| Önsöz | Arama | Üyelik | Sohbet | Alış-Veriş | www.netyorum.com   
Ajanda
Seçtiklerimiz
Arşiv
Yazarlar
Yorumlar

Bölümler

Köşe Yazıları
Teknoloji
Sanat
Soru & Cevap
Dostluk & Sevgi
Eğlence
Geçmiş Zaman Olur ki

Konular

Sinema
Müzik
Kitap
Sözler
Oyunlar
Ürünler
Mekan
 
 
Reklam Fiyatları

İzleyici Mesajları

Elektronik posta :
bilgi@netyorum.com

 
 
Bu sayfayı arkadaşınıza göndermek için tıklayın.

 
 
Açılış sayfası yapmak için tıklayın.

Sık kullanılanlar listesine eklemek için tıklayın.

 

Eski Sayıları

Eğlence 27.07.2000 - netyorum.com / Sayı: 31


"Hatalı"

İki arkadaş bir gece, bir parti dönüşünde yürüyerek eve dönerlerken bir tanesi, biraz macera olur eğleniriz düşüncesiyle ilerideki mezarlığa girip kestirmeden gitmeyi önerir ve diğeri de hemen kabul eder. Mezarlığın içine girerler ve yürümeye başlarlar. Çok derinlerden "tong tung" diye garip seslerin geldigini farkederler.

İki arkadaş bir taraftan tırsarak bir taraftan da tırstıklarını birbirlerine belli etmeden yürümeye devam ederler ama bu korkunç ses onlar yürüdükçe artmaktadır. Epey ilerledikten sonra ilerideki sis bulutunun arkasında bir kıpırtı görürler. İyice korkmuşlardır artık ancak "erkeklik" ya, yürümeye devam ederler. Sis biraz dagildiginda, farkederler ki, bir mezar başında yaşlı bir adam, elinde çekiçle mezar taşına birşeyler yazmaktadır.

Bunu gören iki arkadaş, müthiş bir şekilde rahatlayarak sorarlar, çıkışarak; "Uf yahu amca, bu saat'te çalışılır mı? Biz de seni hayalet sanıp korkmuştuk!"

Yaşlı adam, şöyle bir kafasını kaldırıp gençleri süzdükten sonra sinirle homurdanır; "Adımı yanlış yazmış gerizekalılar!!!"


"Yağmurluk"

Bir Amerikalı, bir Rus ve Temel otelde kalırken gece yarısında yangın çıkar. Panik içinde yukarı katlara koşarlar ama kurtuluş yok.

Çaresizlik içinde Amerikalı, odada duran bir şemsiye bulur. Başka şansım yok diyerek şemsiyeyi açıp atlar. Şemsiye sağlam çıkar. Onu paraşüt gibi kullanarak Amerikalı sağ salim yere varır.

Bunu gören Rus, yandaki odada başka bir şemsiyeyi bulup paraşüt gibi kullanarak o da kurtulur.

İkisi de yukarıya bakarak merak içinde Temel'i beklerken, yakınlarına hızla düşen bir cisim aniden yere çarpar. Gidip bakarlar. Temelmiş, hayatta ama kan revan içinde ve her tarafı kırık.

Amerikalı "Ne oldu?" diye sorunca,

Temel, "Şemsiyeyi bulamadım. Ama dolapta yağmurluk vardı".


"Degaj?"

İstanbul'un göbeğinde feci bir yangın. Gazeteciler fotoğraflarını çekmek üzere meraklılarla birlikte 200-300'e yakın insan oluşturmuşlar. İtfaiyeciler cayır cayır yanan apartmandan tüm kazazedeleri kurtardık sanarlarken, bir de ne görsünler; bir kadın yanındaki bebeği ile 4.kattan İmdat, İmdat diye avazı çıktığı kadar bağırıyor. İtfaiyecilerin yapacakları hiçbir şey yok, zira ateş binayı öylesine sarmış ki, bırakın 4.kata çıkmayı, artık binaya bile yaklaşılamıyor.

O esnada insan topluluğunun arasından bizim Temel sıyrılır ve yukardaki kadına çocuğunu aşağıya attığı takdirde tutarak hayatını kurtaracağını söyler. Hiç 4.kattan çocuk aşağıya atılır mı, diye düşünen kadın çocuğunu atmamakta ısrar eder.

Bunun üzerine Temel; "Ablacuğum, haçan ataysun çocuğu aşağuya, pen oni iyi tutayrum, zira pen Rizespor'un kalecisuyum" der.

Kadın artık ne yapsın, hiç olmazsa çocuğum kurtulsun maksatıyla sallar bebeği aşağıya.

Aşağıda çıt yok. Çocuk aşağıya ağır çekimde düşerken fotoğrafçılar günün ve hatta yılın olayını görüntülemek üzere yerlerini almışlar.

Temel yine ağır çekimde, daha halen havada olan bebeğe doğru koşar, bir sıçrayışta bebeği tam 90'da avuçlarının içine alır ve yumuşak bir inişle gazetecilerin flaşları arasında yere yuvarlanır.

Artık seyircileri yerinde tutmak imkansızdır. Alkışlar, tezahüratlar ardı ardına gelirken, Temel millete döner, elini kaldırarak onları selamlar ve bebeği 2 kere yere vurduktan sonra DEGAJINI yapar...


"Ateş"

Uzaya düzenlenen bir gezi için 3 kişi seçilmiş, birisi İngiliz, birisi
Fransız ve sonuncusu da Temel.

Görevli, bu yolculuğun çok uzun süreceğini ve yanlarına dünyada sahip oldukları tek bir şey alabileceklerini söylemiş.

İngiliz, "Ben kumarbazım, kağıtlarım olmadan yaşayamam" demiş ve yanına bir deste iskambil kağıdı almış.

Fransız, "Ben eşim olmadan yaşayamam demiş" ve eşini yanında götürmüş.

Temel, "Ben sigara tiryakisiyim, yanıma 5 karton Birinci alayım" demiş ve sigaralarını yanına almış. Füze gönderilmiş.

Aradan 3 yıl geçmiş. Bu önemli gezi sonuçlanmış. Kahramanlarımızın içinde bulunduğu uzay gemisi dünyaya dönmüş. Uzay üssü tıklım tıklım, binlerce insan roketin inişini bekliyor. İnsanlık tarihi açısından önemli bir organizasyon.

Önce İngiliz iniyor. Kağıtlarla öyle bir numara yapıyor ki, herkes büyüleniyor.

Ardından Fransız ve eşi iniyor. Kucaklarında bebekleri.

Son olarak Temel ortaya çıkıyor. Koşarak kalabalığa karışıyor. Ağzında sigara, bağırıyor, "Çabuk bana ateş verin, çabuk bana ateş verin..."


"Asansör"

Temelle oğlu İstanbulu hiç görmemişler ve bir iş için oraya giderler. Küçük köylerinden sonra gördükleri her şeye şaşırır ve hayretler içinde kalırlar.

Taksim'de gezerlerken bir otelin içine girmişler. Bir bakmışlar ki demirden duvarlar ve bu duvarlar otomatik olarak açılıp kapanabiliyor. Tabii ki ikisi de şaşırmış.

Temelin oğlu Finduk babasına sormuş; "Buba bu ne ya?"

Temel hayatında hiç asansör görmediği için bu şekilde yanıtlamış; "Oğlum ben böyle bir şeyi hayatımda görmedim, ne oldugunu bilmiyorum."

İkisi de büyük bir şaşkınlıkla bu duvarlara bakarken 150 kiloluk şişman bir bayan açılan duvarlardan küçük bir odanın içine girer. Duvarlar yine kapanır ve numaralar birer birer yükselmeye başlar. Daha sonra numaralar küçülmeye başlar. Temel ve Finduk şaşkınlık içindedirler.

Birazdan duvarlar yine açılır ve dışarıya 24 yaşlarında çok güzel ve seksi, sarışın bir bayan çıkar.

Temel gözünü bu bayandan ayırmadan oğluna sessizce; "Git anani burya getur."
 


Yorum Ekle Yorumları Listele
31. Sayı önceki yazı 31. Sayı sonraki yazı
Eğlence Önceki Yazı Eğlence Sonraki Yazı
Her hakkı saklıdır. All rights reserved. netyorum.com © 2000-2005 İstanbul-Türkiye