| Önsöz | Arama | Üyelik | Sohbet | Alış-Veriş | www.netyorum.com   
Ajanda
Seçtiklerimiz
Arşiv
Yazarlar
Yorumlar

Bölümler

Köşe Yazıları
Teknoloji
Sanat
Soru & Cevap
Dostluk & Sevgi
Eğlence
Geçmiş Zaman Olur ki

Konular

Sinema
Müzik
Kitap
Sözler
Oyunlar
Ürünler
Mekan
 
 
Reklam Fiyatları

İzleyici Mesajları

Elektronik posta :
bilgi@netyorum.com

 
 
Bu sayfayı arkadaşınıza göndermek için tıklayın.

 
 
Açılış sayfası yapmak için tıklayın.

Sık kullanılanlar listesine eklemek için tıklayın.

 

Eski Sayıları

"Öykülerle Sözcükler" 26.10.2000 Nezih Kuleyin - netyorum.com / Sayı: 44

KARANDAŞ'IN TÜRKÇE'DEN GÖÇÜ

Karadeniz Ereğli Lisesinde kendisine hayran olduğumuz bir edebiyat öğretmenimiz vardı. Bir gün bana "İnsanların yarattıkları her şey kendileri gibidir. Doğar, büyür ve ölür. Unutma ki sözcüklerde insanların yarattığı bir şeydir ve onlarında bu çizgiyi değiştirme şansları yoktur" demişti.

Bu konuşmadan yirmibeş yıl sonra Azerbaycan'a yaptığım bir iş gezisinde sözcüklerin bir başka insan davranışını da gösterdiklerini gördüm. Değer verilmediklerine inandıkları yerlerden göç ettiklerini ve bir daha geri dönme olasılılıklarının da çok zayıf olduğunu öğrendim. Şimdi size bu öyküyü anlatacağım.

"Bakı" derler Azeriler. Biz ise "Bakü" deriz Azerbaycan'ın başkentine. Bakü gerek mevsimsel özellikleri, gerekse yaşayanlara verdiği huzurlu dinginliği ile bende hep İzmir'i çağrıştırmıştır. Ayrıca Hazer Denizinin kenarında İzmir gibi bir liman kentidir. Poti Batum gibi limanlar ile tüm Rusya ve Ukrayna'yı baştan başa geçip Orta Asya'daki Türk Cumhuriyetlerine uzanan demiryollarının da kesişme noktasıdır. Bakü'den bu kadar sözetmemin nedeni Bakü'nün fiziksel altyapisina olan hayranlığım değil. Ben aslında biraz da Azeri lehçesinin şiirselliğine hayranımdır. Neyse, eskilerin deyimi ile sadete gelelim.

1996 yılında bir uluslararası proje için Bakü'ye yaptığım yolculukta bize, yaşamımda tanıdığım en yetenekli deneysel sosyologlardan birisi olan Ahmet Musayev kılavuzluk ediyordu.

Bir akşam yine sözcükler üzerine konuşurken, elindeki kalemi göstererek "Sizde bizim gibi galem dirsiniz" dedi ve devam etti "Oysa galem Arapça'dır. Türkçesi karandaş'tır, karataş'dan gelir". Ardından kendisine babasından kalan, sonrada bana hediye ettiği Rusça-Türkçe sözlüğü eline alıp "Bak dedi, Ruslar kalem'in karşılığı olarak karandaş yazıyorlar. Oysa Rusça'da kalem ruçka demektir" diyerek devam etti, "Biz karandaş'ı kaybettik, onlar kazandı".

"Karandaş" geçmişte tüm Türkçe konuşan dillerin ortak sözcüğü değerinin anlaşılmadığına inanmış olacak ki, yurdunu terk edip önce Rusya'ya göç etmiş, orada yerini güçlendirdikten sonrada dünyanın en ünlü boya kalemi markası olmayı başarmıştı. İyi bir ressam için günümüzde Karandaş'tan daha iyi bir kuru boya markası düşünülemez.

Karandaş'ın Türkçe'ye geri dönme şansı var mı? Bence yok. Uzak diyarlara gidip, zaman geçtikten sonra ailesi tarafından unutulan köylü kızları gibi, kendisini köyün tarihini kulaktan duydukları ile anlatanlar anımsıyor çünkü.

Karandaş bir daha geri dönmemek üzere göç etmişti.  

Nezih Kuleyin
elektronik posta: nezih@semor.com.tr


netyorum.com: (Bu metnin elektronik, basılı veya görsel yayın organlarında tamamen veya kısmen yayınlanması yazarının yazılı iznine tabidir. Aksine davranılmaması önemle rica olunur. Alıntı yapılmadan bu sayfaya link verilmesi için herhangi bir izin gerekmemektedir.)


Yorum Ekle Yorumları Listele
44. Sayı önceki yazı 44. Sayı sonraki yazı
Yazarın Önceki Yazısı Yazarın Sonraki Yazısı
Her hakkı saklıdır. All rights reserved. netyorum.com © 2000-2005 İstanbul-Türkiye