| Önsöz | Arama | Üyelik | Sohbet | Alış-Veriş | www.netyorum.com   
Ajanda
Seçtiklerimiz
Arşiv
Yazarlar
Yorumlar

Bölümler

Köşe Yazıları
Teknoloji
Sanat
Soru & Cevap
Dostluk & Sevgi
Eğlence
Geçmiş Zaman Olur ki

Konular

Sinema
Müzik
Kitap
Sözler
Oyunlar
Ürünler
Mekan
 
 
Reklam Fiyatları

İzleyici Mesajları

Elektronik posta :
bilgi@netyorum.com

 
 
Bu sayfayı arkadaşınıza göndermek için tıklayın.

 
 
Açılış sayfası yapmak için tıklayın.

Sık kullanılanlar listesine eklemek için tıklayın.

 

Eski Sayıları

"Yansımalar" 08.06.2000 Sinan Oymacı - netyorum.com / Sayı: 24

İçindekiler;

  • Hesap Kitap Var mı?
  • Zaman ve Teknoloji
  • Film: Besieged - Teslimiyet
  • Film: Bringing Out The Dead - Yaşamın Kıyısında
  • Film: City Of Angels - Melekler Şehri
  • Müzik: Ministry Of Sound - Trance Nation 3
  • Söz: Oscar Wilde

 


HESAP KİTAP VAR MI?

Bu kadar yatırım niçin yapılıyor? Ne yatırımı dediğinizi duyar gibiyim. Günlük yaşamımızın her anında karşılaşmakta olduğumuz internet erişimi reklamları. Bu yatırımın karşılığında ne gibi bir getiri bekliyor bu reklamları verenler çok merak ediyorum.

Eğer biraz hesap kitap yaparsanız harcanan paraların büyüklüğünü görebilirsiniz. Peki, buna karşılık ne elde ediliyor? Gelirler giderlerden fazla mı? Bence değil. Bunu görmemiz için zamanın ilerlemesini bekleyeceğiz. Çok uzak olmayan bir dönemde sorun yaşayanlar ortaya çıkacak.

Bankaların bu konudaki reklam giderlerini fazlasıyla çıkardığı muhakkak. Bir taşla en az iki kuş vuruyorlar. Hem internet erişimi satıyorlar, hem de bankalarının reklamını yapıyorlar. Bankacılık işlemlerinin ne kadar fazla kısmını internet ortamına alırlarsa, şubelere yaptıkları yatırımı azaltacaklarını düşünüyor olmalılar. İnternet ortamındaki işlemler için işlem bedeli de almadıklarına göre, bu konuda sağladıkları tasarruf o kadar yüksek ki, işlem bedelinden vazgeçebiliyorlar.

İnternet erişimi sağlayan veya içerik üreten yerlere bakarsak, burada kafama takılan bir iki konu var. Bu tür adreslere gittiğinizde sayfalara verilecek reklamların tarifelerini bulabiliyorsunuz. Bu rakamlara göre sayfadaki reklamları değerlendirdiğinizde aylık ne kadar bir gelir elde edebileceklerini görebilirsiniz. Bu reklamların ne kadarının barter (karşılıklı reklam değişimi) olduğunu bilmiyoruz henüz.

Demek ki, herkes geleceğe yatırım yapıyor. Herhalde bir bildikleri var ki, bu kadar parayı harcıyorlar. Ama bana sorarsanız bir kısmının sonu hüsranla bitecek. Yol yakınken göreceklerini umarım. Şu anda sanki herkes bir diğerinin nefesinin nereye kadar yeteceğini ölçmekle meşgul. Yarışın bitmesine daha çok var. Bunu görmek için çok bekleyecekler.


ZAMAN ve TEKNOLOJİ

Bilgisayarların son beş senede nereden gelip, nereye gittiğini görmek çok ilginç. 1995'in 18.Temmuz'unda yazdığım bir yazıda; "sabit disklerin 540 MB kapasiteden başladığını" belirtmişim. (Bu yazı için tıklayın).

Şu anda piyasaya baktığınızda alacağınız kişisel bilgisayarlarda verilen sabit disklerin en küçüğü 6 GB. Hatta bazen bunda bile zorlanıyorsunuz. Yaklaşık 10 kat bir kapasite artışına 5 sene içerisinde gelmişiz.

İşlemcilere baktığımızda durum daha da hızlı ilerlemiş. O dönemde Pentium işlemcileri daha yeni telaffuz etmeye başlamıştık. 486'lar havada uçuşuyordu. Şimdi Pentium III olmadı mı, dudak büküyorlar.

Hele grafik kartları! Biraz daha gayret etseler, bilgisayarın ana hafızasını geçecekler. Hatta geçtiler bile. Nvidia'nın yeni grafik işlemcisini kullanan evdeki son kullanıcıya hitap eden grafik kartlarının belleği 64 MB. Pek çok sistem biliyorum ki, ana hafıza dahi bu kadar değil.

Peki ne olacak? Bu ilerlemenin durması olası değil. Ancak, yazılım dünyası bu hıza ayak uyduramaz durumda. MMX işlem seti çıktığında müthiş bir gelişme olduğu söyleniyordu. O tarihten bu yana kaç tane yazılım geliştirildi bu seti destekleyen? Şimdi daha üst seviyede işlem seti çıkıyor. Henüz bir önceki set tam olarak desteklenmemiş durumda.

Bellek kapasitesi, sabit disk kapasitesi arttıkça, daha hızlı işlemciler üretildikçe, yazılımcıların (en azından belli bir bölümü) işi kolaylaşıyor. Optimizasyon yapmadan ürün ortaya çıkabiliyor. Nasıl olsa sistemler hızlı, eğer yavaş kalırsa, daha hızlı bir sistem almasını, bellek artırmasını söyleriz diyorlar. Bu ne kadar böyle devam edecek, bilinmez.


FİLM: BESIEGED - TESLİMİYET

"Teslim oluyorum". Bernardo Bertolucci'nin yönettiği "Besieged - Teslimiyet" filmini izlemeye başladıktan bir süre sonra aklınızdan geçebilecek ve yüksek sesle de söyleyebileceğiniz iki kelime. Başka izleyenlerde böyle düşünüyor olmalı ki, ilk yarının sonunda izleyiciler arasında dörtte bir kayıp vermiştik.

Başrollerde Thandi Newton ve David Thewlis yer alıyor.

Bertolucci'yi "Last Tango In Paris - Paris'te Son Tango", "Stealing Beauty" ve 1988 Oscarlarında En İyi Yönetmen ödülünü aldığı "The Last Emperor - Son İmparator" 'dan anımsayacağız.

Newton'u "Beloved" filminden, Thewlis'i "Naked" ve "Divorcing Jack" filmlerinden anımsayabilirsiniz.

Görüntü yönetmeni Fabio Cianchetti'yi de filmdeki kamera açıları, geçişler, çekim tekniği açısından unutmamakta yarar var. Özellikle bira köpüğünden, taşların üzerindeki yer temizlemede kullanılan sabunlu suyun köpüğüne geçiş çok iyi.

Kocası Afrikalı bir diktatör tarafından hapise atılınca tıp eğitimi almak için geldiği İtalya'da bir piyanistin yanında ev işlerine bakması karşılığı yaşamaya başlayan bir kadınla öykümüz başlıyor. Zengin bir akrabadan kalan evde yaşayan piyanistimiz kadına aşık olunca neler yapar, neler?

Film tam bir sanat filmi. Bu konuya ilgi duyanlar muhakkak izleyeceklerdir. Bertolucci'nin sinemaya kazandırdıklarını yadsıyamayız. Ancak, bazı eserlerinin herkese hitap etmediğini kabul etmek zorundayız. Doğrudan sinema sanatı ile ilgilenmiyorsanız, bir süre bekleyin. Çok kısa sürede sinema dışındaki ortamlarda gösterime gireceğini tahmin ediyorum.


FİLM: BRINGING OUT THE DEAD - YAŞAMIN KIYISINDA

"Bringing Out The Dead - Yaşamın Kıyısında", bir Martin Scorsese filmi. Başrollerde, Nicolas Cage, Patricia Arquette, John Goodman, Tom Sizemore ve Ving Rhames yer alıyor.

"Taxi Driver" ve "Goodfellas", Scorsese'i anımsayabileceğiniz iki film.

Filmi hemen hemen tek başına götüren Cage'i anımsayacağınız o kadar çok film var ki hepsini buraya sıralamıyorum. 1996 Oscarlarında En İyi Erkek Oyuncu ödülünü aldığı "Leaving Las Vegas" 'ı herhalde hepimiz anımsıyoruz. Ayrıca, "Snake Eyes", "Vampire's Kiss" ve "Con Air" 'da diğerleri. Bir kısmını da aşağıda yer alan "City of Angels" filminin tanıtımına ayırdım.

Arquette'i, "Stigmata" ve 1993 senesinde MTV ödüllerinde En İyi Öpüşme dalında Christian Slater ile birlikte aday olduğu "True Romance" 'den anımsayacaksınız. Goodman, "The Big Lebowski", Rhames, "Entrapment" ve Sizemore'da "The Relic" 'ten anımsanacaktır.

Karanlık çekimler, bir hastanenin acil servisi, insanların acıları, duyguları, sevaplar, günahlar gün ışığında. New York'ta bir ambulans ve acil yardım ekibinde çalışan kişinin yaşamından çok kısa bir kesit. Ancak ele aldığı zaman dilimi açısından kısa. Yoksa, yaşananlar o kadar fazla ki anlatmaya yer yetmez.

Bazı filmler vardır, seyretmesi çok zordur. Bu da onlardan bir tanesi. Eğer sağlık hizmetleri ile ilgileniyorsanız, insanların ölümle yaşam arasındaki sınırlarını görmeyi düşünüyorsanız, bu film izlenebilir. Ancak, televizyonda gösterime girene kadar bekleyebilirsiniz. Bir şey kaçırmayacağınızı söyleyebilirim. Nicolas Cage hayranları için söylenecek bir şey yok, onlar her koşulda bu filmi izleyecektir.


FİLM: CITY OF ANGELS - MELEKLER ŞEHRİ

İki gün artarda Nicolas Cage filmi. İlki sinemada, ikincisi tesadüfen televizyonda. Güzel bir tesadüf eseri, "City Of Angels - Melekler Şehri" n'i televizyonda izleyebildim ve gösterime girdiği tarihlerde (1998) niçin sinemada izlemediğimi kendime sordum.

Filmi, Brad Silberling yönetiyor. Başrollerde, Meg Ryan, Nicolas Cage ve Dennis Franz yer alıyor.

Cage'in filmlerinden bazıları, "8MM", "The Rock" ve "Face/Off". Diğerlerini yukarıdaki "Bringing Out The Dead" filminin tanıtımında bulabilirsiniz. Ryan'ı nasıl anımsayabiliriz? "Top Gun", "When Harry Met Sally", "French Kiss" ve "Sleepless in Seattle". Ayrıca, "You've Got Mail" 'i unutmak olası mı?

Bir hastanede operatör doktor olarak çalışan Ryan, yaptığı ameliyatlardan birisinin sonunda hastasını kaybedince psikolojik olarak rahatsızlık duymaya başlar. Bu arada haberci melek olarak dünyada dolaşan Cage, Ryan'a aşık olur ve onun bu sorununu gidermesi için yardımcı olmaya karar verir. Ancak, kendisi görünmemektedir. Karşısına tesadüfen çıkan bir başka haberci bunun nasıl gerçekleşebileceğini anlatır. Diğer dünyada neler olup bittiğini melekleri gündeme getiriyor.

Güzel bir romantik, dram. Yer yer komik sahnelerde olmasına rağmen duygusal bir aşk öyküsü aktarılıyor. Ya televizyonda seyredeceksiniz, ya da DVD veya VCD olarak. Zamanınıza yazık olmaz, keyifle izleyebilirsiniz.


MÜZİK: MINISTRY OF SOUND - TRANCE NATION 3

Londra'ya yolu düşenler bilir. "Ministry Of Sound" adında meşhur bir kulüp (haydi disko diyelim ama tam tanımlamayacak) mevcuttur. Girmek için çok uğraşmanız, bazı durumlarda (özellikle belirli dj'lerin günlerinde) günler öncesinden bilet almanız ve kuyruklarda beklemeniz gerekir. Bu kulüp sürekli olarak, o günlerde popüler olmuş şarkıları içeren albümleri hazırlayarak, pazara verir.

Bunlardan, son günlerde pazara çıkan; "Trance Nation 3" adını taşıyor. Ferry Corsten ve System F isimli iki DJ tarafından seçilen ve düzenlenen şarkılar bu albümde yer alıyor. İki CD veya kaset'ten oluşan albümün ilkinde yirmi ikincisinde ondokuz eser mevcut.

"ATB" 'den "Paul Van Dyk" 'e, "Sasha" 'dan "Moby" 'e son günlerin en popüler şarkıcı veya topluluklarını bir arada dinleyebiliyorsunuz.

Hani, bazen yolda yürürken yanınızdan bir araba geçer, pencereleri açık, içerden "çıstak çıstak" sesler gelir. Ses, civardaki herkesin ilgisini çekebilmek için sonuna kadar açılmıştır. Şimdi biraz yaklaştınız bu albümü anlayabilmek için. Yüksek sesli müzik dinleyip, yerinde durmadan sallanmak isteyenlere. Bu tür müzikten hoşlanıyorsanız, kaçırmayın. Haydi eller havaya, sallanmaya başla.

Bu arada yine aynı günlerde piyasaya verilen "Dance Nation 7" albümünü de göz ardı etmeyin.

Bakalım bunu kimler hatırlayacak? (van for eyt, fayf van, van tu). Ne günlerdi?


SÖZ: OSCAR WILDE

İrlandalı oyun yazarı Oscar Wilde (1854-1900) demiş ki; "Dünyada hakkınızda konuşulmasından daha kötü bir tek şey vardır, konuşulmaması".

Aslında iki ucu keskin bir bıçak. Acaba bazı durumlarda bu sözün aksinin geçerli olacağını düşünebilir miyiz? Galiba düşünemeyiz.


M.Sinan Oymacı
TRIO Çözüm Evi Bilişim Hizmetleri A.Ş.
elektronik posta: sinanoym@triosh.com


Yorum Ekle Yorumları Listele
24. Sayı önceki yazı 24. Sayı sonraki yazı
Yazarın Önceki Yazısı Yazarın Sonraki Yazısı
Her hakkı saklıdır. All rights reserved. netyorum.com © 2000-2005 İstanbul-Türkiye