|
06.05.2005 Tülay Çellek - netyorum.com / Sayı: 163
İNSANIN VE DOĞANIN YAPTIKLARI ÜZERİNE
Filmlerdeki gibi…
Doğa hala sürprizlerle dolu… Özellikle deprem söz konusu olduğunda…
İnsanların yaptıkları ise, doğanın yaptıklarını aratacak nitelikte…
İki felaket; deprem ve savaş… Biri doğa, diğeri insanın eliyle gerçekleşen ve
yaşamı zehir eden… İkisi de hüzün verici… Yıkıcılıkları alabildiğine…
Bağışlanmaması gereken hangisi? İnsan eliyle yapılanlar… Doğadan gelen başlıyor
ve bitiyor…Önüne geçemiyorsunuz, bir anda oluveren ama çok yüksek sarsıntı
yaratan yaşamda, duygularda…Sonucuna katlanıp daha az zararla nasıl
çıkabilirsiniz, savaşını veriyorsunuz, aklınızı ve insanlık niteliğinizi
kullanarak. Öbür taraftan, insandan gelenler ise yaşamınızın önemli bir sürecini
mahvediyor. Üstelik de haksız yere.
Bakıyorsunuz, Güney Asya mahvolmuş depremden. Arkadan gelen görüntüye de
bakıyorsunuz körpecik, sevdalarının hiçbirini doyasıya yaşamamış, insan olarak
dünyaya vereceklerini henüz tamamlamamış gencin ülkesini savunmak amacıyla ölüme
bile bile, diri diri gitmesi… Canından başka vereceği silahı olmadığından.
Haksız yere işgal edilmiş ülkesini kurtarmak için…
Çocukları bile umursamayan, masumiyeti görmezlikten gelen, bir haksızlığı
protesto etmek adına, kendileri bir başka haksızlığa neden olan rehineciler… Bir
yönetimin haksızlıklarına kızıp, içinde bu haksızlıkta payı bulunmayan bir çok
kişinin de ölümüne sebep olan kulelere saldırılar… Orada ağabeyi ölen bir gencin
Türkiye’ye gelip, kendi yönetimini eleştiren nitelikli bir konuşma yapması,
ailesinden bir insanı kaybetmesine karşın haksızlığın yanında yer almaması.
Aslında size muhtaç bireylerin, ulusların sanki siz ona muhtaçmışsınız gibi
gösterme çabasıyla sizden istediklerini alması, hak etmediklerine kadar…Ya da
gereksinmeler karşılıklı aslında, ama…
Bir ülke; kültürel birikimle oluşmamış, gelişmemiş. IQ ile hareket edip para
kazanmış ve silaha yatırmış. Dolaylı yollardan değil, doğrudan ülkelerin
bağımsızlığına, haklarına, kültürüne tecavüz etmesi gündeme oturmuş… Başka
ülkelerin ise, kültürel birikiminden de kaynaklanan nedenlerle duygusal zekayla
hareket edip diğer ülkelerin bağımsızlığını çaktırmadan tehdit etmesi…Aynı renk
kapılar ama farklı renkte yola çıkıyorlar. Sonuçta her ikisi de durmadan alıyor,
doymak bilmeden. Biri kabaca, diğeri nazikçe… Ya verene ne dersiniz?
Gücün gösterisi; dilde, ekonomide, eğitimde, en doğal hak olan yaşamda…
Gücün gösterisi; yukarılarda kalabilmek ve zengin bir hayat sürebilmek yani
şahsi çıkarlarını her şeyin üstünde tutabilmek adına insanlık onurunu çiğnemek,
başkalarının hakkını yemek…Yine bu nedenle kendisine ait, ülkesine ait var olma
nedenlerine ve diline sahip çıkmamak. Bu konuda çalışmak yerine, hazıra konmayı
tercih etmek. Beraberinde esaret geliyormuş umursamamak… Başkalarının yaşam
hakkını, kendi lüksüne harcamak…
Diğerlerinin ise; yaşamı kucaklaması, hayata sarılanların yanında yer alması…
Yardımcı olması…Kişilikli, nitelikli tavır göstermesi. Yaratması, ama olumluluk
adına. Yok edilen, edilmesi düşünülen diğer yaşamların yanında yer alması.
Yazması, çizmesi, bedenini siper etmesi, yüreğini açması, yürümesi, konuşması,
koşturması, eğitimde yer alması…
Yaşamak onurla ve dostla…
Yaşamı var etmek;
güzellikle, iyilikle…
Yarınlarda görüşmek üzere…
Öğr. Gör. Tülay Çellek - 2.1.2005 / İstanbul
YTÜ Sanat ve Tasarım Fakültesi (SANTAS)
e-posta:
tcellek@yildiz.edu.tr
http://www.amatorceedebiyat.com/tulay/
netyorum.com: (Bu metnin elektronik, basılı veya görsel
yayın organlarında tamamen veya kısmen yayınlanması yazarının yazılı iznine
tabidir. Aksine davranılmaması önemle rica olunur. Alıntı yapılmadan bu sayfaya
link verilmesi için herhangi bir izin gerekmemektedir.)
|