| Önsöz | Arama | Üyelik | Sohbet | Alış-Veriş | | www.netyorum.com |
|
29.05.2003 Prof. Dr. İbrahim Ortaş - netyorum.com / Sayı: 135BİLGİ ÇAĞINDA YARATICI GENÇLİKÜniversiteye ayak basan ve yaşamının en dinamik ve öğrenmenin en üst düzeyde olduğu 19-20'li yaş düzeyindeki genç üniversitede belirli bir seçenekli (alternatif) bakış açısı kazanabiliyor mu? Bireysel ve toplumsal sorumluluk ve girişim cesareti gösterebiliyor mu? Eğer, "bilim" ve üniversitelilik" bir anlam içerecekse, bu, mevcuttan farklı olan şeyleri araştırabilme ve savunabilme gücünden geçmektedir. Üniversiteler, gerektiğinde bir "karşı-duruş" halini bile alması gereken belirleme ve tavır alışlar demektir. Bunun için de, gerek akademik ortam, gerekse öğrenciler yaratıcı, girişimci, sorumluluk alma cesaretini gösterebilen; kısaca akıl ve gerçeklik dışındaki tüm "idolleri' parçalayan bir ortam ve kültürle şekillenme durumundadır. Yoksa bilinenin sürdürümü için, geleneksel terbiye araçları fazlasıyla yeterli sayılabilir. Kanımca üniversiteye gelen her genç mutlaka bir seçenekli bakış açısı
kazanmalıdır. Bu da üniversitenin öğrenci gençliğine sunacağı çeşitlilik ortamı
ile olasıdır. Çeşitlilik, en azından öğrenci kaynağında (çeşitli kent, bölge ve
ülkelerden her renk ve özellikte öğrenci; değişim olanakları), kadrosunda
(farklı uzmanlık, farklı köken ve farklı yaklaşımlar, değişim olanakları),
program yapısında (seçmeli ve zengin, karşıt teorileri içeren ders ve
seminerler, interdisipliner ve bölümler arası karşılaşma ve işbirlikleri) ve
üniversite genel yapılanmasında (her düzeyde işleyen kurullar, muhalefet
olanakları, öğrenci de dahil kendi önceliğini savunabilecek örgütlenmeler, dış
dünya ile çoklu ilişkiler vb...) çeşitlilik demektir. Hem icat ve buluşların
yolu, hem de ahlaki-insani gelişimin koşulu, bir diğerinin (ağacın, böceğin,
suyun, ormanın, yılanın, kaplumbağanın, Afrikalının, Asyalının...) gözüyle
görebilmekten geçmektedir. Her türlü renk, güzelik ve düşünme bakışaçılarının
analiz ve sentezinden yeni düşünceler üretmek ve bunları yaşama dönüştürebilmek
veya aktarabilmektir üniverisite ortamı. Bu yol; her tür önyargıdan uzak
kalmaya, çalışmayı ve her tür açıdan perspektif almayı, sormayı-sorgulamayı
gerekli kılmaktadır. Bugün çoğu üniversite ortamı açıkçası bırakınız seçenekli bakış açısı
kazandırmayı, halen baraka okulu olmanın ötesine geçememiş bir lise ortamını
andıran niteliktedir. Maalesef eğitim öğretim kadrosu incelendiğinde ise ülkenin
herhangi bir yerinde unutulmuş bir lisenin ortamını andıran niteliktedir. Eğitim
ve öğretim kadrosu da benzer düzeydedir.... Gerekli kadroların oluşturulmamış
olduğu bu ortamlar aynı zamanda öğrenciler için üretken, farklı düşünmesini
sağlayacak donanım ve yapıya sahip değildirler. Bunların yanı sıra çağdaş
anlamda güçlü, bağımsız ve geliri olan öğrenci dernekleri olmadığı için de
öğrencilere yönelik sosyal aktiviteler de oluşmamaktadır. O zaman bir gencin
bulunduğu ortamda herhangi bir olguya karşı seçenekli düşünce oluşturmasını
nasıl bekleyebiliriz? Seçenekli bakış açısı ancak her düşüncenin serbestçe
sergilendiği, fikirlerin tartışıldığı, kişilik ve kimlik kazandırıldığı
ortamlarda ortaya çıkar ve bunun adı da "demokratik" olabilmedir. Seçenekli
bakış açısı kazanamayan öğrenci demokrat olmayı yani çok sesliliği bilmez ve
istemez. Ne kendi beyninde ne de başkaları üzerinde beyin fırtınası yaratamaz.
Seçenekli olmayan modellerin işgal ettiği yönetici kadroları ile Üniversite
ortamı seçenekli bakış açısı kazandıramadığı için, kişi pratik yaşamda bir işi
yapma bilincini ve cesaretini gösterememektedir. Ve hatta kendi mesleği olan o
işe talip bile olamamaktadır. Bunda sosyal ortamın sınırlı olması, öğrenci
hakkında alınan kararlarda, öğrenci tercihinin dikkate alınmaması da önemli bir
rol oynamakta. Fakat demokratik bir yaklaşımda öğrencinin kendi kişiliğini
geliştirmesinde yine öğrencinin kendi tercihine saygı duyulmalı ve bunun için
gerekli kolaylık sağlanmalıdır. Yurtdışında öğrencilik yapanlar, az gelişmiş ülkelerden gelen öğrencilerin ne denli zorluklardan geçtiklerini bilirler. Aynı zamanda varlıklı olsun veya olmasın batılı öğrencilerin büyük çoğunluğu okul yıllarını çalışarak geçirirler. Bu öğrenciler bir yandan çalışarak hayatlarını idame ettirirken, diğer taraftan da eğitim ve öğretimlerini sürdürürler. Böylece kendilerini yaşama hazırlarlar. Aileler de bilinçli bir şekilde çocuklarının çalışmak ve emeğin değerini, önemini kavramaları için bilinçli olarak bu yönde onları teşvik ederler. Üniversite gençliğini eğiten bilim adamlarına bu çerçeveden baktığımızda, çok yönlülüğü ve başarıları ile tanıdığımız isimlerinin önünde bir çok unvan bulunan bu kişilerin de mütevazı ve bir çok zorluktan geçerek bugünler geldikleri görülmektedir. Bu insanların gençliklerinde karşılaştıkları sorunların başında, yetersiz ekonomik koşullar gelmiştir. Örneğin, Albert Einstein, İsviçre'de bir patent bürosunda küçük bir memur olarak yaşamını kazanmaya çalışmıştır. Elektriği bulan Thomas Edison, çocukluğunu bisikletle gazete dağıtarak geçirmiş ve okul eğitimini ise neredeyse yetersizliklerle ancak tamamlamıştır. Isaac Newton üniversite öğrenimini öğrenci yurtlarında temizlikçi ve yemekhanelerde garsonluk yaparak zorla tamamlayabilmiştir. Madam Curie, maddi olanakları olmadığı için sokak lambalarının altında ders çalışarak öğrenimini sürdürmüştür. Gençlerin yaşamdan ders çıkaracak bilgi birikimine erişebilmesi için, önceden buna hazırlanması ve hayat bilgisi, yurttaşlık bilgisi, ahlak bilgisi gibi bir çok temel dersi alması gerekmektedir. Erdal Atabek; gencin yaşamını kurmasını ve kendi geleceğini belirlemesini şöyle açıklamaktadır 'bu yol çalı çırpısı başkası tarafından temizlenmiş bir asfalt değildir'. Bu düşünce, kişiye, gerçekten mücadeleci bir bakış açısının kazanılması ve herkesin kendi geleceğini kendisinin hazırlaması gerektiğini belirtmesi açısından son derece önemlidir. Çiğ mazeretlerin arkasına sığınmak, el pençe divan durmak kişiyi geliştirmez, tam tersine başarısızlığa ve başkasının bilgilerine mahkum eder. Bu bağlamda yaşamın kendisi bir bedeldir ve yaşamak isteyen de bu bedeli ödemek zorundadır. Ya yaşayarak yaşamı öğrenecek ve bunun bedelini ödeyeceksin ya da kimliksiz, başkasına bağımlı bir kul gibi ömrünü bitireceksin. Başkasından medet bekleyen değil, kendi sorununu kendisi çözebilen, kendisini
tartabilen, öz gücüne güvenen bir gençlik kendisine yardımcı olabileceği gibi
çevresine ve yaşadığı topluma da çok önemli katkılar sağlayacaktır.
Anne-babalarının, abilerinin ve ablalarının arkasına saklanmayan ve hiç bir
işten kaçmayan bir gençlik ancak, kendi geleceğini kurabilir. Kolay yoldan
değil, hak ederek kazanmak isteyen gençler, hedefi olan, çalışkan, disiplinli,
karakterli, iradeli gençlik, geleceği parlak olan gençliktir. Aksi takdirde
geleceğinin nasıl olması konusunda şu ana kadar kendisine soru sormamış, ne
yapmak istersin denildiğinde 'hele bakarız' diye geçiştiren, herhangi bir soru
karşısında 'ne bileyim' diyerek işin içinden çıkan ve bunun devamında da
seçeneğim yok diyen bu kişi genç değil (dinozor) ihtiyar gençlerdir. Aksi
durumda, yaşı ilerlemiş olmasına rağmen-üreten, soran, sorgulayan ve her olayda
kendini sorumlu tutanlar ihtiyar delikanlılardır. Yetişkin birey ve genç
herhangi bir olayda tavır alınması gereken yerde başkasından beklemek yerine
tavrını net olarak ortaya koyar ve duruşu olur. Bu şekilde yetişmeyen gençler
ise kimlik bunalımı içerisinde bulunan kişiliklere dönüşmektedir. Bu tür kişiler
sürekli şikayet etmekte, yakınmakta, ağlamakta, sorumluluğun başkası tarafından
üstlenilmesini beklemekte sorunların çözümünde sorumluluk almaktan kaçınmakta,
fakat kendisinin yapması gerekenleri düşünmemekte ve yapmamaktadır. Bu durum
yetişkinlik süresince de kendini göstermektedir. Gençliğinde başkasının
şemsiyesi altında geçirenler, yetişkinliğinde ve yaşlılığında yeni şemsiyeler
aramak zorunda kalmaktadırlar. Bir ülke gösterin ki önderi ülkesini gençlerine emanet etmiş olsun. Bir ülke gösterin ki önderi en büyük nutkunda gençlere hitap etmiş olsun. Ve bir ülke gösterin ki Türkiye gibi olsun! Var mı? Yok. Ve ne yazık ki o ülkenin gençlerine bir koyun sürüsü bile emanet edilmemiştir. Ne yazık ki o ülkenin gençleri vatan millet nutukları ile uyutulmaktadır. Ve ne yazık ki o ülkenin gençleri her yılın 19 Mayıs gününde hatırlanır gibi yapılmaktadır. Ve bu gençler ki, yalnızca fiziki enerjisi olan, koşan, atlayan, zıplayan gelişmiş vücutlu bir çocuk gibi algılanmaktadır. Bütün dünyada genç yalnızca enerjisi olan delikanlı, atlayan zıplayan, sorumluluğu olmayan, evden harçlık koparan 'Mükremin' tiplemesindeki gibi bir genç değildir. Genç, seçenekli bakış açısı olan, sisteme dinamizmi getirebilen ve bütün enerjisi ile taşıyabilendir. Genç öğrenen, sorgulayan, yapan ve üretendir. Ülkenin gençliği ailede sözü dinlenmediği gibi okulda ve üniversitede de dinlenmez. Sen küçüksün bilmezsin, sen halen gençsin aklın ermez, sen sus büyüklerin var denir. Fakat batı toplumlarında büyük şirketlerin, etkin iş ve kamu merkezlerinin başına gençleri getirdiğini biliyoruz. Bizde ise gençlere nedense pek sıcak bakılmamaktadır. Bugün gençliğin en dinamiklerinin ve beyinlerin toplandığı yerler üniversiteler ve askeri kurumlardır. Buralarda çoğu zaman gençlik ve onların sorunları ile ilgili toplantı ve etkinlikler düzenlenmez. Yalnızca gençliğin enerjisinin deşarj edildiği faaliyetler ön plana getirilmektedir. Neden gençlerin kendi yeteneklerini tanımasına fırsat verilmez? Yetenekler
yalnızca spor alanlarında değil, sanat, bilim, edebiyat ve politik alanlarda
olabilir. Buların yapılması durumunda ancak genç gençliğini hisseder. Oysa
Atatürk; daha aktif, dinamik, ülkesini seven ve tanıyan, ona karşı içeriden ve
dışarıdan gelebilecek herhangi bir tehlikeye karşı uyarılmış ve uyanık olması
gerektiğini bilen gençlere bu vatanı emanet etmişti. Fakat Atatürk'ün bu ülkeyi
emanet ettiği o günün gençleri ise koltuklarını gençlere ancak göstermelik
olarak 23 Nisan ve 19 Mayıslarda bırakmaktadırlar. Atatürk'ün geleceği emanet
ettiği o dönemin geçliğin aksine şimdiki gençlere yalnızca gezin, tozun; bu
arada bir de okul bitirin de ne olursa olsun önemli değil mantığı ile gençleri
yaşama hazırlamaktadırlar. Aman ha gençler okul bittikten sonra da bizden iş
istemeyin. Ülkenizde yanlış giden hiçbir şeyi sorgulamayın. Susun... Tabii büyük
önderin yol gösterdiği doğrultuda eğitilmeyen veya yönlendirilmeyen gençlik
ülkesinin sorunlarının tartışıldığı sosyal alan da görülmemektedir. Onun yerine
köşe dönme felsefesine göre yetişen, para ve ben merkezli,bütünsellik bilgisi
olamayan kişiler elinde yönetim şekilleri oluşmaktadır. Böylece de geometrik
olarak artan sorunlar toplumda derinden yaralayıcı olarak sürmektedir. Ya sonrası, sonrası ülkede lider yok, herkes bir kurtarıcı bir kahraman arar. Bu kahraman halen gelmediği için ülke 1940'lı yıllardan bu yana kurtarıcı ve lider arar durur. TV programlarında ve daha önce siyaset meydanlarında gıpta ile izlediğim gençlerin yaşlılardan ne denli farklı bir bakış açısı ile baktıklarını görünce geleceğe yönelik umutlarımı biraz daha artırdı. Fakat ne yazık ki üniversite ortamına gelince bu gençler sanki kabuğuna çekilmiş sus pus oluyorlar. Bu anlamda üniversite gençliğinin mutlaka öğretmek yanında eğitilmesi için özel önlemlerin alınması gerekmektedir. Bu konuda üniversitelerin sosyal bilimler bölümleri ve mediko sosyal üniteleri diğer sivil gençlik örgütleri arasında işbirliği yapılarak özgür üniversite ortamı içerisinde öğrencilerin kimliklerini tanıması ve geleceklerini belirleyebilecekleri ortamlar yaratılabilir. İşte bu bağlamda üniversite ortamı gençlerin gelişme ortamı olarak örnek olabilir. Çağdaş üniversitenin ilk açılış günü 'Student Union' denilen öğrenci
merkezinde her düzeyde düşünce ve aktiviteler sergilenir ve ilgili kişilerin bir
çatı altında bir araya gelmesine çalışılır (Bizde de bazı üniversitelerimizde
sınırlı ölçüde yapılabilmektedir). Öğrenci dernekleri son derece güçlü oldukları
için ekonomik anlamda işletmecilikten tutun da her türlü forumu düzenleyecek
düzeye gelmişlerdir. Dernekte öğrencilerin çıkardığı gazete bedava dağıtılır,
her türlü bilgi sağlama araçları, araba ve diğer olanaklar öğrencilerin
kullanımına sunulur. Bizde ise her şeyin en iyisini otoritenin bildiği ve
mutlaka otoritenin çizdiği sınırlar içerisinde memurların gözetiminde
faaliyetler yürütülür. Gelişmiş üniversitelerinde öğrencilerin
girişimci-yaratıcı özelliklerinin gelişmesi için özel önlemler alınır. Böyle bir
ortamın oluşturulması için değişik düşünce kulüpleri maddi ve manevi anlamda
öğrencilerin organize edeceği her türlü etkinlik desteklenir. Böylece SEÇENEKLİ
bakış açıları kazandırılır. Kendi görüş ve düşüncelerini açıklayabilen, bunun
için her tür mücadeleyi göze alabilen, kendi yaratabilen dinamik bir kuşak
yetişmektedir. Sonuç olarak, üniversiteler gerçek anlamda fikirlerin tartışıldığı ortamlar olmak zorundadır. Gençliğin bilim üretimine katıldığı ve dinamiği ile katkıda bulunduğu ortam olmak zorundandır. Geçliğin önü açılmalı ve kendini ifade edebilmesi sağlanmalıdır. Böylece ülkemizin geleceğine yön veren yetenekli, kimlikli ve kişilikli, sağlıklı yöneticilerin yetişmesi sağlanmış olacaktır. Atatürk'ün dediği gibi 'Bilgi süs olmaktan kurtulmalı, kullanılabilenler öğretilmelidir. Okullar ekonomiyi kalkındıracak biçimde geliştirilmeli ve eğitim uygulamalı olmalıdır. Gençler özgürce konuşmaya, düşüncelerini duygularını olduğu gibi açıklamaya yönlendirilmelidir'. Bu anlamda toplum olarak gençliğe önem vermek zorundayız ve gençliğin taleplerini dikkate almak zorundayız. Bu bağlamda gençlikle birlikte yaşamayı öğrenmek zorundayız. Aksi taktirde gençliğin dinamizmini bilmeyen toplumlar geleceğini tehlikeye atmış olacaktır. Aristoteles, (İÖ 384-322 ), "gençlerin yetişmesine önem ver; çünkü bu yolda herhangi bir ihmal, ülkenin yapısını mahveder" demiştir. Bugün yaşadığımız dünyadaki zorluklar karşısında Türkiye gençliği de dünyada haklarını aramasını bilen mücadeleci ve dinamik yetiştirmek zorundayız. Umarım bizim gibi nüfusunun çoğunluğu genç olan bir toplumun geleceği iyi yetişmiş, kendisi ile barışık, çağdaş kafalı, dünyayı tanıyan dinamik gençlerin elinde daha da ileri gidecektir. Zannedersem Atatürk'ün gençlikten beklentisi de bu idi. Saygılarımla Prof. Dr. İbrahim Ortaş netyorum.com: (Bu metnin elektronik, basılı veya görsel yayın organlarında tamamen veya kısmen yayınlanması yazarının yazılı iznine tabidir. Aksine davranılmaması önemle rica olunur. Alıntı yapılmadan bu sayfaya link verilmesi için herhangi bir izin gerekmemektedir.)
|
Her hakkı saklıdır. All rights reserved. netyorum.com © 2000-2005 İstanbul-Türkiye |