| Önsöz | Arama | Üyelik | Sohbet | Alış-Veriş | www.netyorum.com   
Ajanda
Seçtiklerimiz
Arşiv
Yazarlar
Yorumlar

Bölümler

Köşe Yazıları
Teknoloji
Sanat
Soru & Cevap
Dostluk & Sevgi
Eğlence
Geçmiş Zaman Olur ki

Konular

Sinema
Müzik
Kitap
Sözler
Oyunlar
Ürünler
Mekan
 
 
Reklam Fiyatları

İzleyici Mesajları

Elektronik posta :
bilgi@netyorum.com

 
 
Bu sayfayı arkadaşınıza göndermek için tıklayın.

 
 
Açılış sayfası yapmak için tıklayın.

Sık kullanılanlar listesine eklemek için tıklayın.

 

Eski Sayıları

18.09.2003 Barış Emek Ergin - netyorum.com / Sayı: 144

BİR AFGAN RÜYASI

Günaydın demek istiyorum sevgili dost
Sadece günaydın demek
Herhangi bir mesaj vermeye falan niyetim de yok
Merak ediyorum ne yapıyorsun?
Bilirim arada düşünürsün beni,
Benim seni düşündüğümden sanki biraz daha az da olsa
Sanırım tatilin bitti.
Nasıldı pahalıydı tatil köyleri değil mi?
Bir ayını geçirecekleri parayı insanların 4 gecede harcadın mı?
herşey dahil ama hiçbirşey eskisi gibi değil,yapmacık yaşam mekanında.
Gün geçtikçe babalarımızın emeğe saygılı cimriliğine mi dönüyoruz?
Gün geçtikçe onları daha iyi anlayıp geriden geleceğin kaygısını mı taşıyoruz dersin?

Olsun ister tatil yap ister yapama yine de geçti koca bir yaz ve takvimler artık birbirimizi daha iyi anladığımız sonbahar.
Hani o kasvetli bir hüzünle dolu kocaman üç ay.
Artık sözleri hayal meyal karışan sözler yetersiz kalır kulağımda çınlayan o malum besteye

"hani bırakıp giderken beni
o küskün tavrını takmayacaktın,
alnımda açarken veda gülleri,
beni bu türlü yakmayacaktın."

Ucundan yaza kuyruğundan kışa yenilen, o zarif haysiyetli ama mağrur ve kibirli aylar Eylül, Ekim, Kasım. Dostluklarımızın başlangıcı gibi veya bitişi gibidir bu üçlü.

Yaz dostluğunun miskin ve geçici havailiği ile nasıl da çelişkilidir, sonbaharda açılan okulun, başlanılan işin kökten samimi dostluğu. Çoğunuzu o zaman tanıdım bir okul formasında, bir üniversite servisinde, bir yorgun Pazartesi mesaisinde.

Seni de unutamadım yazlarda ve diğer sıkışık zamanlarda tanıdığım dost. Adam gibi seven bölüşen paylaşan ve yanında olduğum ve olacağım dost. Sayınız koruma altında olsa da neden seni anımsarım sıkça bir Orta Asya sabahında bilir misin? Ülkemin hiç bitmeyen krizlerinin göbeğinden uzakta olup da sizi bir umut filizi gibi yeşerttiğimi düşünür müsün?

Burası Kunduz.

Afganistanın Tacikistan sınırında yeralan, iki iç savaş yorgunu uyuşturucu tutkunu ülkenin Amu Deryayla ayrıldığı yer.

Kabil, Kandahar, Herat, Mezarı-Şerif, Celalabad sonrası en büyük kenti.

Denizden 800 mt yüksekte 40 derecelik bir çölsıcağında Özbekçede Konduz, Gündüz olan adının anlamıyla çelişkili bir şehir. Tüm su kaynaklarına, yeşiline ve Türk varlığına karşın toza boğulmuş içe kapanmış bir karanlık şehir.

Gördüğüm ve sanırım sayıları ülkemde gördüğüm şehirleri aşan Afgan, Pakistan şehirleri gibi erkek egemen bir şehire daha merhaba derken, aklıma "bastığı yerde ot bitirmeyen Türkten kork diyen "yabancı görüşü geliyor. Bir boğucu Niğde sabahında rutini kırıp şu düşüncelere daldığım gezi geliyor dost;

"...Ardından Karamanın koyunu da yakınmış alınabilir diyerek o şehiri görmeye geçtim
Ereğli konyaya bağlı ve 75000 nüfusuyla niğdeden büyük ve modern
Karamansa 110000 nüfusuyla pek kasıntıydı
Buradan sonra güneye kıvrıldım bir diğer 75 km gidince Mut karşıma çıktı
Mut karlı çamlarıyla mustafa balbaya selam söyle der gibiydi
Bolkar dağlarında (orta torosların adı gibi dağları)sisle bütünleşip ak bir aydınlık olarak oturmuştu yollara. Sselam çakıp Orta Anadoluya merhaba dedim Akdenize Silifkenin yoğurduyla. Göksu nehri tüm coşkusuyla Akdenize koşmaktaydı. Fondada Leman Sam'ın sesinden Zülfü parçaları yerini Deniz Seki'ye bırakıyordu. Karlı kayın ormanından "bitsin artık diye diye söylenip durdum/
Yar seninle uyur gibi uyanıyorum"

Düşündüm bir coğrafi iklim değişimi ancak bu kadar net hissedilir…"

Uzaklarda anılara dalmak, geçmişi düşünmek son derece tehlikelidir. İnsan her an istedikleri ile yaptıklarının çeliştiğini görebilir veya ODTÜ'lü Elif Şafak'ın kitabında yazdığı gibi

"...kurtulduğumuzu sandığımız bir şeyin bize nasıl raptolduğunu gördüğümüz an yaşadığımız düşkırıklığıyla, geri alabileceğimizi sandığımız birşeyin ellerimizin arasından nasıl kayıp gittiğini gördüğümüz an yaşadığımız düşkırıklığı, akran sayılır..."

dönmeli tekrar buralara.

Kunduz da, Bursa gibi ova ve biz istersek yeşili de barındırıyoruzun güzel bir örneği. Ve yine aklımda dost, senin benim ülkemde en üst ilgiyi haketmeden gören yabancılar var. Nasıl da mesafeli ve tepeden bakarlarsa bize sanırım biz de burada tersini yaşıyoruz istemeden. Hani Bağdat caddesinde, Kordon boyunda, Tunalı Hilmi'de iddialı giyinmiş, bakımlı ama güzel değil, estetikli ama uyumlu değil, makyajlı ama doğal değil yani çok taklit, yani çok havalı, yani çok kendi olmayanlar olur ya arada. Düşün herkes nasıl bakar onlara kimi nefretle, kimi şehvetle, kimi esefle, kimi takdirle.

Ama mutlaka bakar herkes onlara. İşte öyle bakıyorlar burada gelen yabancılara.

Hem de ne bakma, bir film seti gibi kalabalıklara hissettiriyorlar yabancılığını. Sakalsız, gözlüklü olmanın ve modern giyimin affedilir bir hata olmadığını hissettiriyorlar.

Oysa aynı kökten dilden tarihteniz desen de sen alıp gitmişsin başını ileriye o koşarken tüm hızıyla geriye.

Bunları yaşarken güncelimde yine aklım sende, sinekli dükkanında gördüğüm bir adamı mavi yolculuktan dönmüş sana benzetmeye çalışıyorum olmuyor. Bembeyaz burkaları çıkarıp bikinilerden taşan selülitlere, çoktan boyası gelmiş röflelere ve sezeryan sonrası çizgileri kestirmeye çalışıyorum, tutmuyor. Çamurda yüzen oğlanlara , kızlara bakıyorum, Bodrum ve Çeşmedekilere aslında benziyor. Olan fark arada gelişiyor. Bu töre denen ve fakirlikle, imkansızlıkla, umutsuzlukla, cehaletle beslenen çark güzelim yavruları alıp götürüyor yüzyıl önceye.

Yine sen derken ben dedim galiba kusura bakma.

Mevsim değişimleri insan değişimlerine götürdü beni anla.

Burada yazmadan paylaşmadan dayanım zor, ülkemde rutinde üretmek yaratmak imkansız gibi.

Sevgiler dost bu kartpostalı istediğim gibi postalayamadım sana
Yine de düşünüldüğünü bil istedim
Hoşgeldin sevgili dostum sarı sonbahar, bilesin içimde hüzünleri hiç yitirmedim
Hep bildim Afganistanda Bosnada Filistinde Liberyada da olsa
Hüzün ki bize en çok yakışandır.

Barış Emek Ergin - Eylül 2003
e-posta: beergin@ttnet.net.tr

 


netyorum.com: (Bu metnin elektronik, basılı veya görsel yayın organlarında tamamen veya kısmen yayınlanması yazarının yazılı iznine tabidir. Aksine davranılmaması önemle rica olunur. Alıntı yapılmadan bu sayfaya link verilmesi için herhangi bir izin gerekmemektedir.)


Yorum Ekle Yorumları Listele
144. Sayı önceki yazı 144. Sayı sonraki yazı
Yazarın Önceki Yazısı Yazarın Sonraki Yazısı
Her hakkı saklıdır. All rights reserved. netyorum.com © 2000-2005 İstanbul-Türkiye