| Önsöz | Arama | Üyelik | Sohbet | Alış-Veriş | www.netyorum.com   
Ajanda
Seçtiklerimiz
Arşiv
Yazarlar
Yorumlar

Bölümler

Köşe Yazıları
Teknoloji
Sanat
Soru & Cevap
Dostluk & Sevgi
Eğlence
Geçmiş Zaman Olur ki

Konular

Sinema
Müzik
Kitap
Sözler
Oyunlar
Ürünler
Mekan
 
 
Reklam Fiyatları

İzleyici Mesajları

Elektronik posta :
bilgi@netyorum.com

 
 
Bu sayfayı arkadaşınıza göndermek için tıklayın.

 
 
Açılış sayfası yapmak için tıklayın.

Sık kullanılanlar listesine eklemek için tıklayın.

 

Eski Sayıları

17.01.2006 Prof. Dr. İbrahim Ortaş - netyorum.com / Sayı: 167

BİLİMSEL ETİK KURALLARININ GEREKLİLİĞİ - 1

Bilim yapan kişilerin en başında bilmesi gereken bilimin tarifi olan ‘doğada var olan olay ve olguların yasalarının altında yatan gerçekleri anlayıp anladığını başkalarının anlayabileceği dilde aktarması olarak adlandırabileceği gibi’, bilinmeyeni bilinir hale getirme, varolan ancak görülmeyeni görünür hale getirmek ve başkalarının dikkatini konu üzerine çekmek, deşifre etmek, yalan, yanlışı, sahtekârlık ve aldatmalarla savaşmak ve gerçeği yalın hali ile açıklama sanatıdır da denilebilir. Tabii bilim yapmak ve yaymak bir bilgi ve birikim gerektirdiği için her şeyden önce konu hakkında bir tarih bilincine varmış olmak gerekir. Genelde bilimsel çalışmalarda tarih bilinci ya literatür çalışması veya önceki çalışmalar adı altında yayınlanır. Özellikle de Yüksek Lisans ve Doktora tezlerinde buna önem verilir. Bu konuda üniversitelerimizde bilim tarihi dersleri okutulmadığı için öğrencilerin bilimsel bakış açısı oluşmamakta, hatta hocalarımızın büyük çoğunluğunun bilim tarihi ve bilim felsefesi konusunda yetersiz olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Üniversitelerde bilimsel araştırmanın nasıl yapılacağı ve verilerin nasıl değerlendirilip yorumlanacağı öğretilmediği için Yüksek Lisans ve Doktora öğrencileri bir önceki arkadaşlarının bilgilerine başvurarak, aynı modeli kopya etmektedirler, bezen de bu kopya kelimesi kelimesine tam olarak devam etmektedir. Konfüçyüs "Düşünmeden öğrenmek yararsız,öğrenmeden düşünmek tehlikeli."diyor.

Tez jürilerindeki hocalarımız tezleri dikkatlice okudukları zaman bir çok tezin daha önce yapılan tezlerin öncelikli olarak önceki çalışmaların olduğu gibi veya benzeri bir tezden alındığı gözlenecektir (deyim yerindeyse bilimsel geviş getirmektedirler). Yakın geçmişte bir üniversitemizde bir Yüksek Lisans öğrencisinin bir hocanın geçmişte hazırladığı tezinden ve başka bir bölümde tamamlanmış bir tezden blok halinde işine gelsin veya gelmesin gereksiz bilgileri dahi kopya yaptığının yine bir hoca tarafından belirlendiği ve ilgili kısımlar son anda tezden çıkarıldığını duyduk. Bazen de bilimsel makalelerde başkalarının bilgileri hatta bazıları başkalarının orijinal makalelerini biraz modifiye ederek kendi emekleri imiş gibi göstererek yayınlamaktadırlar. Hele yabancı bir dilde bir makale ve yayınsa olduğu gibi çevirip kendi bulgusu ve yaratısı imiş gibi yayınlamaktadırlar. Fakat sık sık duyarız gazete ve dergilerde bilmem hangi profesör bilimsel hırsızlık yapmıştır diye. Bilmem hangi hoca tezinin önemli kısmını şu şu tezlerden olduğu gibi kopya yaparak tamamlamıştır. Ülkemizin önde gelen ve bir dönem bu ülkenin bilim kuruluşlarının başında uzun süre bulunmuş olan bir büyüğümüzün yurtdışında yayınlanan bir kitabı çevirterek kendi yazdığı imiş gibi yayınladığı günlerce gazetelerde yazılmış idi. Kendi alanımızda dünyada ders notu olarak okutulan bir kitap hocalarımız tarafından önsözü dahi aynen çevrilerek kendi yazdığı imiş gibi basıldığı bir çok meslektaşımızın bilgisi dahilindedir.

Yine tabii bunlar çok ayyuka çıkıp şikayet konusu olanlardır. Bir de şikayet konusu olmayan nice bilimsel hırsızlıklar var. Başkalarının ürettiği projeleri bir şekilde elde edip materyal ve metot yaklaşımında değişiklikler yaparak proje verenlerin olduğu ve bu yetmiyormuş gibi bir de projelerinde hiç bir şey yapmadan yapmış gibi veri üretenler de yok değildir. Bulgularını beğenmeyip şöyle olmalıdır deyip kitabına uyduranların haddi hesabı yoktur. Kafadan rapor yazıp raporu süsleyerek göz boyayanları duydukça tüylerimiz ürperiyor. Üniversitelerde özellikle de Yüksek Lisans ve Doktora derslerinin bir kısmının özellikle de bazı hocalar tarafından işlenmediği sık sık öğrencilerin şikayet konusu olmaktadır. Adına açtırdığı ders bir kitabın bir bölümü bile olmayacak olan konu haftada dört saat olarak ilan edildiğini görünce içinizde dersin içeriği ve önemini sormak geliyor. Biraz derinlemesine işlediğinizde, dersi verenin konu ile yakından uzaktan bir ilgisinin olmadığı bırakın araştırma yapmayı en basit fakülte dergilerinde bile bir yayınının olmadığını göreceksiniz.

Projeden demirbaş almış gibi gösterip gerçekten almayıp yalan ve yanlış beyan verenlere ne demeli? Bir üniversitemiz adına yurt dışında doktora yapan sözüm ona bir araştırmacı yurtdışı dönüşü kadro alabilmek için kendi kafadarı bir arkadaşı ile yurtdışında ön denemede elde ettiği sonuçlarını yayınlatmaya çalıştıkları zaman yakalanır ve neyse ki kınama cezası ile cezalandırılırlar. Tabii bunlar benim duyduklarım veya tanık olduklarımdır. Eminim ki herkesin bildiği çok daha fazla vaka vardır.

Bütün bunlar duyuldukça halen şark zihniyetinin neresinde olduğumuzu derin derin düşündükten sonra ve Hüseyin Batumanın ‘Bilim ve Şarlatanlık’ kaynağının ne denli önemli olduğu bir kez daha anlaşılmaktadır. Etik olarak hiçbir yeri olmayan bu kişilerin gerçekten ruh halleri incelendiğinde kendileri ile barışık olmayan, halk deyişiyle açgözlü, bencil ve emek vermeden bir yerlere gelmek isteyen günün insanları oldukları anlaşılacaktır. Tabii millet olarak hafızamız zayıf olduğu için bu konudaki hafızamız da zayıf olup iki gün sonra unutulduğu için kimin neyi nereden aldığı unutuluyor. Bu tür teşebbüslerde bulunan kişiler de kurnaz oldukları için kısa sürede bunları unutturup yola devam ediyorlar. Tabii soru bu kişilerin bilime ve memlekete faydası ne diye sorulduğunda faydasından çok zararı var olduğu memleketin şimdi içinde bulunduğu durumun en iyi göstergesidir. Bunlar ki memleketin başına bela olanlardır.

Hiç bir şeye faydaları olmadığı gibi, ülkemizin uluslararası alandaki itibarını da zaman zaman zora soktukları bilinmektedir. Ayrıca bu tür sahtekarlıklarla elde ettikleri artı değerden dolayı başkalarını da bu yola teşvik etmektedirler. Bu tür kalpazanların cevabı bilimin tarifinde olduğu gibi yalanı, yanlışı sahtekarlığı teşhir etmekten geçmektedir. Yakın geçmişte yaşadığımız depremin öğrettiğinden de anlaşıldığı üzere artık onurlu bir yaşam için güzel için, topumun mutluluğu ve sağlığı için sahtekarlığa yalana köşe dönmeciliğe son vermek için bu ve benzeri kişilerin teşhir edilmesi gerekmektedir. Bu bağlamda bağımsız bir birim oluşturulmalı ve bilimsel anlamda sahtekarlık yapan veya yüz kızartıcı suç işleyenler bir şekilde teşhir edilmeli. Yapılan şikayetler en ince ayrıntısına kadar incelenmeli, mahkemelikse mahkeme sonucu beklenilerek ve gerçekten bu tür yüz kızartıcı suçu işleyenler her yıl bir bülten aracılığı ile kamuoyuna açıklanmalıdır. Böylece ülkemizde bilimin gelecekteki sağlıklı işlevi kısmen de olsa sağlanmış olacaktır. Bu şekilde diğer kurumlara da örnek teşkil ederek bir nebze olsun yalanın, yanlışın, rüşvetin ve kalpazanlığın frenlenmesine yardımcı olunabilir diye düşünüyorum.

Yazının Devamı İçin Tıklayın

Prof. Dr. İbrahim ORTAŞ
Çukurova Üniversitesi

e-posta: iortas@cu.edu.tr


netyorum.com: (Bu metnin elektronik, basılı veya görsel yayın organlarında tamamen veya kısmen yayınlanması yazarının yazılı iznine tabidir. Aksine davranılmaması önemle rica olunur. Alıntı yapılmadan bu sayfaya link verilmesi için herhangi bir izin gerekmemektedir.)


Yorum Ekle Yorumları Listele
167. Sayı önceki yazı 167. Sayı sonraki yazı
Yazarın Önceki Yazısı Yazarın Sonraki Yazısı
Her hakkı saklıdır. All rights reserved. netyorum.com © 2000-2006 İstanbul-Türkiye