| Önsöz | Arama | Üyelik | Sohbet | Alış-Veriş | www.netyorum.com   
Ajanda
Seçtiklerimiz
Arşiv
Yazarlar
Yorumlar

Bölümler

Köşe Yazıları
Teknoloji
Sanat
Soru & Cevap
Dostluk & Sevgi
Eğlence
Geçmiş Zaman Olur ki

Konular

Sinema
Müzik
Kitap
Sözler
Oyunlar
Ürünler
Mekan
 
 
Reklam Fiyatları

İzleyici Mesajları

Elektronik posta :
bilgi@netyorum.com

 
 
Bu sayfayı arkadaşınıza göndermek için tıklayın.

 
 
Açılış sayfası yapmak için tıklayın.

Sık kullanılanlar listesine eklemek için tıklayın.

 

Eski Sayıları

06.04.2005 Tuba Çiçek - netyorum.com / Sayı: 162

YAZMAK YA DA YAZMAMAK :
İŞTE BÜTÜN MESELE BU

Hiç durmadan yaşam denen bulmacayı aklınıza sığdırmaya çalışıp, her defasında duvara tosluyorsunuz biliyorum. Ben de çok tosladım, inkar edemem. Ama şunu teslim etmeliyim ki, artık daha az tosluyorum. En azından toslamaya ramak kala el frenini çekip, kendime 'bi yavaş ol, bi sakin ol' diyebiliyorum. Yazmak, bu konudaki en büyük yardımcım. Hava yastığım.. Kaskom..

Bazıları soruyor: "Ne oluyor yazınca sanki? Başın göğe mi eriyor? Yazmasan olmaz mı?"

OLMAZ kardeşim!

Yazar dediğin densiz olacak bir kere.. Neden yazdığını bilmediği gibi, zaman zaman çıkıp bunu açıkça itiraf edecek kadar da pervasız olacak.

Yazıyorum işte. Sana ne? Size ne? Ne?

Şimdi açın gözlerinizi. Burada çok değerli bir kamu hizmeti vermek üzereyim. Yazma maceram nasıl başladı, onu anlatacağım.

* * *

Her ebleh ilkokul çocuğu gibi, okuma-yazmayı söker sökmez günlük tutarak başladım yazı yazmaya. Maksat, anılarımı yazıp nostalji kurumuna katkıda bulunmak ya da deşarj olmak felan değil ha! Sadece, yeni aldığım süslü püslü kalemlerin elime nasıl da yakıştığını izlemek ve bünyeye henüz eklenmiş olan yazma yetisinin hevesini gidermek.

Hayatımın hiç bir döneminde "sevgili günlük" diye başlayan cümleler kurmadım ama, ben de her saf 'günlükçü' gibi: "Bugün birine aşık oldum, ay çok yakışıklııııııı.. Mehmet bugün bana şeker verdi, yuppiii.. Ayşe'ye küstüm, ühüüü.. Hayat Bilgisi dersinden 5 aldım, heyooo.. Fatma silgimi çaldı, püüü.." gibi cümleleri epeyce bir zaman bırakamadım.

Arada bir kafiyeli bir-iki cümle yazınca ya da aşık olduğum çocuğun ismine akrostişler uydurunca, kendimi Nobel ödülünde haksızlığa uğramış bir şair olarak gördüğüm de vakidir hani.

Neyse efendim, yaş ilerleyip de Türkçe ve edebiyat dersleriyle daha bir haşır neşir olduktan sonra, yazmak denen eylemin 'anlaşılmaz ve alengirik olduğu zaman kıymetli addedildiği' sanrısına kapıldım.

Edebiyat dediğin, failatün failatün failün idi:

Girmiş kemer-i vahdete almış ele tespih
Her birinin vird-i zebani çil ü pençah
Dedim ne sayarsınız, ne alırsınız, ne satarsınız
Kasle dilinizde ne Nebi var, ne hod Allah
Dedi birisi şehrimizin hakim-i vakti
Hayır etmek için halka gelir mescide her gah
(*) Bağdatlı Ruhi

Budur baba edebiyat !
(Nazım'ı gelse tanımam yani. Ki o vakitler henüz tanışmamıştık Nazım ustayla hakikaten.)

Hadi diyelim aruzu beceremedin.. O zaman mümkün olduğunca devrik, uzun ve anlaşılmaz cümleler kuracaksın ki, iyice tescillensin yazma yeteneğin! Okuyan bir daha okusun.. bir daha okusun.. bir daha okusun.. Sen beğendiği için tekrar tekrar okuduğunu san. Saf!

Bir de şu var: Roman, öykü ya da deneme yazmak hem ciddi bir birikim gerektirir hem de uzun iştir ya; yemez yani. Oysa şiir öyle mi ya? İki kafiye, iki metafor al sana şiir. Çocuk oyuncağı. Peeh! Ne büyük gaflet.

Neyse ki mevzuuya çabuk uyanıp, benden asla şair olmayacağını anladığımda, henüz şiirlerimi kimselere okutmamıştım. Rezaletin son perdesini çekemeden şiir gösterisine son verdim. Fakat bu defa da, düz yazı ile şiiri zinaya teşvik edip, ortaya ne idüğü belirsiz veletler çıkmasına yataklık ettim. Bunların adına da 'Sayıklamalar' dedim.

Alın size örnek de vereyim:

cinayet

o sıra.....

uyku gibidir yaşam; rüyalar görürsün, kabuslara terlersin.. bilirsin rüyadır, kabustur; görmeye devam edersin.

elbet uyanırsın.....

mahmurluğun geçene kadar gitmez serden etkisi.. düş de olsa, kabus da.. gitmez yüzünü yıkayıncaya kadar sersemliği..

sonra uyuyamazsın.....

her uykusuzluk bi düş kırığı hikayesidir.. geceler bilir bunu bir tek; bi de içindeki velet.. senin rüyan, kabusudur onların.. onlardan yana olmak düşer payına.. çeker gidersin rüyandan valizini bile almadan..

birden sirenler öter.....

bütün kıyıların bombalanmaktadır.. sığınaklar kitlenmiştir yirmibeş kere.. haklı çıkmaktan usanmışsındır.. haklarını teslim eder, haksız kalırsın..

susarsın....

yeniden, bi daha, en baştan susarsın... konuştukça haklısındır; sustukça haksız.. haklı olmak kanatır.. kendini bağışlamak her zaman daha kolaydır.. susarsın.. haksızsındır.. suçlar eline ayağına dolanır.. sus'arsın.. susar'sın sustukça.. dilin dimağın kurur..

gidersin....

uçuruma itersin kendini.. sevdanın adı kördüğüm olur.. cevaplar sorulara bir beden küçük gelir.. ikmale kalırsın.. ikmal deposu vedalarla doludur.. itaat edersin.. gidersin her yerden..

geberirsin....

gene açar kuşlar.. gene öter çiçekler.. gene solar böcekler.. denklem yanılır.. ama baştan yazılır: kuşlar uçar, çiçekler açar, böcekler öter.. sensiz de döner devran, her nasılsa.. lanet olasıca..

o sıra.....
elbet uyanırsın.....
sonra uyuyamazsın.....
birden sirenler öter.....
susarsın.....
gidersin.....
geberirsin.....


anan bile ağlamaz !

* * *

Ne demeye çalıştığımı anlayan beri gelsin.

Yahu kısaca "Off canım çok sıkılıyor, sıkıntıdan geberiyorum, her şey ters gidiyor" yazsana. Yok! İlla ki edebiyat parçalamak lazım.

Gene de şunu itiraf etmeliyim ki 'Sayıklamalar', yazma maceramın antrenman sahası oldu. O sahalarda eğittim kelimelerimi, cümlelerimi ve imlamı... Nankörlük delikanlı yazarı bozar!

Ben böyle hisli, buhranlı ve afilli cümlelerle sayıklaya dururken, bir dostum dürterek ve dahi kafamdan aşağıya kova kova buzlu sular dökerek, beni bu edebi düşten uyandırdı. Ve dedi ki:

-Ulan tanıdığım kadarıyla sen gayet matrak bir hatunsun, üstelik gündelik yaşantında da net ve yalın bir kişiliksin. Nedir Allasen, bu deli saçması yazıların mantığı? Haftaya sanal alemde bir dergi kotaracağız ve sen bana mizah yazısı yazacaksın.

- Ama.. ama... ama ben ne güzel edebiyat parçalıyordum. Hem edebiyat dediğin parçalanmalı di mi? Tamam, normalde maymunun biriyim, pozitif ve eğlenceliyim ama.. ama.. ve fekat.. lakin.. hatta amma ve lakin.. gek gük.. nasıl yani ya?

Kekelemeye başladığım anda jeton düştü: "Lan Tuba, hakkatten de sen matrak bi hatunsun. Bırak buhranlı buhranlı sayıklayacam, hisli yazılar yazacam diye kasılmayı da işimize bakalım" deyivermişim kendi kendime.

Sonrasını biliyorsunuz zaten.

Ne? Bilmiyor musunuz? Üç vakte kadar öğrenirsiniz o zaman..!

Tuba Çiçek
www.tubacicek.com


netyorum.com: (Bu metnin elektronik, basılı veya görsel yayın organlarında tamamen veya kısmen yayınlanması yazarının yazılı iznine tabidir. Aksine davranılmaması önemle rica olunur. Alıntı yapılmadan bu sayfaya link verilmesi için herhangi bir izin gerekmemektedir.)


Yorum Ekle Yorumları Listele
162. Sayı önceki yazı 162. Sayı sonraki yazı
Yazarın Önceki Yazısı Yazarın Sonraki Yazısı
Her hakkı saklıdır. All rights reserved. netyorum.com © 2000-2005 İstanbul-Türkiye