| Önsöz | Arama | Üyelik | Sohbet | Alış-Veriş | www.netyorum.com   
Ajanda
Seçtiklerimiz
Arşiv
Yazarlar
Yorumlar

Bölümler

Köşe Yazıları
Teknoloji
Sanat
Soru & Cevap
Dostluk & Sevgi
Eğlence
Geçmiş Zaman Olur ki

Konular

Sinema
Müzik
Kitap
Sözler
Oyunlar
Ürünler
Mekan
 
 
Reklam Fiyatları

İzleyici Mesajları

Elektronik posta :
bilgi@netyorum.com

 
 
Bu sayfayı arkadaşınıza göndermek için tıklayın.

 
 
Açılış sayfası yapmak için tıklayın.

Sık kullanılanlar listesine eklemek için tıklayın.

 

Eski Sayıları

17.01.2006 Prof. Dr. İbrahim Ortaş - netyorum.com / Sayı: 167

BİLİM TARİHİ DERSİ

Uzun zamandır bir çok bilim insanının üniversitelerde Bilim Felsefesi ve Bilim Tarihinin işlenmesini istediği bilinmektedir. Geçen yıl Sağlık Bilimleri Enstitüsü tarafından düzenlenen Bilimsel Araştırma Yöntemleri üzerine bir günlük çalıştaya olan büyük ilgi de, bunun bir göstergesiydi. Gerçekten çok yayarlı bir çalıştaydı. Nedense, ülkemiz eğitimine yön verenler, nasıl ki liselerde bir zamanlar felsefe dersini müfredattan kaldırdılarsa, bu tür derslere pek sıcak bakmadılar. Tabii bu bir tercih sorunuydu ve bu tercihin karanlık sonuçları bugün hepimizin malumu.

Bilim Tarihi ve Bilim Felsefesi dersleri gelişmiş modern batı üniversitelerinin olmazsa olmazlarındandır ve her disiplinin zorunlu bir parçası sayılmaktadır. Türkiye’de ise, Adıvar ve Sayılı gibi Bilim Tarihine büyük katkı sunan önemli hocalarımız olmasına rağmen, Bilim Tarihi dersi, genellikle Felsefe Bölümleriyle ve konunun bilincinde olan kişilerin bazı iyi niyetli girişimleriyle sınırlı kalmıştır. Ancak çok sevindirici bir gelişme olarak Çukurova Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsünde de FBE-511 koduyla Bilim Tarihi Yüksek Lisans dersi (konunun uzmanı ve deneyimli hocamız Prof. Dr. İlter UZEL tarafından verilmek üzere) açılmıştır. Bu girişimlerinden dolayı hem Enstitü yöneticilerini, hem de hocamızı kutluyorum.

Bilim Felsefesi, Bilim Sosyolojisi, Bilim Psikolojisi, Bilim Tarihi, Bilimsel Araştırma Metotları ve İstatistik dersleri akademik bilincin gelişimi için temel taşlardandır. Gönül ister ki Üniversite Senatomuz Bilim Felsefesi dersini de tüm birimlerde zorunlu ders olarak belirlesin. Bu bağlamda yeni ders döneminde başta Araştırma Görevlileri olmak üzere, tüm Yüksek Lisans ve Doktora öğrencilerinin FBE-511 kodlu Bilim Tarihi Yüksek Lisans dersine kayıt yaptırmalarını; hocalarımızın da bunun için teşvikte bulunmalarını dilerim. Zamanım oldukça ben de dersleri izlemeye çalışacağım.

Bilim Tarihi Araştırıcıya Ne tür Katkıda Bulunabilir

Bilim tarihi, sadece geçmişten günümüze bilimin gelişim ve geçirdiği evreleri kavramamıza yardımcı olmayacak; aynı zamanda “tarihî bilgilerden yararlanarak bilimsel kuramların çeşitli dönemlerde doğuşu ve yayılışını, bilginlerin düşünce biçimlerini ve toplumsal kurumların gelişim sürecine etkilerini felsefe, din ve sanat gibi diğer düşünsel etkinliklerle karşılıklı ilişkilerini, teknik bilginin oluşumundaki yerini, bireylerin günlük yaşamlarındaki değerini ve önemini...” (Tekeli ve ark., 1999: XV) sorgulamamıza yardım edecektir.

Özgür düşünebilen ve farklı alanların dokusunu ve kültürel birikimini teneffüs etmiş toplumlar geleceğini daha iyi şekillendirmektedir. Bilim Tarihi; tarih öncesi insan aktiviteleri ve bilime olan katkılarından sonra çağımıza damgasını vuran olayların ağırlıklı olarak işlendiği Rönesans dönemini takiben Orta ve Batı Avrupa’da meydana gelen bilimsel gelişmeler ardışık olarak işleneceği için ilk çağlardan başlayarak günümüze kadarki gelişmelerin kısa bir analizi yoluyla olaya bütünsel bakış açısı kazandıracaktır. Rönesans sonrası meydana gelen bilimsel gelişmelerin toplumlarda yarattığı sosyal ve kültürel faktörler, yeniden bilimde yaratığı sıçramalar ve bunların sonuçlarının insanların yaşam tarzı ve siyasi görüşleri üzerindeki etkileri daha rahat anlaşılacaktır. Bilimsel yöntemlerin bilim dünyasında kabul edilmesi ve bunun ülkemizde gecikmeli ulaşmasının nedenleri belki geçmişte ne tür hataların yapıldığını ve geleceğe nasıl uzanmamız gerektiğini kavratacaktır. Bilim tarihi ve felsefesi toplumun dünya görüşüne katkısı ve bunların gelecek kuşaklara yansıması açısından büyük önem taşımaktadır.

Bilim tarihi bilinci kişilerin geçmişlerinden çok mevcut bilginin tarihi, hipotez, teori, metot, tahmin veya beklentilerinin kökenleri üzerinedir ki, bunlar bilimin daha iyi anlaşılmasını sağlamaktadır. Tabii ki bu iddiaların nasıl oluştuğunu öğrenmek ve bu bilgiler ile diğer bilimler arasındaki ilişkiler ve bunların sosyoekonomik yapıdaki yeri son derece önemlidir. Bu meyanda bir bilginin deyişiyle: “Nasıl anlarsın herhangi bir problem geçmişte nasıl su yüzüne çıktı, hangi evrelerden geçerek gelişti ve bu günkü konumu ne oldu”.

Bilim tarihi aynı zamanda bilgiye nasıl ulaşılacağını ve buluşların tarihini de sistematik süreç içerisinde işlemektedir. Bilgisayar fikrinin babası olarak bilinen Alan Turing, Cambridge Üniversitesinde öğrenci iken Matematikçi ve Felsefeci Bertrand Russell ve Whitahead’in Principial Matamatica ve diğer eserlerini okuyarak geliştiği bilinmektedir. Russell mantığı matematiğin sağlam temeli olarak düşünür. Bu arada hemen belirtelim ki Alan Turnig Almanların Kriptolarını olağan üstü bilgisi ile çözmüş ve kahraman olarak ilan edilmiştir.

CBT dergisinin 832 sayısında DNA çift sarmalını keşfeden James Watson ile Newsweek dergisinin yaptı mülakatı işlemiştir. Sizi genleri incelemeye iten neden neydi? Diye soruyor James Watson’nun cevabı “Schrödinger’in Yaşam Nedir adlı kitabını okuyordum. Yaşamın özünün genlerdeki bilgilerde kayıtlı olduğu yazılıydı. Bu molekülün genetik bilgi taşıyabileceğini ilk kez o zaman düşündüm” diyor. Bilgin kafasında olan bir sorunu okuduğu bir kaynaktan etkilenerek bugün dünyanın en büyük projesi olan genom projesini başlatmıştır. Amerikalı bilim adamları Afrika’da susuzluğu ve açlığı gidermede kullanılan bitkiden yararlanılarak Viaranin karnı tok tutan ve kilo aldırmayan hap yaptığı belirtilmektedir (Vatan, 5.01.2003).


Bilim Tarihinin Bilgi ve Bilim Felsefesiyle Desteklenmesi Gerekir

Bilim Tarihi bilimsel buluşların, bilimsel üretimin tarihidir. Elbette tek tek bilimsel buluşları tanımak önemlidir. Ama bilgi ve bilimin; bunu oluşturan düşünce ve gelişimlerin neler olduğunu bilmeden bunların kendi başlarına çok büyük bir anlamları yoktur.

Bilim tarihi bilimlerin geçmişten günümüze geçirdiği süreçleri ve bunların toplumsal yansımaya olan evrimlerini bilim felsefesi mantığıyla işlediğinde daha anlamlı olmaktadır. Aksi takdirde basit bir hükümdarlar tarihine (büyük filozoflar ve bilim adamları!) düşebilir. Bilim tarihi aynı zamanda felsefi bir bakış açısı kazandırması bakımından son derece yararlıdır. Tarih bir “bilinç”e hizmet etmiyorsa, pozitivizmin bir egemenlik aracına dönüşmesi gibi, kuru bir bilgi yığınına dönüşür. Maalesef ülkemiz üniversitelerinin en büyük eksiği bilim felsefesinin ve tarihinin her ikisinin de anlaşılamamasıdır. Bugün bir çok üniversiteli, bilimler tarihini bilmediği gibi kendi alanının tarihini de bilmemektedir. Aynı şekilde ne yaptığını ve nasıl yaptığını da bilememektedir.

Bütün dünyada bilim adamlığı en zor ulaşılan mesleklerden biri olurken bizde en kolay ulaşılan bir meslek olmuştur. Dünya ölçeğinde bilim adamı mutlaka bir felsefesi olan ve bir konuya parmak basmış olması etik açısından bir zorunluluktur. Bilim adamı adaylarının bilim felsefesi ve metot bilmesi zorunludur. Bizde halen tümevarım ve tümdengelimin ne olduğunu bilmeyen çok sayıda araştırıcı bulunmaktadır.

Bilim felsefesi aynı zamanda bir diyalektik düşünce (çelişki) bilinci sağlayacaktır. Diyalektik düşünce çelişik düşünceleri karşılaştıran ve bu karşılaştırmalar sonucunda bir doğruya varan düşünce sistemidir. Diyalektik düşünce, evrenin sürekli bir hareket ve değişim, içinde daima bir şeylerin yok olduğu sürekli bir yenileme ve gelişme süreci olduğunu kabul etmektir. Hareket temeli maddenin varoluş tarzı olup, sonuçta olmasa olmaz olan kural ve tek değişmeyen şey değişimdir. Millatan 500 önce yaşamış Akdenizli Herakleitos diyalektik bakış açısını meşhur örneği ile açıklamaktadır. Bunun “Aynı nehirde iki defa girip yıkanmak olanaksızdır’ diyerek tanımlamaktadır.

Batı üniversitelerinin bugün önemle üzerinde durdukları yeni eğitim programında uyguladıkları SOCRATES ve Erasmus programları bilişim dünyasının sunduğu bir ortamdır. Eğitim tarihinde Hollandalı hümanist Desiderius Erasmus, eğitim dilinin Latince olduğu dönemin Avrupa üniversitelerinde hümanizmi öğretmiştir. Çıplak ayaklı Sokrat gezerek görerek uygulamalı düşündürmeyi ve tartışmayı yaşamı boyunca Atina sokaklarında sürdürmüştür. Platon “geometri bilmeyen üniversite kapısından içeri giremez” diyerek akademik verilere dayalı çalışmaları, Aristoteles mantık ve uygarlığın gelişimi uğrundaki meşakatlı uğraşıları günümüz Avrupa’sında yeniden eğitimin gündemine taşınmaktadır. Bu yolla gençliğin farklı üniversitelerin birikiminden yaralanması arkadaşlık etmesi ve beyinsel zenginliklerinin artırılması istenmektedir. Her şeyden önemlisi de “yaşamı bütüncül olarak kavrama ve sorgulama gücü” kazandırılmaya uğraşılmaktadır.

Örneğin tıpkı bizim geçmişte yıl sonu sınavı gibi Fransa’da liselerde olgunluk sınavı yani “bakalorya” sınavları yapılmaktadır. Bu sınavlarda öğrencinin sentez ve analiz yeteneği araştırılmakta; böylece doğa-insan toplum ilişkileri kişinin kendi anlatım yeteneği ile irdelenmektedir (ilkokulu bitirdikten sonra girdiğim yatılı bölge okulları sınavında bütün Türkiye çapında yapılan klasik sınav ile muhakeme yeteneğimizin ölçülmek istendiğini yirmi küsur yıl sonra anlamış bulunuyorum). Fransa’da 2003 yılında yapılan olgunluk sınavında sorulan sorular gerçekten anlamlı. Bir iki soru:
İnsan kendi bilincine varmakla, kendine yabancılaşır mı?

Mutluluk, kişiye bağlı özel bir olgu mudur?

Tam bir özgürlük fikrinin bir anlamı var mı?

Güzelliğe niçin duyarlıyız?

Diyalog, gerçeğe varmanın yolu mudur?

Fransa’da lise sonda sorulan bu felsefi soruların cevabını belki bir çoğumuz cevaplamakta zorlanabiliriz. Bugün yıllardır sürdürülen “düşünce”ye düşmanlığın bir sonucu olarak; kısır bir döngü halinde başörtüsü, yıkıcı faaliyetler, güvenlik kaygıları bilimin-felsefenin yerine geçmiş-geçirilmiştir.

Bilim çağı olarak adlandırılan 21. yy. bilişim düzeyinin artışı insanlığın aydınlanmasına büyük katkı yapacağı muhakkaktır. Bu süreçte ulusumuzun elini çabuk tutup bilim ve teknoloji transferinde açığını kapatması konusunda yapılması gerekenlerden biri genç nüfusunu bilimsel bilgi ile donatmak zorunluluğudur. Bu teknolojiye ulaşılabilmesi de, bunun Irak’ta olduğu gibi “insanlığa ve yaşama” karşı kullanılmasının önüne geçilebilmesi de felsefi bir bilince, eleştirel bir düşünceye bağlıdır.

Bu anlamda üniversitelerde Bilim Tarihinin okutulması bir zorunluluktur. Ancak bunun öncelikle Bilgi ve Bilim Felsefesi; Bilgi ve Bilim Sosyolojisi ve yine Bilgi ve Bilim Psikolojileriyle esaslarının hazırlanması gerekir ki, Bilim Tarihi de hakkıyla kavranabilsin.

Bilim ve felsefenin ışığıyla aydınlanmış kafalar; bilim ve felsefenin ışığıyla aydınlanmış bir yaşam dileğiyle!

21 Eylül 2003

Prof. Dr. İbrahim ORTAŞ
Çukurova Üniversitesi

e-posta: iortas@cu.edu.tr


netyorum.com: (Bu metnin elektronik, basılı veya görsel yayın organlarında tamamen veya kısmen yayınlanması yazarının yazılı iznine tabidir. Aksine davranılmaması önemle rica olunur. Alıntı yapılmadan bu sayfaya link verilmesi için herhangi bir izin gerekmemektedir.)


Yorum Ekle Yorumları Listele
167. Sayı önceki yazı 167. Sayı sonraki yazı
Yazarın Önceki Yazısı Yazarın Sonraki Yazısı
Her hakkı saklıdır. All rights reserved. netyorum.com © 2000-2006 İstanbul-Türkiye