümsemeyle
üstün ve soğuk bir sessizlik içinde adamı sık sık sinirlendirirdi.
Bir kaç ay sonra psikiyatrist, elleri boş bir şekilde dostumun annesi ve babası
ile görüşüp doğru tanıyı bulduğunu söyledi, ama pek bir tedavi olasılığı
olmadığını da ekledi.
Dostumun anne ve babası; "Peki tanı nedir?" diye sorduklarında, psikolog; "Şey"
dedi bilgece "Oğlunuzun temel sorununun bir şeye sahip olmayı istememesi
olduğuna inanıyorum".
Ya siz sevgili okuyucularım, siz neler çıkarıyorsunuz bu yazıdan?
Yalçın Altın
e- posta:
yaltin@hotmail.com
netyorum.com: (Bu metnin elektronik, basılı veya görsel
yayın organlarında tamamen veya kısmen yayınlanması yazarının yazılı iznine
tabidir. Aksine davranılmaması önemle rica olunur. Alıntı yapılmadan bu sayfaya
link verilmesi için herhangi bir izin gerekmemektedir.)
|