| Önsöz | Arama | Üyelik | Sohbet | Alış-Veriş | www.netyorum.com   
Ajanda
Seçtiklerimiz
Arşiv
Yazarlar
Yorumlar

Bölümler

Köşe Yazıları
Teknoloji
Sanat
Soru & Cevap
Dostluk & Sevgi
Eğlence
Geçmiş Zaman Olur ki

Konular

Sinema
Müzik
Kitap
Sözler
Oyunlar
Ürünler
Mekan
 
 
Reklam Fiyatları

İzleyici Mesajları

Elektronik posta :
bilgi@netyorum.com

 
 
Bu sayfayı arkadaşınıza göndermek için tıklayın.

 
 
Açılış sayfası yapmak için tıklayın.

Sık kullanılanlar listesine eklemek için tıklayın.

 

Eski Sayıları

06.04.2005 Tülay Çellek - netyorum.com / Sayı: 162

İSTANBUL MODERN'İN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

Oldukça uzun dolaşmaktan yorgun düşüp bir beton direğin dibindeki oturaklara bayılırcasına çökmüştüm. Ama orada oturmayı özellikle seçmiştim. Çünkü biraz önce hayran kalarak indiğim “Cehennem Merdiveni”ni tam karşıma almak içindi diğer oturaklara oturmamam. Aslında bana göre “Cennet Merdiveni” olmalıydı. Olağanüstü görüntü veriyordu. Açık gri rengine hayran kalmıştım ve zincirlerine de. Tam karşısına oturduğumda, içinden koyu renkli giysileriyle çıkan, inen – geçen insanları görünce hayranlığım daha da artmıştı. İnanılmaz lekelerdi - görüntülerdi. Fotoğraf makinem yanımda olmadığı için kahrolmuştum. Tabii kaçırılan fotoğraflar en iyi fotoğraflardır. Bu çalışma, geçen sene gittiğim uluslararası Bienalde en beğendiğim yapıtlardandı.

4 Nolu antrepoya daha önce de gittim, öğrencilerimi de götürdüm ve herkese önerdim. Öğrencilerimle olduğum yıl, yerde onlarca - yüzlerce tabaktan oluşan bir yapıt, beni en çok etkileyendi. Hala usumdadır. O zaman antreponun kapısı MSÜ tarafındaydı. Şimdi İstanbul Modern nedeniyle yeri değiştirilmiş, daha iyi olmuş.

Aynı yapıt - merdivenle İstanbul Modern'de karşılaşmak çok hoş oldu. Müzenin adı nedeniyle doğrusu salt bu tür çalışmalar bekliyordum. Son dönem çalışmalar, soyut yapıtlar göreceğimi zannediyordum. Nitekim benim gibi başkalarının da, adı nedeniyle beklentileri aynıymış. Ama içine girip gezdiğinizde Türkiye’nin sanat tarihi ile karşılaşıyorsunuz. Bu daha hoşuma gitti. Geçmişten geleceğe bir sergileme. Daha da hoşuma gidenler; kütüphanesinin bulunması, kitap ve dergilerle dolu olması. Hatta ışıklı masası bile var. Avrupa’daki müzeler gibi aralarda oturakların bulunması da iyi. Bunun kadar güzel olan Türkiye’deki bir müzede fotoğrafların yer almasıydı. Aklıma takılanlar ise daha çok sanatçıya yer verilmesi gerekirken, aynı sanatçıdan sayı olarak çok yapıt bulunmasıydı. Umarım bu eksiklik en kısa zamanda giderilir. Böylece eğitim amacı da taşıyan müze daha geniş bir yelpazeye açılmış olur.

Fotoğraf sergisinde dolaşırken şunları düşünmekten de kendimi alamadım; Anadolu Güzel Sanatlar Lisesinin çok amacı vardır. Bu nedenle fazla ders doldurulmuştur. Amaçlarından biri Güzel Sanatlar eğitimi veren Fakülte ve Konservatuarlarına öğrenci yetiştirmek, diğer amacı da sanat eğitimi almış yönetici, doktor, mühendis yetiştirmektir. Amaç çokluğu nedeniyle çocukların kafaları iyice dolduruyor. Bu sebeple şöyle bir öneri geliştirmiştim ( getiriyorum) : A. Güzel Sanatlar Liseleri, Güzel Sanatlar Fakülte ve Konservatuarlarına öğrenci yetiştirsin, onların alt yapısı olsun. Düz liselerin “Sanat” bölümleri de, sanat eğitimi alan yönetici, doktor,mühendis vs. yetiştirsin. Sayın Şakir ECZACIBAŞI fotoğraf çekmeseydi, fotoğraf ne kadar bu müzede yer alacaktı? O zaman liselerin “Sanat” alanlarına daha bir değer vermek gerekir. Şu anda Yıldız Teknik Üniversitesindeki uygulama çok güzel. Grafik Tasarım ve Grafik Atölye dersime sadece Sanat Tasarım Fakültesinin öğrencileri değil, tüm mühendisliklerde okuyan öğrenciler de seçebiliyor. Mühendis,iktisatcı,eğitimci olacak öğrencilerim de olağanüstü zeki ve yetenekliler. Yeter ki onlara olanak tanıyalım. Yetilerini sergileyecek ortamlar hazırlayalım. Ve en önemlisi “öğrenci merkezli” ders işleyelim.

Yıllardır yeteri kadar değerlendirilmeyen, son yıllarda bianele ev sahipliği yapan bir antreponun bu şekilde değerlendirilmesi çok güzel. Umarım diğer mekanlar da bu tür kültür etkinliklerine dönüşür. İstanbul’un eksiği çok. Fotoğraf müzesi, Modern Sanat Müzesi… Bunlarla ilgili çalışmalar olduğunu biliyorum ama yerleri yok. Tiyatro müzesi, daha geniş kapsamlı Karikatür müzesi, daha geniş kapsamlı Bilim Müzesi-Doğa Müzesi vs… Ve müzelerin aktif bir şekilde eğitim yuvalarına dönüştürülmesi. Oralar gezmenin ve görmenin çok ötesinde yerler…İnsanlığın yerleri, geçmişin, geleceğin, derinliğin yerleri. Bu nedenle çok amaçlı olmak durumundalar… Burada beni sevindiren bir şey daha vardı, ilk defa Türkiye’de bir müzenin bu kadar kalabalık olması. MEB deyken öğrencilerimi müzelere çok getirirdim. Bizden başka bir iki kişi ya bulunur ya bulunmazdı. İngiltere’deki müzelerde ise iğne atsanız yere düşmüyor. Çocuktan, annenin kucağındaki bebekten tutun da bastonuyla zor yürüyen yaşlı insanlara kadar. Üstelik bu salt bilim müzesi için geçerli değil, tüm müzelerde aynı yoğunluğu yaşıyorsunuz. Ayrıca dünya sanki o müzelere taşınmış. Türkiye’deki buluntular - yapıtlar da dahil olmak üzere…Dilerim bizim de müzelerimiz böyle zenginliklerle dolup taşar. Salt kendi ülkemizin zenginliğini değil, dünyanın zenginliğini de içine alarak…Yapıt olarak ve insan olarak…

Öğr. Gör. Tülay Çellek - 27.12.2004 / İstanbul
YTÜ Sanat ve Tasarım Fakültesi Sanat bölümü
e-posta: tcellek@yildiz.edu.tr 
http://www.amatorceedebiyat.com/tulay/


netyorum.com: (Bu metnin elektronik, basılı veya görsel yayın organlarında tamamen veya kısmen yayınlanması yazarının yazılı iznine tabidir. Aksine davranılmaması önemle rica olunur. Alıntı yapılmadan bu sayfaya link verilmesi için herhangi bir izin gerekmemektedir.)


Yorum Ekle Yorumları Listele
162. Sayı önceki yazı 162. Sayı sonraki yazı
Yazarın Önceki Yazısı  
Her hakkı saklıdır. All rights reserved. netyorum.com © 2000-2005 İstanbul-Türkiye