| Önsöz | Arama | Üyelik | Sohbet | Alış-Veriş | www.netyorum.com   
Ajanda
Seçtiklerimiz
Arşiv
Yazarlar
Yorumlar

Bölümler

Köşe Yazıları
Teknoloji
Sanat
Soru & Cevap
Dostluk & Sevgi
Eğlence
Geçmiş Zaman Olur ki

Konular

Sinema
Müzik
Kitap
Sözler
Oyunlar
Ürünler
Mekan
 
 
Reklam Fiyatları

İzleyici Mesajları

Elektronik posta :
bilgi@netyorum.com

 
 
Bu sayfayı arkadaşınıza göndermek için tıklayın.

 
 
Açılış sayfası yapmak için tıklayın.

Sık kullanılanlar listesine eklemek için tıklayın.

 

Eski Sayıları


PİŞMANLIK


Eğer Tanrı, bir an için
benim bir dolma kağıt bebek olduğumu unutup,
bana biraz daha ömür verse idi:

Büyük bir ihtimalle tüm düşündüklerimi söylemezdim;
ama tüm söylediklerimi düşünürdüm.

Eşyalara değerlerine göre değil de,
ne anlama geldiklerine göre değer verirdim.

Daha az uyur, daha çok rüya görürdüm.
Çünkü gözümüzü ne zaman bir dakika kapatsak
ışığı altmış saniye kaybederiz.

Başkaları geri dururken, ben yürürdüm.

Diğerleri uyurken, ben uyanık kalırdım.

Başkaları konuşurken, ben dinlerdim.

Güzel çikolatalı bir dondurmayı nasıl da seve seve yerdim.

Eğer Tanrı, bana biraz daha ömür verseydi:

Daha basit giyinirdim.

Kendimi güneşe atar,
sadece vücuduma değil,
ruhuma da güneş banyosu yaptırırdım.

Eğer bir yüreğim varsa,
nefretimi buz üstüne yazar ve
güneşin çıkmasını beklerdim.

Yıldızlar üzerinde Van Gogh ile resim yapardım,
bir Benedetti şiirini düşlerdim ve
bir Serrat şarkısı ile aya serenat yapardım.

Dikenlerin acısını hissetmek için
gülleri gözyaşlarımla sulardım,
taç yapraklarını kızılca öperdim.

Tanrım, biraz daha ömrüm olsaydı...

Tek günümü,
sevdiklerime onları ne kadar sevdiğimi söylemeden geçirmezdim.

Her kadını ve erkeği, benim favorim olduklarına inandırırdım.

Aşkın içinde aşkla yaşardım.

Erkeklere, yaşlandıkları zaman aşkı bırakmalarının ne kadar yanlış olduğunu gösterirdim.
Aksine aşık olmayı durdurduklarında yaşlanacaklarını gösterirdim.

Bir çocuğa kanatlar verirdim.
Ama uçmayı kendi başına öğrenmesi için onu rahat bırakırdım.

Yaşlılara ölümün yaşla degil,
unutmakla geldiğini öğretirdim.

İnsanlar, sizden ne çok şey öğrendim.

Gerçek mutluluğun,
zirveyi nasıl ölçtüğünüze bağlı olduğunu bilmeden,
herkesin dağın zirvesinde yaşamak istediğini öğrendim.

Yeni doğmuş bir bebeğin,
o minik elleri ile babasının parmağını sıktığında,
aslında babasını ebediyen kapana kıstırdığını öğrendim.

Ancak bir insanı yerden yukarı kaldırmak için yardım ettiğinde
birisine yukarıdan bakma hakkının olduğunu öğrendim.

Sizden bir sürü şey öğrendim.

Ama bu öğrendiklerimi bir bavul içinde saklasa idim,
hiç bir faydası olmayacaktı ve mutsuz ölecektim.

Johnny Welch

(Sayın Nihal Yavuzkan'a teşekkürler)

Not: Bu mektup geçen hafta netyorum.com'da yayınlanan Sayın Faruk Eczacıbaşı'nın ilettiği İngilizce "Johnny Welch'in mektubu" 'nun Türkçeleştirilmiş şeklidir.

24.11.2004 Önemli Not: Bu çeviri daha önce Gabriel Garcia Marquez imzası ile yayınlanmıştı. Ancak "alev" rumuzu ile bize yazan okurumuz bize bu öykünün Gabriel Garcia Marquez'a ait olmadığını, yazarının Meksikalı bir vantrilog olan Johnny Welch olduğunu aktardı. Bu nedenle yazarın ismini Johnny Welch olarak değiştirdik. Daha detaylı bilgi için http://www.museumofhoaxes.com/marquez.html adresine bakabilirsiniz.
 


Yorum Ekle Yorumları Listele
54. Sayı önceki yazı 54. Sayı sonraki yazı
Dostluk ve Sevgi Önceki Yazı Dostluk ve Sevgi Sonraki Yazı
Her hakkı saklıdır. All rights reserved. netyorum.com © 2000-2005 İstanbul-Türkiye