| Önsöz | Arama | Üyelik | Sohbet | Alış-Veriş | www.netyorum.com   
Ajanda
Seçtiklerimiz
Arşiv
Yazarlar
Yorumlar

Bölümler

Köşe Yazıları
Teknoloji
Sanat
Soru & Cevap
Dostluk & Sevgi
Eğlence
Geçmiş Zaman Olur ki

Konular

Sinema
Müzik
Kitap
Sözler
Oyunlar
Ürünler
Mekan
 
 
Reklam Fiyatları

İzleyici Mesajları

Elektronik posta :
bilgi@netyorum.com

 
 
Bu sayfayı arkadaşınıza göndermek için tıklayın.

 
 
Açılış sayfası yapmak için tıklayın.

Sık kullanılanlar listesine eklemek için tıklayın.

 

Eski Sayıları


YAŞAMIMI DEĞİŞTİREN KÜÇÜK KIZ


 

Onunla ilk karşılaştığımda dört yaşındaydı. Elinde bir kase çorba tutuyordu. Çok güzel altın sarısı saçlara sahipti ve omuzlarında pembe bir şalı vardı. Ben 29 yaşındaydım ve griptim. O anda benim yaşantımı değiştireceğini bilemezdim.

Annesiyle uzun zamandır arkadaştık. Daha sonra bu arkadaşlık ilgiye, ilgi aşka dönüştü ve bir evlilik üçümüzü bir aile olarak bir araya getirdi. Önceleri şaşkındım. Çünkü aklımın bir yerlerine hep "üvey baba" etiketini taşıyor olmanın korkusu yerleşmişti.

Üvey babalar; efsanevi olarak da gerçekten de çocuğun biyolojik babası ile çocuk arasında, sanki onların duygusal bağlarını yiyip, yok eden birer canavardılar.

Önceleri bekarlıktan babalığa doğal geçiş için çok çabaladım. Evlenmeden 1.5 yıl önce onların evinin birkaç blok ötesinde bir daire tuttum. Evlenmemiz kesinleşince arkadaşlıktan babalığa yumuşak bir geçiş için ne yapmak gerekiyorsa yaptım. Gelecekte kızım olacak bir çocukla, doğal babası arasında bir duvar olmamaya çalıştım. Halâ onun yaşamında özel bir yerim olması için uğraşıyordum.

Yıllar geçtikçe ona sevgim arttı. Dürüstlüğü, samimiyeti ve doğruluğu yıllar boyunca olgunlaştı. Bu çocuğun içinde son derece duygusal ve verici bir yetişkin yaşadığını biliyordum. Ama içimde hep; bir gün biraz sert ya da disiplinli olmam gereken bir olay ortaya çıktığında, yüzüme "üvey baba" sözünün bir şamar gibi vurulması korkusunu hissettim.

Ben gerçek baba değilsem, beni neden dinlesin? Hareketlerim hep ölçülüydü. Olmam gerekenden çok daha yumuşaktım. Hep böyle davranarak onun tarafından sevilmek istedim. Çünkü hep ona yetmediğimi, onun sevgisini hak etmediğimi düşündüm.

Sorunlu ergenlik yıllarında, duygusal olarak uzaklaştığımızı hissettim. Sanki kontrolümüzü kaybetmiştik. O da, ben de kimliğimizi arıyorduk. Onunla iletişimin giderek güçleştiğini hissediyordum. İlk başlarda kolayca paylaştığımız birlik ve bütünlüğün giderek yok olduğunu biliyor, kendimi kayıp ve üzgün hissediyordum.

Din ağırlıklı bir okula gittiği için son sınıfta yıllık bir inziva programları vardı.

Öğrenciler bu inzivanın sanki Club Med 'de bir haftalık bir tatil gibi olduğunu düşünüyorlardı. Gitarları ve raket takımlarıyla otobüse doldular. Hiç birisi, bunun hepsini etkileyecek duygusal bir yüzleşme olduğunun farkında değildiler.

Programa katılan çocukların aileleri olarak; bizlerden; açık, dürüst ve onlarla olan ilişkimizin olumlu yönlerini anlatan mektuplar yazmamız istendi.

Ben, ihtiyacım olduğu zaman bana bir kase çorba getiren sarı saçlı küçük kızla ilgili bir mektup yazdım. Bir haftalık program boyunca öğrenciler, gerçek kimliklerini araştırdılar. Ve bizim onlar için yazmış olduğumuz mektupları okuma şansını buldular.

Onun, uzakta olduğu haftada bende var olan ama yüzleşemediğim bir şeyi farkettim.

O da; gerçekten onun beni sevmesini istiyorsam ben olmamdı. Bir başkası gibi davranmama hiç gerek yoktu. Olabileceğim en mükemmel şekilde kendim olmalıydım. Başkasına çok bir şey ifade etmeyebilirdi ama ben hayatımdaki en büyük değişimi yapıyordum.

İnziva programının bitip eve dönme vakitleri gelmişti. Onları karşılamaya gelecek olan ailelerinin ve arkadaşlarının erken gelmeleri istenmişti. Sonra hepimiz büyük bir odaya alındık. Loş bir odaydı. Sadece odanın ön kısmındaki ışıklar pırıl pırıl yanıyordu.

Öğrenciler, sanki yaz kampından dönermişçesine kirli yüzleriyle ve neşe içinde içeriye girdiler. Kol kola girmişler ve o haftanın en anlamlı şarkısı olarak seçtikleri şarkıyı söylüyorlardı. Kirli yüzlerinin arasından, yeni bir sevgi ve kendine güven duygusu yayıyorlardı.

Işıklar yakıldığında, çocuklar onları karşılamaya gelen ailelerinin ve arkadaşlarının da orada onlarla neşelerini paylaştıklarını gördüler.

Sonra öğrencilere geçen haftayla ilgili izlenimlerini anlatmaları istendi. Önce nazlanarak kalktılar, "Güzeldi" "Hoştu" gibi şeyler söylediler. Ama bir süre sonra gözlerinde gerçek yaşamın canlılığını görmeye başladık. Hepsi yavaş yavaş geçirdikleri o ilahi haftanın altında yatan önemli duyguları açıklamaya hatta bir süre sonra da mikrofonu almak için adeta yarışmaya başladılar. Kızımın da birşeyler söylemek için can attığını farkettim. Ne söyleyeceğini merakla beklemeye başladım.

Kızımın kararlı bir şekilde mikrofona doğru yürüdüğünü görebiliyordum. Sonunda çizginin önüne geldi. Önce "Çok güzel vakit geçirdim ve kendimi tanıdım" dedi.

Sonra sürdürdü: "Söylemek isterim ki takdir etmemiz gerekirken etmediğimiz kişi ya da şeyler vardır. Sadece şunu söyleyebilirim: Tony, seni seviyorum!"

O anda dizlerimin bağı çözüldü. Onun böylesine candan ,böylesine içten bir şey söyleyebileceğini hiç beklemiyordum. Etrafımdaki insanlar hemen beni kucaklamaya başladılar. Onlar da bu sözlerdeki derin anlamın farkındaydılar. Ergenlik çağındaki bir genç kız için, bir salon dolusu insanın önünde açık açık "Seni seviyorum" demek çok büyük bir cesaret isterdi. Ve bu mutluluğu ben yaşıyordum.

O zamandan sonra dostluğumuzun yüceliği arttı. Ve anladım ki üvey baba olmanın vereceği hiçbir korku yoktu. Sadece kendime güvenmeli ve bana yıllar önce bir kase içinde sunulan o çorbayı sevgiye dönüştürmeyi bilmeliydim.
 

internet'ten çeviren: Doğugül Kan
e-posta: gul_kan@hotmail.com

 

Yorum Ekle Yorumları Listele
124. Sayı önceki yazı 124. Sayı sonraki yazı
Dostluk ve Sevgi Önceki Yazı Dostluk ve Sevgi Sonraki Yazı
Her hakkı saklıdır. All rights reserved. netyorum.com © 2000-2005 İstanbul-Türkiye