| Önsöz | Arama | Üyelik | Sohbet | Alış-Veriş | | www.netyorum.com |
|
08.03.2005 Tülay Çellek - netyorum.com / Sayı: 160
Pencere kenarına oturmayı severim. Böylece salt duvarın içini değil dışarıyı da sürekli izlemek, yeşilden kopmamak, gökyüzünün sonsuzluğunda yaşamak ve sevdiklerimi görmek mutluluğu yaşatırım kendime. Bir gün yemekhanede tabii ki pencere kenarında otururken, Feyza HEPÇİLİNGİRLER hanımı gördüm. Birden sevindim, gülümsedim. Çünkü yemek güzel, anlamlı ve neşeli geçecekti. Nitekim masama geldiğinde,
“kendime sevinçler yaşatıyorum. Pencere kenarına oturarak bu sevincin daha önce
başlamasını sağlıyorum. Çünkü kapıdan girdiğinizden çok önce başlamıştı
sevincim, sizi dışardan buraya doğru geldiğinizi gördüğümde. İyi ki pencere
kenarına oturmuşum.” Dedim. Bu sözlerime de o sevindi. Yüzünde bir gülümseme
belirdi, sevilmenin, değer verilmenin getirdiği. Haftada iki gün birlikte yemek
yiyoruz. Ben de bu yüzden, “Öğlen Yemeklerinin Faydaları” diye bir yazı yazmaya
karar verdim. Gerçekten bu konuşmalar yararlıydı, eğlenceliydi ve başkalarıyla
da paylaşılmalıydı. Onunla ilgili en büyük merakım derslerinde ne yaptığıydı.
Sonra acaba bu sıralar ne yazıyor ve söyleşileri var mı? Ama grup kalabalık,
sağlık konuları da giriyor işin içine özellikle de yemeğe dair olanlar
açısından. Niye mi; anlattıklarından etkilenmemek mümkün değil. Gazeteden son derece
ilginç haberler buluyor yarıda kesiyor. Gerisini öğrenciye tamamlatıyor. Biz hep
atasözlerini anlatır, açıklamaya çalışır dururduk. Gerçi onları da çok severim.
Bir de dil konusuna bu kadar eğilmesi beni çok etkiledi doğrusu. Roman, öykü
yazardı, doğru da yazardı. Dilbilgisi kurallarına uygun bir anlatımı olurdu. Ama
o salt roman, öykü, çocuk kitabı yazmanın sorumluluğunda kalmamış, kalamamış.
Sorumluluk, özveri vb duyguları o kadar büyük ki bir kaba sığamamış onlar.
Ayrıca eleştirel bakmadan edememiş etrafına. Konuşması da çıtı pıtı derler ya...
İşte öylesine zarif, sakin ama gözlerinden bize ulaşan duygu yoğunluğu, zeka
ışınları muazzam. Bir süre sonra etkisinde kalarak dünyasına girmiş buluyorsunuz
kendinizi. Olay burada kesiliyor Feyza H. tarafından. Çünkü karşılaşmayı öğrenciler anlatacaktır. Önce öğrencilerin ne yazdığını merak edip sordum. Pek değişik ve ilginç olan azdı sanırım. Sıradan sonuçlar daha fazla... Hani bizim bir zamanlar Türk filmlerinde izlediğimiz sonuçlar gibi,hemen tahmin edilebilen… Sonra olayı merak edip sordum. “Tuval salonda hazırdır. Bayan, kızı ve bir medya ordusu. Tekerlekli sandalye ile sanatçı içeri girer. Tuvale yaklaşır tamamını siyaha boyar ve çıkar.” Yine merak ettim. Bu sonucu anlattıktan sonra özellikle sanatçının ve de bayanın hisleri anlattırılsaydı ne yazardı bizim öğrenciler? Yıllar önce bir ortaokulda “çocuk parkı” resimleyin demiştim. Tabii
“hayallerinizdekileri” demeyi unutmamıştım. Ne yazık ki sıradan parklar
yapmışlardı. Evet Eyüp’ün çocukları o zaman için derme çatma çocuk parkından
başkasını görmemişlerdi ki. Hatta onları sınıf sınıf Resim Heykel Müzesine
götürdüğümde dehşet içinde şunu fark etmiştim. Çoğu Eyüp’ten ilk çıkıyorlardı.
Kitap okuma alışkanlığının az olduğu ülkemizde ve hayal gücünü geliştirecek
nitelikte olduğu çokta tartışılır eğitim sistemimizde çocuklarımız, böyle sonlar
yaşatıyordu hepimize. Daha doğrusu hepimiz çocuklarımıza. * * * Hocacığım, ne yaptınız? Bu kadar soruya cevap vermeye, benim ömrüm vefa
etmez. Yanlış saymadımsa 104 soru ki her biri 1000 soru değerinde. Biz bu
soruları sınırlandıralım, ne dersiniz? Salı günü öğle yemeğinde görüşmek
üzere... * * * Merhaba Siz aslında değil 104 soru, yüz binleri bulacak sorulara layıksınız...
Öylesine incelik, yaratıcılık, sorumluluk, güzellik ve iyilik sahibisiniz ki...
Bu az bile gelir. Ama zaman açısından haklısınız. Şöyle yapalım mı? Okula
geldiğinizde izin verirseniz eğer, teybimi açayım. Sorulara verebildiğiniz kadar
yanıt verin ya da sizin için önemli ve gerekli olan soruları seçin, ben onları
yazayım. Size göstereyim. Onayınızı, eleştirinizi aldıktan sonra göndereyim. Ne
dersiniz? Ya da sizin daha pratik bir öneriniz varsa yaparız... Ne yapalım meyve
veren ağaç taşlanır. Siz de dolu dolu olmasaydınız, sessiz sakin bir kenara
çekilip sussaydınız bu sorular da sizi bulmazdı değil mi? Susamayız,
yüreklerimiz müsaade etmez... * * * Evet haklıydı Sayın Feyza HEPÇİLİNGİRLER. Ama ben de haklıyım. Nüfus memuru
gibi soru soramazdım. Onun gibi sorumluluk duyanlardan biri olarak, böyle
sorular hazırlamalıydım. Ama bu soruların kaynağı yine de kendisidir tabii.
Yoksa bu denli soru üretilemezdi. Bir güzellik yaşamak için salıyı bekliyorum
heyecanla... Bir günü merakla beklemek ne güzel, özlemek güzel, paylaşmak bir
başka güzel… Not: Aslında bunlar benim özel notumdu. Ve gereken yere de iletmiştim, biraz daha dar kapsamlı olanını. Sesin çıkması için, herkesin duymasının daha doğru olacağını düşündüm sonradan bir kere daha okuyunca ve yine paylaşmadan edemedim… netyorum.com: (Bu metnin elektronik, basılı veya görsel yayın organlarında tamamen veya kısmen yayınlanması yazarının yazılı iznine tabidir. Aksine davranılmaması önemle rica olunur. Alıntı yapılmadan bu sayfaya link verilmesi için herhangi bir izin gerekmemektedir.)
|
Her hakkı saklıdır. All rights reserved. netyorum.com © 2000-2005 İstanbul-Türkiye |