| Önsöz | Arama | Üyelik | Sohbet | Alış-Veriş | www.netyorum.com   
Ajanda
Seçtiklerimiz
Arşiv
Yazarlar
Yorumlar

Bölümler

Köşe Yazıları
Teknoloji
Sanat
Soru & Cevap
Dostluk & Sevgi
Eğlence
Geçmiş Zaman Olur ki

Konular

Sinema
Müzik
Kitap
Sözler
Oyunlar
Ürünler
Mekan
 
 
Reklam Fiyatları

İzleyici Mesajları

Elektronik posta :
bilgi@netyorum.com

 
 
Bu sayfayı arkadaşınıza göndermek için tıklayın.

 
 
Açılış sayfası yapmak için tıklayın.

Sık kullanılanlar listesine eklemek için tıklayın.

 

Eski Sayıları


MARTHA'NIN SIRRI


 
Ben, mutfağa her girdiğinde huzursuz oluyordu. Buna neden olan, Martha'nın fırının üzerindeki rafa koyduğu kaptı. Martha sürekli olarak el sürmemesini istemeseydi, o kabı farketmezdi bile belki de. Kabın içinde annesinin çok özel bir "baharatı" olduğunu söylemiş ve biterse bir daha bulamayacağından ve biri kabı oradan indirmeye kalkarsa kazara elinden düşürüp, hepsini ziyan edeceğinden kaygılandığını dile getirmişti.

Aslında kap öyle aman aman özel bir kap değildi. O kadar eskiydi ki, üzerindeki sarı ve altın yaldızlı çiçekler solmuştu bile. Saplarının ve kapağının tutacak yerinin kullanılmaktan boyası aşınmıştı.

Çünkü oralardan sadece Martha değil, annesi ve büyükannesi de tutmuştu. Martha çok emin değildi ama büyük büyükannesi bile aynı kabı, aynı gizemli "baharat" için kullanmıştı.

Ben'in bildiği tek şey, evlendikten kısa bir süre sonra annesinin bu kabı Martha'ya getirip, aynı baharatı kullanmasını söylemesiydi.

Martha bunu aynen yerine getirdi. Ben, Martha'nın kabı raftan indirip, azıcık gizemli "baharat"tan kullanmadan yemek yaptığına hiç tanık olmadı. Kek, kurabiye ya da çörek yaptığı zaman bile "baharat"ı muhakkak kullanıyordu.

Kaptaki baharat her ne idiyse, işe yarıyordu, çünkü Ben'e göre Martha dünyanın en iyi aşçısıydı. Sadece Ben değil, Martha'nın pişirdiklerini her yiyen aynı şeyi söylerdi.

Fakat neden Ben'in o kaba dokunmasına izin vermiyordu? Gerçekten de düşürüp, baharatı ziyan edeceklerine mi inanıyordu? Üstelik şu gizemli "baharat" neye benziyordu? O kadar ince bir tozdu ki, Martha baharatı kullandığı zaman, nasıl bir şey olduğunu anlamak bir türlü mümkün olmuyordu. Martha'nın baharatı çok az kullanması gerektiği doğruydu, çünkü yenisini bulmak pek mümkün görünmüyordu.

Martha nasıl becerdiyse becerdi, 30 yıllık evlilikleri boyunca o baharatı kullandı ve her yemeği ağızlara layık oldu.

Ama Ben, hiç değilse bir kez kabın içine bakmak istiyor, ama bunu bir türlü yapamıyordu.

Sonra, günün birinde Martha hastalandı. Ben, hemen onu hastaneye götürdü ve Martha o geceyi hastanede geçirmek zorunda kaldı. Ben, eve döndüğünde kendisini çok yalnız hissetti. Martha daha önce hiç evinden uzak kalıp, evinin dışında bir yerde yatmamıştı. Yemek vakti yaklaşınca, ne yapacağını bilemedi - Martha yemek pişirmeyi o kadar çok severdi ki, yemek pişirmeyi öğrenmek gibi bir gereksinim duymamıştı.

Buzdolabında neler olduğuna bakmak için mutfağa girer girmez, raftaki kap gözüne takıldı. Gözlerini kaptan ayıramıyordu bir türlü.

Merakını yenemiyordu.

Kabın içinde ne vardı? O kaba neden dokunmaması gerekiyordu? O gizemli "baharat" neye benziyordu? Ne kadar kalmıştı?

Ben, gözlerini kaçırdı kaptan ve tezgahın üzerindeki kek kabının kapağını kaldırdı. Ohh... Martha'nın o güzel keklerinden birinin yarısı olduğu gibi duruyordu. Hemen büyük bir dilim kesti, mutfak masasına oturdu ve kekini yemeğe başladı, ama gözü yine raftaki kaba kaymıştı. Ne olurdu ki kabın içerisine bir göz atsa? Hem Martha neden bu kadar gizemli davranıyordu bu konuda?

Ben, kekinden bir lokma daha ısırdı ve kendisiyle çatışmaya başladı, açmalı mıydı, yoksa açmamalı mıydı? Gözleri kabın üzerinde, kekinden beş lokma daha ısırdı ve sonunda duyduğu meraka daha fazla karşı koyamadı.

Masadan kalktı ve dikkatle kabı raftan indirdi - içine bakarken bir fiskesini bile ziyan etmekten korkarak.

Kabı mutfak tezgahının üzerine koydu ve dikkatle kapağını açtı. Kabın içine bakmaktan adeta korkuyordu! Kabın içine baktığında, Ben'in gözleri faltaşı gibi açıldı - kap bomboştu... sadece dibinde katlanmış bir kağıt parçası duruyordu.

Ben, kağıda uzandı, dikkatle kağıdı eline aldı ve açtı.

İçinde kısacık bir not vardı. Ben, hemen Martha'nın annesinin el yazısını tanıdı.

"Martha - Pişirdiğin her şeye SEVGİ katmayı unutma."

Ben, yutkundu, notu yerine koydu, kabı rafa kaldırdı ve sessizce kekin kalanını yedi. Ve o zaman kekin neden o kadar lezzetli olduğunu anladı.

 

 

Yorum Ekle Yorumları Listele
125. Sayı önceki yazı 125. Sayı sonraki yazı
Dostluk ve Sevgi Önceki Yazı Dostluk ve Sevgi Sonraki Yazı
Her hakkı saklıdır. All rights reserved. netyorum.com © 2000-2005 İstanbul-Türkiye