25.05.2000 Barış Emek Ergin - netyorum.com / Sayı: 22
19. İSTANBUL FİLM FESTİVALİNİN
ARDINDAN İZLENİM PAYLAŞIMI
Merhaba,
Bu yıl festivalimizde 180 civarı film gösterildi. Bu tarihi buluşmanın
ölümsüz olmasını dilediğim festival süresince "hayata ara vererek" sadece 41
seans filme gidebildim.Bu filmlere dair gözlemleri paylaşmanın benim için
mutluluk olacağı düşüncesiyle bu yazıyı yollama kararı verdim. Beğeniniz halinde
dostlarınıza yollamanız ve belki bana da yanıtlar gelmesi hoş olacaktır.
19. İstanbul Film Festivali'nde izlediğim filmlerde çoğu yönetmeni
etkileyen konu milenyum kaygısıydı. Biraz da Hıristiyanlık etkileriyle dünyanın
2000 yılına girerken bitmediğini gören yönetmenler bu sene cinsellik ön planında
filmler yapmış gibi geldi. Tabii tartışmasız bir erkek egemen dünyada feminist
çizgilerle bakılmış ve "hep erkekler kötüdür" iması bir liberter erkek hareketi
gerekliliğini düşündürmedi değil.
"Agnes Browne" isimli beğendiğim bir gösterimde bu tema iyice öne çıkmıştı.
"Erkek zayıftır ve kadın erkeğe rağmen yaşama direnmektedir" mesajı öylesine
dantel gibi işlenmişti ki, etkilenmemek olası değildi.
Son 6 yıldır yoğun izlediğim, on yıldır ise izlediğim film festivalimizin
içeriği bu sene özenli seçilmişti. Ne bunaltan ne de zevkten kendini geçiren
filmler vardı. Ortalaması birbirine yakın ancak sıradanlıktan uzak ve kaliteli
bir sunum yapıldı bizlere.
Bunda pekte sevmediğim uzakdoğu filmlerinin azlığının etkisi var mı emin
değilim ama İstanbul Kültür Vakfına başta Eczacıbaşı ailesi olmak üzere Sn.
Hülya Uçansu ve ekibine şükranlarımı sunarım. Bir de Baytur ve Turkcell gibi
sponsorlara. Nedense İMKB bu sene yoktu ve "Mozart Türkiye'de" isimli şaheserde
de katkılarını görmesem üzülecektim.
Banka gruplarına ise anlam veremiyorum. Siz kaliteyle anılacaksınız ve böyle
bir etkinlikte katkınız olmayacak. Ben bir üretim yanlısı tüketici olarak
sponsor olan firmaların mallarını tüketiyorum ve tüketilmesini öneriyorum.
Bu sene festivalimiz boşuna olgunluk çağında diye yazmıyorum. Müthiş bir
konuya parmak atmışlar. İnsan Hakları konusuyla ses getirmeyi ve ülkenin
aydınlık yarınlarına katkı koymayı hedeflemişler. Ne iyi yapmış Sayın Eczacıbaşı
bir yaz sabahı Hülya hanımı arayarak CNN'de yer alan insan haklarına ilişkin
programı izleyelim ve birşeyler yapalım diyerek. Bu sayede "Varsayım Mahkumları"
isimli bir güzel yönetmen ve üzüntü verici hukuk yanlışını izleyebildik.
Bir Hollanda yapımı filmi izlerken, filmin yurtdışında yaşayan bir
yurtdaşımızca çekilmesi ve bu sorunların artık kendi aramızda tartışılmasının
ferahlığını yaşadık. Hiçbir ülke temiz değil detaylı bakılınca ama insan hakları
konusu ülkemize Avrupalıların ikiyüzlü bir bakışıdır. Biz aynada gördüğümüz
suretimizi beğenmesekte bu gemideyiz ve bu bizim iç sorunumuz. Gemiyi batırmadan
çözmek için iyi bir fırsat festival.
Cezayir, Arnavutluk ve Che üzerine filmler kötü birer video kopyasıydı ve
içerikleri de şekil gibi kötüydü.
Nefis bir Tacikistan filmi izledim, "Aydede". Yönetmen doruğunda bir mizah
anlayışıyla büyüledi. Türki cumhuriyetlerin gelenek ve yaşayışlarını bir kesit
olarakta olsa görmek ve benzerliklerden keyif almak hoştu. Biz yıllardır bu
ülkeleri önemsemedik oysa ne büyük bir olanak dilimizin konuşulması.
Kitano usta ironilerle ve takıntılarla dolu filmlerle gösterildi. Japon
filminin güzel örneklerindendi bu filmler.
Yunan sinemasından Angeopoulos'u "Leyleğin Geciken Adımı" 'nda izledim ve
beğenmedim. Kanımca tempo düşüktü, teknik zayıftı.
"Doğu Doğudur" isimli İngiliz züppeliğinin spesifik bir göstergesinde
Pakistanlı İngiliz vatandaşları sembol olarak seçilmiş ve aşağılanmakta idi. Ne
tuhaftır ki alkışlandı bu çirkin çalışma. Snob İngiliz sisteminin en iyi
özeleştirisi Ken Loach'tan gelmişti. Bu yılın yıldızı olan bu yönetmen izlediğim
3 filminde de müthiş çarpıcıydı. Geçen sene Tom Tywkler'den ne kadar
etkilendiysem bu senede Ken Loach filmlerinden sözler hatırımda hala "işsizsen
haftanın 7 günü başına taş yağar" veya "depresyon orta sınıfa özgüdür" gibi.
Yarışma filmlerinde ise adil bir seçim olmadığı görüşündeyim. Türk Jüri
sanırım Antalya'da "Salkım Hanım" 'a kayırma yaptıkları ve yabancı jüriyse Türk
misafirperverliğine yanıt olarak seçtiler "Mayıs Sıkıntısı" 'nı. Oysa ki Hint
filmi "Son Dans" ve Mısır filmi "Kent" daha iyiydi. "Obuanın Çağrısı" ise en az
"Mayıs Sıkıntısı" kadar haketmişti ödülü.
Kaçıranlar için gösterime girecek festival filmleri ise şöyle;
- Beşik Sallanacak, Tim Robbins
- Felicianın Yolculuğu, Atom Egoyan
- Köprüdeki Kız, Petrice Leconte (önerilir)
- Erkekler Ağlamaz, Kimberley Pierce
- Annem Hakkında Herşey, Pedro Aldomovar
- Yaşam Tutkusu, Gılıon Temple
- Hayvanlar melekler ve insanlar hakkında, Di Jiamo
Bu filmleri izleyebilmem için yavruma bakan anneanneme, film zevkini babam
gibi paylaşan sevgili dostum Temel ve hayat arkadaşım İpek'e teşekkürlerimi
sunarak, dilerim tüm yaşam festival tadında olur.
Barış Emek Ergin
İnşaat Mühendisi
e-posta: beergin@ttnet.net.tr
|