YAŞAMIMI DEĞİŞTİREN KÜÇÜK KIZ
Onunla ilk karşılaştığımda dört
yaşındaydı. Elinde bir kase çorba tutuyordu. Çok güzel altın sarısı
saçlara sahipti ve omuzlarında pembe bir şalı vardı. Ben 29
yaşındaydım ve griptim. O anda benim yaşantımı değiştireceğini
bilemezdim.
Annesiyle uzun zamandır arkadaştık. Daha sonra bu arkadaşlık ilgiye,
ilgi aşka dönüştü ve bir evlilik üçümüzü bir aile olarak bir araya
getirdi. Önceleri şaşkındım. Çünkü aklımın bir yerlerine hep "üvey
baba" etiketini taşıyor olmanın korkusu yerleşmişti.
Üvey babalar; efsanevi olarak da gerçekten de çocuğun biyolojik
babası ile çocuk arasında, sanki onların duygusal bağlarını yiyip,
yok eden birer canavardılar.
Önceleri bekarlıktan babalığa doğal geçiş için çok çabaladım.
Evlenmeden 1.5 yıl önce onların evinin birkaç blok ötesinde bir
daire tuttum. Evlenmemiz kesinleşince arkadaşlıktan babalığa yumuşak
bir geçiş için ne yapmak gerekiyorsa yaptım. Gelecekte kızım olacak
bir çocukla, doğal babası arasında bir duvar olmamaya çalıştım. Halâ
onun yaşamında özel bir yerim olması için uğraşıyordum.
Yıllar geçtikçe ona sevgim arttı. Dürüstlüğü, samimiyeti ve
doğruluğu yıllar boyunca olgunlaştı. Bu çocuğun içinde son derece
duygusal ve verici bir yetişkin yaşadığını biliyordum. Ama içimde
hep; bir gün biraz sert ya da disiplinli olmam gereken bir olay
ortaya çıktığında, yüzüme "üvey baba" sözünün bir şamar gibi
vurulması korkusunu hissettim.
Ben gerçek baba değilsem, beni neden dinlesin? Hareketlerim hep
ölçülüydü. Olmam gerekenden çok daha yumuşaktım. Hep böyle
davranarak onun tarafından sevilmek istedim. Çünkü hep ona
yetmediğimi, onun sevgisini hak etmediğimi düşündüm.
Sorunlu ergenlik yıllarında, duygusal olarak uzaklaştığımızı
hissettim. Sanki kontrolümüzü kaybetmiştik. O da, ben de kimliğimizi
arıyorduk. Onunla iletişimin giderek güçleştiğini hissediyordum. İlk
başlarda kolayca paylaştığımız birlik ve bütünlüğün giderek yok
olduğunu biliyor, kendimi kayıp ve üzgün hissediyordum.
Din ağırlıklı bir okula gittiği için son sınıfta yıllık bir inziva
programları vardı.
Öğrenciler bu inzivanın sanki Club Med 'de bir haftalık bir tatil
gibi olduğunu düşünüyorlardı. Gitarları ve raket takımlarıyla
otobüse doldular. Hiç birisi, bunun hepsini etkileyecek duygusal bir
yüzleşme olduğunun farkında değildiler.
Programa katılan çocukların aileleri olarak; bizlerden; açık, dürüst
ve onlarla olan ilişkimizin olumlu yönlerini anlatan mektuplar
yazmamız istendi.
Ben, ihtiyacım olduğu zaman bana bir kase çorba getiren sarı saçlı
küçük kızla ilgili bir mektup yazdım. Bir haftalık program boyunca
öğrenciler, gerçek kimliklerini araştırdılar. Ve bizim onlar için
yazmış olduğumuz mektupları okuma şansını buldular.
Onun, uzakta olduğu haftada bende var olan ama yüzleşemediğim bir
şeyi farkettim.
O da; gerçekten onun beni sevmesini istiyorsam ben olmamdı. Bir
başkası gibi davranmama hiç gerek yoktu. Olabileceğim en mükemmel
şekilde kendim olmalıydım. Başkasına çok bir şey ifade etmeyebilirdi
ama ben hayatımdaki en büyük değişimi yapıyordum.
İnziva programının bitip eve dönme vakitleri gelmişti. Onları
karşılamaya gelecek olan ailelerinin ve arkadaşlarının erken
gelmeleri istenmişti. Sonra hepimiz büyük bir odaya alındık. Loş bir
odaydı. Sadece odanın ön kısmındaki ışıklar pırıl pırıl yanıyordu.
Öğrenciler, sanki yaz kampından dönermişçesine kirli yüzleriyle ve
neşe içinde içeriye girdiler. Kol kola girmişler ve o haftanın en
anlamlı şarkısı olarak seçtikleri şarkıyı söylüyorlardı. Kirli
yüzlerinin arasından, yeni bir sevgi ve kendine güven duygusu
yayıyorlardı.
Işıklar yakıldığında, çocuklar onları karşılamaya gelen ailelerinin
ve arkadaşlarının da orada onlarla neşelerini paylaştıklarını
gördüler.
Sonra öğrencilere geçen haftayla ilgili izlenimlerini anlatmaları
istendi. Önce nazlanarak kalktılar, "Güzeldi" "Hoştu" gibi şeyler
söylediler. Ama bir süre sonra gözlerinde gerçek yaşamın canlılığını
görmeye başladık. Hepsi yavaş yavaş geçirdikleri o ilahi haftanın
altında yatan önemli duyguları açıklamaya hatta bir süre sonra da
mikrofonu almak için adeta yarışmaya başladılar. Kızımın da
birşeyler söylemek için can attığını farkettim. Ne söyleyeceğini
merakla beklemeye başladım.
Kızımın kararlı bir şekilde mikrofona doğru yürüdüğünü
görebiliyordum. Sonunda çizginin önüne geldi. Önce "Çok güzel vakit
geçirdim ve kendimi tanıdım" dedi.
Sonra sürdürdü: "Söylemek isterim ki takdir etmemiz gerekirken
etmediğimiz kişi ya da şeyler vardır. Sadece şunu söyleyebilirim:
Tony, seni seviyorum!"
O anda dizlerimin bağı çözüldü. Onun böylesine candan ,böylesine
içten bir şey söyleyebileceğini hiç beklemiyordum. Etrafımdaki
insanlar hemen beni kucaklamaya başladılar. Onlar da bu sözlerdeki
derin anlamın farkındaydılar. Ergenlik çağındaki bir genç kız için,
bir salon dolusu insanın önünde açık açık "Seni seviyorum" demek çok
büyük bir cesaret isterdi. Ve bu mutluluğu ben yaşıyordum.
O zamandan sonra dostluğumuzun yüceliği arttı. Ve anladım ki üvey
baba olmanın vereceği hiçbir korku yoktu. Sadece kendime güvenmeli
ve bana yıllar önce bir kase içinde sunulan o çorbayı sevgiye
dönüştürmeyi bilmeliydim.
internet'ten çeviren: Doğugül
Kan
e-posta: gul_kan@hotmail.com
|