| Önsöz | Arama | Üyelik | Sohbet | Alış-Veriş | | www.netyorum.com |
|
27.02.2003 Cengiz Özder - netyorum.com / Sayı: 123DENİZE SIRTINI DÖNMÜŞ BİR MİLLETDeniz, kendisini seven insanın dostudur. Kendisinden korkmayan, kendisiyle uyumlu insanlara hep cömert olmuştur. Küçücük devletlere, dünya imparatorluğu bile kurdurmuştur. Fenikelilerden başlayarak, Romalılar, Vikingler, Venedikliler, Cenevizler, İspanyollar, Portekizliler ve sonunda İngilizler; hep denizin nimetlerinden faydalanıp, güçlü devletler kurmuşlardı. Deniz hep ilerlemeyi teşvik etmiştir. Uzak ülke hayalleri bile hep deniz kenarlarında kurulmaz mı? Bir şeyi gerçekleştirmek için önce hayal etmek gerekmez mi? Üç bir tarafı denizle çevrili bir ülkede yaşıyoruz. Ama denizden hiç mi hiç faydalanamıyoruz! Sırtımızı denize dönmüşüz, bütün yük ve yolcu taşımacılığımızı
karayolu ile daha maliyetli olarak yapıyoruz. Neredeyse okyanus balıkçılığına uygun dev tekneler, küçücük
denizlerde yoğun avlanma ile, gelecek senelerin balık ürünlerini kurutuyorlar. Korkarım ki bir süre sonra denizlerimizde hamsi balığı bile kalmayacaktır! Aşırı avlanma okyanusları bile kurutur. Yıllar öncesinde, Pasifik okyanusu sahilindeki Peru ve Ekvator on milyonlarca ton balık avlarlardı. Ama aşırı avlanma sonucu denizler tükendi. Bütün bir balıkçılık endüstrisi çöktü. Balıkçı filoları kumsallarda çürüdü, fabrikalar kapandı. Şimdi bu ülkelerin üretimleri, yüz binerli ton seviyelerinde.! Koskoca okyanusların balık ürünü tükenebiliyorsa, küçücük Marmara denizinin; eğer dikkatli davranılmazsa, nasıl deniz ürünleri açısından kuruyabileceğini tahmin edebilirsiniz! Neyse, asıl büyük sorunlar denizciliğimizin diğer alanlarıdadır. Deniz balıkçılık filosunun izafi olarak kredi ve teşviklerle geliştirilmesine karşın, deniz taşımacılık filosu ne yazık ki ağır ihmale uğramış gözükmektedir. İthalat ve ihracat ürünlerimizin çoğu, yabancı bayraklı gemilerle taşınmaktadır. Deniz taşımacılık filosu ağırlık olarak giderek küçülmektedir. Bu meslek grubunun insanları yakıtın pahalı olduğu nedeniyle, rekabet edemediklerinden yakınmaktadırlar. Sorunlar çoktur, ama bu sektörün içinden olmayışımız, detaya
girmemizi engelliyor.Yine de sağduyumuza dayanarak görmekte olduğumuz
aksaklıkları yazmaya devam edelim. Taşımacılığın pahalı, rekabetçi olmayan yakıt fiyatları ile battal olduğundan, liman ücretlerinin 15 bin ila 50 bin dolar arası yükseklikte olması sebebi ile önemli turistik limanlarımıza artık turist gemilerinin yanaşmadığından, bunun yerine ücretin birkaç bin doları geçmediği yabancı limanları tercih ettiklerini yazıyordu. Düşünebiliyor musunuz, bu liman tarifesini kimler belirliyor? İşinin ehli olan rasyonel hesaplar yapan insanlar mı, yoksa katı bürokratik zihniyetli insanlar mı? Turizm ülkenin en büyük sektörlerinden birisi. Milyonlarca insan bu sektör için çalışıyor. Şimdi deniz yolu ile daha az turist gelmesinin sorumlusu kim olacak? Ünlü denizci, gezi ve sportif amaçlı yapılan yat turizmi konusunda neler demiş bakın; yat turizmi için gerekli belgeleri liman idaresinden almak çok güçmüş, bir çoğu çağa uymayan gereksiz, teknenin boyutu ile uyumlu olmayan şartlar içeriyormuş! Liman yöneticileri evrak onaylamaktan kaçınıyorlarmış, yerlerinde bulunmuyorlarmış! Zaten Limanlar Dairesinin Kırşehirli Başkanı da(Kırşehirli' ler kusura kalmasınlar ama sanki denizle daha içi içe büyümüş insanlar konuya daha yakın olurlar gibi geliyor!) genelde limanlara siyasi yandaşlarını yerleştirmek gibi bir görevi asli görevi edinmişmiş! Zor!. Bu konular zor. Şimdi kendi tesbitlerimi aktarayım. İstanbul içinde kendi gözlerimizle izleyebildiğimiz, taşımacılıkla ilgili büyük aksaklıklar aksaklıklar var. .! İstanbulda da aynı Türkiye örneği gibi, her bir tarafı su olmasına karşın, yolcu taşımacılığının büyük bölümü karayolu üzerine yüklenmiştir. Bunun sonucu olarak başta köprüler olmak üzere şehrin bütün yol şebekesi araç yükünden kilitlenmiş durumdadır. Deniz kenarındaki bir semtten diğerine insanlar otobüslerle taşınmaya çalışılmaktadır. Marmara denizi sahili ilçeleri arasında Adalar hariç deniz taşımacılığı yoktur. Örneğin Beykoz'dan itibaren Üsküdar'a kadar tepelerde yeni oluşmuş yoğun yerleşimli varoşların insanları, otobüslerle akın akın Üsküdar'a gelmekte, oradan dolmuş motorlarıyla karşı sahile geçmektedirler. Daracık sahil yolu trafiği taşıyamamaktadır. Sabah ve akşamları Beylerbeyi köprü çıkışında yoğun araç birikimi olmakta, örneğin Beylerbeyi sarayı önünden sıraya girmiş bir araç, en erken bir saatte köprüye çıkabilmektedir. Bu insan trafiğini denizden taşıyabilecek Denizcilik
İşletmelerine bağlı Şehir Hatları işletmesi ise; süreç içinde, zararı bahane
ederek Boğaziçi'ndeki iskeleleri birer birer kapatmış, gemi seferlerini devamlı
azaltma yoluna gitmiştir. Örneğin Çengelköy -Beşiktaş-Eminönü hattında sabah en
son vapur saat 8:10 da kalkmaktadır. Bu saatten sonra bütün yolcu yükü
otobüslere yığılmak durumundadır. Halbuki yıllar öncesinde, Boğaz'da sadece
Çengelköy değil, bütün iskelelerde gün boyu, tarifeli seferler yapılmaktaydı. Aynı zihniyet, ana Şirket Türkiye Denizcilik İşletmesindeki tarifelerde kendisini gösterir! Türkiye gibi her tarafı deniz olan ülkede, şehirlerarası deniz taşımacılığı yok denecek kadar azdır. Orta ve Doğu Karadeniz hattında vapur çalışmaz. Ege Akdeniz şehirleri arası vapur çalışmaz! Tek sefer İstanbul - İzmir arası haftada bir kez, oda yaz aylarında yapılan lüks seferdir. Bunun dışında, işletmenin İtalya'ya feribot seferi olduğunu zannederim. Şirketin toplam 12 gemisi olmalıdır ve bu gemilerin çoğunu yılın büyük bir bölümünde limanlarda bağlı görebilirsiniz. Bütün personeli ile gemiler, jeneratörleri açık ışıl ışıl beklerler. Acaba çalıştırınca, giderleri daha mı büyür? Biz bunları bilemeyiz, ama rasyonel bir çalışma olmamalıdır. Üretim olmadan nasıl rantabilite olur? Eski kapalı ekonomilerde belki. Ama günümüzdeki serbest ve rekabetçi ekonomide her türlü şartta gemileri çalıştırmak gerekmez mi? Örneğin en azından herhalde kiralanması gerekmez mi? Bu sürekli küçülme ve hizmeti ihmal süreci, bana eski Osmanlı Nazırının meşhur sözünü hatırlatıyor. 'Şu okullar olmasa, maarifi ne güzel idare ederdim!' demişti söylentiye göre. Deniz Yollarının durumu da buna benziyor işte! Bu tür devlet kurumları milletin gözbebeğidir, hepimizin malıdır. Eleştirimiz bu yüzdendir! Neyse onlar bu konuları daha iyi bilirler. Ben kabotaj günü nedeniyle bu yazıyı kaleme almıştım; şimdi asmak fırsatı oldu, dikkatinize sundum. Doğruluk payının yüksek olduğundan eminim. Çözüm mü? Bir an önce denizcilik bakanlığı kurulmalı diyor konunun uzmanları. Başka her tür bakanlık sayısından tasarruf yapsınlar ama, bir denizcilik bakanlığı kurulsun! Cengiz Özder netyorum.com: (Bu metnin elektronik, basılı veya görsel yayın organlarında tamamen veya kısmen yayınlanması yazarının yazılı iznine tabidir. Aksine davranılmaması önemle rica olunur. Alıntı yapılmadan bu sayfaya link verilmesi için herhangi bir izin gerekmemektedir.)
|
Her hakkı saklıdır. All rights reserved. netyorum.com © 2000-2005 İstanbul-Türkiye |