| Önsöz | Arama | Üyelik | Sohbet | Alış-Veriş | www.netyorum.com   
Ajanda
Seçtiklerimiz
Arşiv
Yazarlar
Yorumlar

Bölümler

Köşe Yazıları
Teknoloji
Sanat
Soru & Cevap
Dostluk & Sevgi
Eğlence
Geçmiş Zaman Olur ki

Konular

Sinema
Müzik
Kitap
Sözler
Oyunlar
Ürünler
Mekan
 
 
Reklam Fiyatları

İzleyici Mesajları

Elektronik posta :
bilgi@netyorum.com

 
 
Bu sayfayı arkadaşınıza göndermek için tıklayın.

 
 
Açılış sayfası yapmak için tıklayın.

Sık kullanılanlar listesine eklemek için tıklayın.

 

Eski Sayıları

"Yansımalar" 31.08.2000 Sinan Oymacı - netyorum.com / Sayı: 36

İçindekiler;

  • Konu: Kim Atıyor?
  • Konu: El Yazısı
  • Oyun: Heavy Metal F.A.K.K. 2
  • Film: High Fidelity - Sensiz Olmaz
  • Film: The Whole Nine Yards - Komşum Bir Katil
  • Kitap: Bir Nev-York Rüyası; "Bye-Bye" Türkçe - Oktay Sinanoğlu
  • Söz: Mevlana

 


KONU: KİM ATIYOR?

Pek çoğumuzun bildiği bir fıkra vardır. Buna göre;

Bir boks maçı için iki boksör ringe çıkmış. Boksörlerden birisi ilk raundda diğerini epeyce hırpalamış.

Ara verildiğinde hırpalanan boksörün antrenörü demiş ki; "Çok iyi gidiyorsun. Sana hiç zarar veremiyor. Devam et".

İkinci raunt başlamış, bizim boksör yine sürekli yumruk alıyor. Neyse, ara olmuş. Hemen köşesine gitmiş. Antrenör gelmiş; "Aslanım benim, çok iyi bir maç çıkarıyorsun. Tebrikler. Rakibinde hiç iş yok".

Üçüncü raundda gelen yumruk miktarı o kadar artmış ki, bizim boksör yenilmek üzere iken gong yardımına yetişmiş. Köşeye gittiğinde, antrenör diğer iki arada konuştuğu gibi; "Koçum benim, rakibini perişan ettin. Yakında zafer bizim" dediğinde, boksör antrenöre dönmüş ve "Hocam, etrafa bir bak, çaktırmadan birisi beni dövüyor" demiş.

Şimdi, buradan bir başka fıkraya geçelim.

Bizim futbol liginde transferler bitmiş, takımlar kadrolarını oluşturmuşlar ve maçlara başlamışlar. Tesadüf bu ya, takımlardan birisi Galatasaray. Takımlar sahaya çıkmadan önce soyunma odasında Galatasaray'ın rakibi takımın teknik direktörü oyuncularına konuşmaya başlamış. Elindeki gazete kupürlerini oyuncularına göstererek, Jardel'in ne kadar yavaş olduğunu, Galatasaray'ın sistemine uymadığını filan anlatarak, korkulacak bir şey olmadığını söylemiş.

Takımlar sahaya çıkmış, maç başlamış. Bir süre geçtikten sonra Jardel bir gol atmış, ardından bir tane daha. Bir sakatlık anında kalecinin yanına giden teknik direktör, kaleciye; "Bravo! Çok güzel oynuyorsun. Bu Jardel'den korkmaya gerek yok. Adam çok yavaş. Ayağına top geldiğinde öldürüyor." demiş.

Maç devam ederken, bir gol, bir gol daha, birinci devre bitmiş. Devre arasında soyunma odasında teknik direktör oyuncularına; "Arkadaşlar, bu işten anlayanlarla konuştum. Jardel'in yavaşlığı konusunda herkes hem fikir. Bu sisteme ayak uyduramıyor" demiş.

İkinci devre için sahaya çıkmışlar. Bir gol daha gelince, kaleci hakemden izin alarak teknik direktörün yanına gitmiş ve "Hocam, ben bu işi anlamadım. Bu golleri kim atıyor?"

30.8.2000 tarihli Milliyet gazetesi spor sayfasında Monaco'nun teknik direktörü Claude Puel'in Jardel için, "Kabiliyeti ve hareket alanı çok dar. Geçen sezon bize önerdiler, almadık" dediği yer alıyor.

Bakalım şampiyonlar ligi maçlarında ne olacak, Monacolu oyuncular, "Hocam, bu golleri kim atıyor?" diyecek mi?


KONU: EL YAZISI

Farkında mısınız, bilmiyorum. Ancak, bilgisayar kullanımı yaygınlaştıkça el yazısının kullanımında azalma ortaya çıkıyor. İnsanlar mektup yazacaklarsa, makale, bilimsel bir yazı, hatta minik notlar hemen geçiyorlar bilgisayarda klavyenin başına ve hemen yazmaya başlıyorlar. Doğru, yanlış o esnada önemli değil. Nasıl olsa "silme" tuşu mevcut. Hatalı bir şey oluştuğunda, yazıcıdan çıktıyı alana ya da elektronik ortamda gönderene kadar şansınız var. Yazıcıdan çıktı aldığınızda dahi iş sona ermemiş durumda. Yazıyı bir başka yere göndermediğiniz sürece her an geriye dönerek yeni fikirleri eklemek, beğenilmeyenleri çıkarmak olası.

Eskiden arkadaşlar arasında mektuplaşma yapılırdı. Kırtasiye satan dükkanlara gidilir, renkli, kokulu, desenli kağıtlar, zarflar alınır. Mektuplar yazıldıktan sonra, postalanırdı. Eğer bu tarz zarf ve kağıt bulunamazda, renkli kalemlerle desenler çizilirdi. Şimdi, bu tür mektuplar için internet üzerinden elektronik posta kullanılıyor. Gidilip, bir yerlerden ilginç şekiller, grafikler bulunup, kopyala, yapıştır yöntemleri ile mektuplar oluşturuluyor. Sanal bir dünyada, sanal duygu transferi. Ne emek var burada?

El yazısının yanına bir de hesap yapılmasını ekleyin. Birisi bir çarpım sorduğunda hemen hemen herkes etrafında bir hesap makinesi aramaya başlıyor.

Kullanmadığımız bu yetenekler zaman içerisinde ortadan kalkacak mı? Kalkmayacak ancak el yazısı giderek çirkinleşmeye başlayacak. Yazılanları, yazanlar bile okumakta ve anlamakta güçlük çekecekler.

Teknolojinin olanaklarından yararlanmak güzel olmasına güzel de, beraberinde getirdiği sorunları da göz ardı etmeden düşünmek ve davranmakta yarar var. Sanal dünyanın sanal duyguları içerisinde kaybolup, gitmeyelim.


OYUN: HEAVY METAL F.A.K.K. 2

Ritaul Entertainment'in geliştirdiği, Gathering of Developers "G.O.D." 'ın yayınladığı yeni bir oyun, "Heavy Metal F.A.K.K. 2". Bu oyun sayesinde, Tomb Raider'ın Lara Croft'una bir rakip geldi. Adı, Julie Strain.

Oynayanlar yaklaşık on, on beş saatte bitirdiklerini söylüyorlar ki, bu doğru. Biraz el yeteneğiniz var ise kolay oynanabilen bir oyun. Oyun bittikten sonra da tekrar oynanması için bir neden yok.

Ritual Entertainment, Quake III alt yapısını almış ve öyle bir değiştirmiş ki, grafikleri gördüğünüz zaman mükemmel bir oyun ile karşılaştığınızı düşünüyorsunuz. Özellikle dış mekanlar güzel tasarlanmış. 1024x768 ekran çözünürlüğünde iyi bir sistemde herhangi bir performans sorunu yaşanmıyor. Oyun içerisindeki bölüm yüklemeleri de uzun zaman almıyor.

Oyunun oynanabilirlik süresinin dışındaki bir sorunu da yazılımdaki hatalar. Özellikle oyundan çıkışta mavi ekrana düşerek sistemin kilitlenmesi çok sık oluyor. Gerçi bu ve buna benzer hataları yeni çıkardıkları 1.02 sürüm yama ile düzelttiler. Aklınızda olsun, eğer bu oyunu aldıysanız muhakkak yamasını internetten indirerek yükleyin.

Ses efektleri tek kelime ile olağanüstü. Silahların çıkardığı gürültü, yağmur, gök gürültüsü gibi doğal olayların efektleri gayet güzel entegre edilmiş.

Oyundaki düşmanların veya bilgisayar tarafından yönetilen varlıkların yapay zekaları iyi. Buna rağmen oyunun çabuk bitmesini engelleyemiyorlar.

Kısaca oyun, üçüncü şahıs gözünden oynanan güzel bir hareketli macera türü. İşin içine sürekli ilerleyerek karşınıza çıkanları yok etmek girmiyor. Bunun yanında değişik bulmacaları (kolay olsalar da) çözüyorsunuz.

Bir sonraki Heavy Metal oyununu sabırsızlıkla bekleyeceğiz.


FİLM: HIGH FIDELITY - SENSİZ OLMAZ

Stephen Frears'ın yönettiği "High Fidelity - Sensiz Olmaz" filminin başrollerinde John Cusack, Iben Hjejle, Todd Louiso, Jack Black, Lisa Bonet, Joan Cusack ve Tim Robbins yer alıyor. Film, Nick Hornby'nin kitabından D.V.DeVincentis tarafından beyaz perdeye uyarlanmış.

"Dangerous Liaisons", "The Grifters" ve "The Hi-Lo Country" filmleri Frears'ın anımsanabileceği filmler.

Oyunculara gelirsek, John Cusack, "Con Air", "Being John Malkovich", Black, "Enemy of The State", Louiso, "Jerry Maquire", Bonet, "Cosby Show", Joan Cusack, "In & Out", "Working Girl", "Runaway Bride", Robbins, "Dead Man Walking" ve "The Player" filmlerinden anımsanacaktır.

Chicago'da bir müzik mağazası işleten Cusack'ın aklında sürekli herşeyin ilk beş'i listesi yapmak vardır. Bunlardan bir tanesi de görüştüğü kız arkadaşlarından ayrıldığında ne kadar etkilendiğine dair yaptığı listedir. Müzik mağazasında Cusack'a, Louiso ve Black yardım eden iki arkadaş rolünde. Tüm kadro çok başarılı. Özellikle müzik evinde geçen diyaloglar çok iyi.

Film, bir erkeğin bir kız ile ilişkiye başlarken neler düşündüğünü, o ilişkinin bitmesinde neler yaşadığını, geniş bir zaman diliminde bizlere aktarıyor.

Bu sezonun en güzel filmlerinden. Muhakkak izleyin.


FİLM: THE WHOLE NINE YARDS - KOMŞUM BİR KATİL

Oyuncu olarak görmeye alıştığımız Jonathan Lynn'in yönettiği, "The Whole Nine Yards - Komşum Bir Katil", Mitchell Kapner tarafından yazılmış. Bruce Willis, Matthew Perry, Rosanna Arquette, Michael Clarke Duncan, Natasha Henstridge ve Amanda Peet başrollerde.

"The Sixth Sense" ve "Story of Us" Willis'in geçtiğimiz kısa dönemde izlediğimiz ve akıllarda kalan filmleri. Duncan'ı geçen sene En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Oscar ödülüne aday gösterildiği "The Green Mile" 'dan kolayca anımsayacaksınız. "Desperately Seeking Susan" Arquette'in, "The Species" Henstridge'in bilinen filmleri.

Perry, bir diş hekimidir ve Kanada'da Fransız asıllı eşi ve kayınvalidesi ile birlikte yaşamaktadır. Kayınpederinin borçları ve ölümü maddi sıkıntıya yol açmıştır. Bu esnada evlerinin yanına Willis taşınır. Willis, "The Tulip" lakaplı bir kiralık katildir ve bir mafya babasının yakalanmasına yol açacak itiraflarda bulunmuştur. Mafya babasının oğlu Willis'in peşinde olup, yerini bildirene ödül vaat etmiştir. Bunun öğrenen Perry'nin karısı, kocasının giderek, yeri bildirmesini ve ödülü almasını ister.

Bundan sonra komik olaylar birbirini izlemeye başlıyor. Herkes bir diğerine farklı oyunlar oynamaya çalışıyor.

İlginç bir komedi izlemek istiyorsanız, kaçırmayın. Aşk, sevgi, hırs, para, acımasızlık gibi duygular gayet güzel işlenmiş.


KİTAP: BİR NEV-YORK RÜYASI; "BYE-BYE TÜRKÇE"
- OKTAY SİNANOĞLU

Oktay Sinanoğlu, 1935, Bari-İtalya doğumlu, iki kez değişik ülkelerden Nobel Ödülüne aday gösterilmiş, kimya profesörü. 28 yaşında profesör olduğunda, "Yale Üniversitesinde bu ünvanı alan en genç kişi" konumundaydı. 

Sinanoğlu'nun Otopsi yayınevi tarafından pazar sunulan "Bir Nev-York Rüyası; "Bye-Bye" Türkçe" isimli çalışması bu hafta gündemimizde.

Kitap hakkında eğer elinize geçerse arka kapakta çeşitli yazarların ve yayınların övgülerini okuyacaksınız.

Sinanoğlu, "Bilim için en uygun dilin Türkçe olduğunu", "Türkçe ana dil, Yabancı dil ise yardımcı olmalı" diyerek, Türkçe'nin yaygın seviyede, düzgün kullanımından yana. Bu kitapta da farklı zamanlarda değişik yerlerde yayınlanan makalelerini ve söyleşilerini toplamış. Yabancı dil özentisinin ne kadar tehlikeli olduğunu, neler yapıldığında nasıl sonuçlar alınacağını örneklerle somut olarak bizlere aktarıyor. Sadece sorunların belirlendiği, soruların sorularak, yanıtların okuyuculara bırakıldığı bir kitap değil. Yapılması gerekenleri, çözüm önerilerini aktarıyor. 

Özellikle, "Bilgisayar Çağı, Uluslararası İletişim ve Türk Dili" başlıklı bölümde aktardıkları çok çarpıcı. İngilizce eğitim verilen yüksek öğretim kurumlarının neleri tahrip ettiğini aktarıyor. Herhalde burada yazılanlar bazılarının zihinlerinde soru işaretleri yaratacaktır ve neler yapabileceklerini düşüneceklerdir.

Kitabın başlığı sizi yanıltmasın. Son dönemde çok popüler olduğu gibi Türkçe'nin ne kadar yanlış kullanıldığını, değişik basın, yayın organlarındaki günümüz yükselen yazarlarını inceleyerek aktaran bir kitap değil.

Akıcı bir dille, rahat okunabilecek tarzda, bilimsel ancak günlük bilgilerimiz ışığında izlenebilecek bir kitap. Bir fırsat bulduğunuzda edinip, okuyun. 


SÖZ: MEVLANA

"Şefkat ve merhamette güneş gibi ol,
Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol,
Sehavet ve cömertlikte akarsu gibi ol,
Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol,
Tevazu ve merhamette toprak gibi ol,
Olduğun gibi görün, göründüğün gibi ol."

Hz. Mevlana'nın bu sözleri ne kadar güzel. Yaşamında bu öğütleri tutan kişilerin çoğalması ne kadar ileriye gideceğimizi belirleyecek.


M.Sinan Oymacı
TRIO Çözüm Evi Bilişim Hizmetleri A.Ş.
elektronik posta: sinanoym@triosh.com


Yorum Ekle Yorumları Listele
36. Sayı önceki yazı 36. Sayı sonraki yazı
Yazarın Önceki Yazısı Yazarın Sonraki Yazısı
Her hakkı saklıdır. All rights reserved. netyorum.com © 2000-2005 İstanbul-Türkiye