| Önsöz | Arama | Üyelik | Sohbet | Alış-Veriş | www.netyorum.com   
Ajanda
Seçtiklerimiz
Arşiv
Yazarlar
Yorumlar

Bölümler

Köşe Yazıları
Teknoloji
Sanat
Soru & Cevap
Dostluk & Sevgi
Eğlence
Geçmiş Zaman Olur ki

Konular

Sinema
Müzik
Kitap
Sözler
Oyunlar
Ürünler
Mekan
 
 
Reklam Fiyatları

İzleyici Mesajları

Elektronik posta :
bilgi@netyorum.com

 
 
Bu sayfayı arkadaşınıza göndermek için tıklayın.

 
 
Açılış sayfası yapmak için tıklayın.

Sık kullanılanlar listesine eklemek için tıklayın.

 

Eski Sayıları

08.03.2005 Tülay Çellek - netyorum.com / Sayı: 160

BİR SES, BİR SÖZ, BİR RENK
FEYZA HEPÇİLİNGİRLER

Pencere kenarına oturmayı severim. Böylece salt duvarın içini değil dışarıyı da sürekli izlemek, yeşilden kopmamak, gökyüzünün sonsuzluğunda yaşamak ve sevdiklerimi görmek mutluluğu yaşatırım kendime. Bir gün yemekhanede tabii ki pencere kenarında otururken, Feyza HEPÇİLİNGİRLER hanımı gördüm. Birden sevindim, gülümsedim.

Çünkü yemek güzel, anlamlı ve neşeli geçecekti. Nitekim masama geldiğinde, “kendime sevinçler yaşatıyorum. Pencere kenarına oturarak bu sevincin daha önce başlamasını sağlıyorum. Çünkü kapıdan girdiğinizden çok önce başlamıştı sevincim, sizi dışardan buraya doğru geldiğinizi gördüğümde. İyi ki pencere kenarına oturmuşum.” Dedim. Bu sözlerime de o sevindi. Yüzünde bir gülümseme belirdi, sevilmenin, değer verilmenin getirdiği. Haftada iki gün birlikte yemek yiyoruz. Ben de bu yüzden, “Öğlen Yemeklerinin Faydaları” diye bir yazı yazmaya karar verdim. Gerçekten bu konuşmalar yararlıydı, eğlenceliydi ve başkalarıyla da paylaşılmalıydı. Onunla ilgili en büyük merakım derslerinde ne yaptığıydı. Sonra acaba bu sıralar ne yazıyor ve söyleşileri var mı? Ama grup kalabalık, sağlık konuları da giriyor işin içine özellikle de yemeğe dair olanlar açısından.

MEB deki öğretmenliğim süresince iki branşın öğretmenleri en yakın dostlarım oldu. Biri edebiyat ( yazın ) öğretmenleri, diğeri psikolojiye düşkünlüğümden ve öğretmen yetiştiren okullardan, üstelikte yatılı okullardan mezun olmam nedeniyle Rehberlik ve Psikoloji öğretmenleriyle... Bir de Felsefe öğretmenlerini atlayamam tabii. Edebiyat öğretmenlerimde hep aklımdadır. Özellikle ortaokuldaki; hem çok çekindiğimiz, ama bir o kadar da değer verdiğimiz müdürümüz ve edebiyat öğretmenimiz. Bizi adeta metinin içine sokar, dolaştırırdı... Sayın Feyza HEPÇİLİNGİRLER’de bir başka öğretmen, eğitimci, akademisyen. Hep hayıflanıyorum benim böyle edebiyat öğretmenim olmalıydı.

Niye mi; anlattıklarından etkilenmemek mümkün değil. Gazeteden son derece ilginç haberler buluyor yarıda kesiyor. Gerisini öğrenciye tamamlatıyor. Biz hep atasözlerini anlatır, açıklamaya çalışır dururduk. Gerçi onları da çok severim. Bir de dil konusuna bu kadar eğilmesi beni çok etkiledi doğrusu. Roman, öykü yazardı, doğru da yazardı. Dilbilgisi kurallarına uygun bir anlatımı olurdu. Ama o salt roman, öykü, çocuk kitabı yazmanın sorumluluğunda kalmamış, kalamamış. Sorumluluk, özveri vb duyguları o kadar büyük ki bir kaba sığamamış onlar. Ayrıca eleştirel bakmadan edememiş etrafına. Konuşması da çıtı pıtı derler ya... İşte öylesine zarif, sakin ama gözlerinden bize ulaşan duygu yoğunluğu, zeka ışınları muazzam. Bir süre sonra etkisinde kalarak dünyasına girmiş buluyorsunuz kendinizi.

“ Tanınmış bir sanatçı kanserdir. Yaşamı altı ay sonra noktalanacak. Basında yer almış bu haber. Sanatçının çocukluk ya da gençlik sevgilisi arar. Bir kızı vardır. Der ki, ‘bana o zaman yaptığın bir resmini vermiştin. Ama meşhur değildin. İmzan yok. Şimdi o resmi getirsem imzalar mısın?’ Yanıt olumlu olur ve buluşurlar. “

Olay burada kesiliyor Feyza H. tarafından. Çünkü karşılaşmayı öğrenciler anlatacaktır. Önce öğrencilerin ne yazdığını merak edip sordum. Pek değişik ve ilginç olan azdı sanırım. Sıradan sonuçlar daha fazla... Hani bizim bir zamanlar Türk filmlerinde izlediğimiz sonuçlar gibi,hemen tahmin edilebilen… Sonra olayı merak edip sordum.

“Tuval salonda hazırdır. Bayan, kızı ve bir medya ordusu. Tekerlekli sandalye ile sanatçı içeri girer. Tuvale yaklaşır tamamını siyaha boyar ve çıkar.”

Yine merak ettim. Bu sonucu anlattıktan sonra özellikle sanatçının ve de bayanın hisleri anlattırılsaydı ne yazardı bizim öğrenciler?

Yıllar önce bir ortaokulda “çocuk parkı” resimleyin demiştim. Tabii “hayallerinizdekileri” demeyi unutmamıştım. Ne yazık ki sıradan parklar yapmışlardı. Evet Eyüp’ün çocukları o zaman için derme çatma çocuk parkından başkasını görmemişlerdi ki. Hatta onları sınıf sınıf Resim Heykel Müzesine götürdüğümde dehşet içinde şunu fark etmiştim. Çoğu Eyüp’ten ilk çıkıyorlardı. Kitap okuma alışkanlığının az olduğu ülkemizde ve hayal gücünü geliştirecek nitelikte olduğu çokta tartışılır eğitim sistemimizde çocuklarımız, böyle sonlar yaşatıyordu hepimize. Daha doğrusu hepimiz çocuklarımıza.

“Olay Nüfus memurluğunda geçer. Daha önce birbirlerini hiç görmemiş iki kişi nüfus cüzdanlarını kaybettiler diye Nüfus dairesine giderler ve orada evli olduklarını öğrenirler.” Tam karşılaşma anında kesilir ve öğrencilere tamamlamalarını söyler Feyza HEPÇİLİNGİRLER.

Onu araştırdım ve büyük keyifle sorular hazırladım yanıtlasın diye. Bu konuyla ilgili yazışmamızı da koymadan edemeyeceğim.

* * *

Hocacığım, ne yaptınız? Bu kadar soruya cevap vermeye, benim ömrüm vefa etmez. Yanlış saymadımsa 104 soru ki her biri 1000 soru değerinde. Biz bu soruları sınırlandıralım, ne dersiniz? Salı günü öğle yemeğinde görüşmek üzere...

Feyza Hepcilingirler

* * *

Merhaba

Siz aslında değil 104 soru, yüz binleri bulacak sorulara layıksınız... Öylesine incelik, yaratıcılık, sorumluluk, güzellik ve iyilik sahibisiniz ki... Bu az bile gelir. Ama zaman açısından haklısınız. Şöyle yapalım mı? Okula geldiğinizde izin verirseniz eğer, teybimi açayım. Sorulara verebildiğiniz kadar yanıt verin ya da sizin için önemli ve gerekli olan soruları seçin, ben onları yazayım. Size göstereyim. Onayınızı, eleştirinizi aldıktan sonra göndereyim. Ne dersiniz? Ya da sizin daha pratik bir öneriniz varsa yaparız... Ne yapalım meyve veren ağaç taşlanır. Siz de dolu dolu olmasaydınız, sessiz sakin bir kenara çekilip sussaydınız bu sorular da sizi bulmazdı değil mi? Susamayız, yüreklerimiz müsaade etmez...

Teşekkürler

Sevgiler

Tülay ÇELLEK

* * *

Evet haklıydı Sayın Feyza HEPÇİLİNGİRLER. Ama ben de haklıyım. Nüfus memuru gibi soru soramazdım. Onun gibi sorumluluk duyanlardan biri olarak, böyle sorular hazırlamalıydım. Ama bu soruların kaynağı yine de kendisidir tabii. Yoksa bu denli soru üretilemezdi. Bir güzellik yaşamak için salıyı bekliyorum heyecanla... Bir günü merakla beklemek ne güzel, özlemek güzel, paylaşmak bir başka güzel…

Öğr. Gör. Tülay Çellek - 9.4.2004-25.5.2004 / İstanbul
YTÜ Sanat ve Tasarım Fakültesi (SANTAS)
e-posta: tcellek@yildiz.edu.tr 
http://www.amatorceedebiyat.com/tulay/

Not: Aslında bunlar benim özel notumdu. Ve gereken yere de iletmiştim, biraz daha dar kapsamlı olanını. Sesin çıkması için, herkesin duymasının daha doğru olacağını düşündüm sonradan bir kere daha okuyunca ve yine paylaşmadan edemedim…


netyorum.com: (Bu metnin elektronik, basılı veya görsel yayın organlarında tamamen veya kısmen yayınlanması yazarının yazılı iznine tabidir. Aksine davranılmaması önemle rica olunur. Alıntı yapılmadan bu sayfaya link verilmesi için herhangi bir izin gerekmemektedir.)


Yorum Ekle Yorumları Listele
160. Sayı önceki yazı 160. Sayı sonraki yazı
Yazarın Önceki Yazısı Yazarın Sonraki Yazısı
Her hakkı saklıdır. All rights reserved. netyorum.com © 2000-2005 İstanbul-Türkiye