|
06.12.2005 Prof. Dr. İbrahim Ortaş - netyorum.com / Sayı: 165
NEDEN TÜRKİYE ÜNİVERSİTELERİ DÜNYADAKİ İLK 500 ARASINA GİREMİYOR
- 1
Sık sık dünyanın en iyi üniversitesi hangisi gibi sorular gündeme gelmektedir. Geçen
yıl Time dergisi dünyadaki en iyi 100 ve Çin'in Shanghai Jio Tong Üniversitesi her yıl
21 farklı kıstası kullanarak yaptığı dünyanın 500 üniversitesinin sıralamasında
herhangi bir Türk üniversitesinin bulunmaması üzerine üniversite içi ve dışındaki
bazı çevrelerce cılız bir tartışma başlamıştır. Dünyanın ilk 500’üne giren
Üniversitelerin değerlendirilmesinde 100 puan üzerinden aranan ölçütler sıralamasında
http://ed.sjtu.edu.cn/rank/2004/Methodology.htm
ülke olarak dünyada istenilen yerde olmadığımızın en açık ifadesidir. Daha çok
olay basın tarafından gündeme getirilmiş, ancak sorulan soru haklı, yerinde ama yapılan
tespitlerin doğal olarak akademik olmaması konunun akademisyenler arasında da işlenmesini
gündeme getirmiştir. Burada Türkiye üniversitelerinin eğitim kalitesi, üretkenliği
ve uluslar arası standartlardaki başarısı sorgulanmaktadır.
Asıl tartışması gereken üniversite rektörlükleri, TUBA; TÜBİTAK ve YÖK ise
sessiz. Bu konudaki tartışma maalesef bir iki üniversite yöneticisi yanında benim de
için de olduğum bazı üniversite
hocalarına gazetecilerin soruları üzerine, bazı dergiler birer sayfalık görüş
belirtmekten öteye geçemedi. ODTÜ Rektörü Prof. Dr. Ural Akbulut, bu sıralamayı
fazla abartmamak gerektiğini belirtiyor ve bunların uluslararası bağımsız bir kuruluş
tarafından yapılmadığını belirtti. Bazı Öğretim Üyeleri Derneklerinin yöneticileri
sorunun YÖK ile başladığını belirttiler. Boğaziçi Üniversitesi Rektör Yardımcısı
Prof. Dr. Cem Behar, gerçekçi bir yaklaşımla "Üniversite kurulmaz, üniversite
olunur" üniversitelerimizin halen gelenekselleşmediğini belirttiler.
Ölçüt Ne?
Soru şu; Söz konusu değerlendirme ölçütleri nelerdir? Bu ölçütler bütün bilim dünyası
tarafından benimsenen ölçütler midir? Örneğin fen bilimciler ile sosyal bilimciler
bu konuda aynı görüşte midir?
Söz konusu ölçütlerden bazıları şöyle sıralanabilir;
1. Eğitimin Niteliği (% 10). Mezunları arasında alınan madalya ve Nobel ödülü alıp
alınmadığına bakılıyor.
2. Öğretim kadrolarının niteliği (%20). Çalışanları arasında alınan madalya ve
Nobel ödülü alıp alınmadığına bakılıyor.
3. Üniversitede 21 araştırma kategorisinde üniversitede yüksek atıf (citation) alan
araştırmacı sayısına (%20) bakılıyor.
4. Üniversitenin büyüklüğüne kıyasla akademik başarısı (%10) göz önünde
bulunduruluyor.
5. Science ve Nature gibi dergilerde yayınlanan makale sayısı (%20)
6. Bilimsel atıf alan dergilerde yayınlanan makale sayısı, gibi ölçütler dikkate alınmaktadır.
Bilimin doğası gereği üniversiteler birer eğitim, araştırma ve hizmet birimi olarak
belirlenen ölçütlerle kurumların etkinliğinin belirlenmesi doğaldır. Her üniversitenin
kendi bulunduğu coğrafyadaki sorunlara çözüm üretmesi, ürettiklerini teknolojiye dönüştürmesi
ve bu konuda geleceğin yetişkin bireylerini yetiştirmesi konusundaki ağır yükümlülüğü
yerine getirilen bir başka üniversite
ile de doğal olarak yarış içinde olmaktadır. Her yarışta olduğu gibi, üniversiteler
arasındaki yarışın birincisi ve sonuncusu olacaktır. Buna kimsenin itirazı da
olamaz, olmamalıdır da. Hatta
herkes bu yarışta öne geçmek için daha fazla çaba içinde olmalıdır. Ancak
herkesin üzerinde anlaşabileceği ölçütler ile yarışa katılmak gerekir. Bu konuda
uluslar arası bir organizasyon olduğu kanısında da değilim. Dünyadaki bazı etkili
kuruluşlar ve üniversiteler, kendi belirlediği bazı ölçütlere göre üniversiteleri
değerlendirmektedir.
Uzun zamandır ülkemizde de bu tartışma yapılıyor, ancak tartışmayı bilimsel
temelde doğru yere oturtmak ve sonuç almak için önce teşhisin doğru yapılması
gerekir, sonra da çözüm önerilerinin geliştirilmesi gerekir. Bazı çevreler de bu işi
bir gurur sorunu haline getirmeye başladılar. Sorun yayınsa yayın sıralamasında dünyada
SCI dergileri sıralamasında 22. sırada olmamıza karşın neden ilk 500’de halen
yokuz denilebilir. Ancak unutulan gerçek şu bu yayınların kaçı pratik yaşama katı
sunacak teknolojiye dönüşüyor? Ne kadar patent aldık. Gelişmiş ülkelerin üniversiteleri
ile kıyaslandığında ülkemiz üniversiteleri bu yönden bir hayli geri durumda
bulunmaktadır.
Tabii aranan 6 kategori bazıları için sübjektif olabilir, örneğin Science ve
Nature’da makale yazmış olmak şart mı? gib. Veya anadili İngilizce olmayan bir
bilim insanının uluslar arası atıf alan
dergilerde istediği gibi sonuçlarını yorumlayarak ifade etmesi kolay değil. Nihayet dünya
sıralamasının ilk onu Amerikan ve İngiliz üniversiteleri almaktadır. Söz konusu ölçütler
çerçevesinde
yapılan değerlendirmede Harvard, Stanford, MIT, Oxford, Chambridge, Caltech, Sorbon gibi
Üniversiteleri girebilmektedir.
Ölçüt olarak öne sürülen Nobel veya benzeri ödüllerin alınması hangi politik ve
stratejik süreçlerden geçmekte. Nobel kimlere veriliyor? Üçüncü dünya ülkelerinden
yapılan patentler engelleniyor mu? Bu ve bunun gibi süreçlerle mücadele için ülkelerin
çok ciddi bilim politikalarının olması gerekir. Bir başka ifade ile bilim adamlarının
arkasında ülkelerinin siyasi, ekonomik belki askeri güçleri bulunmaktadır.
Sonra dünyada taranan bilimsel makalelerin büyük çoğunluğu İngilizce yayın yaptığı
için de ana dili İngilizce olan ülkeler doğal olarak yarışı bir adım önde başlatmışlardır.
Bunlar tartışılabilir.
Ancak bugün suyun başında oturan; ekonomisi, askeri gücü, güçlü bilimsel geçmişi
ve alt yapısı yanında dünyaca benimsenen dil sayesinde belirli batılı ülkelerin bu
alanda kendi kurallarını dünyaya empoze ettikleri de bir gerçek. Bu nedenledir ki dünyanın
doğusundaki bir çok ülke bu kategoriye girmemektedir. Ancak yine de bu bahanelerin
arkasına sığınmadan kendi durumumuzu iyi analiz edip, geçmişten ders alıp geleceğe
emin adımlarla ilerlememiz gerekir. Bunu da yapmak zorundayız.
Bir diğer soru da gelişmiş üniversiteler bu kategoriye nasıl girebiliyorlar?
Olay bir bütün ve ülkenin bilim ve teknolojiye verdiği öneme bağlı olarak geliştirdikleri
bilim politikasına bağlıdır. Olayın birkaç boyutu bulunmaktadır.
Önce kendimizi iyi tanımamız gerektiğine inanıyorum. Eğer kendi bilimsel geçmişimizin
tarihi sürecini doğru algılayabilirsek eminim hem olayı soğukkanlı değerlendiririz,
hem de geleceğe yönelik daha akılcı planlar ve politikalar üretebiliriz.
Batı ile kıyaslandığında ABD ve Avrupa'daki bin küsur yıllık üniversitelerin köklü
bir geçmişe sahip ancak Türkiye'de ise Darülfünun'la başlamış ve 1930’lı yıllardan
sonra ise yeni üniversiteler
kurularak ilk defa Anadolu’ya doğru genişletilmeye çalışılmıştır. Ülkemizde
sancılı geçen ve bir türlü oturmayan üniversite sistemi başlangıçta Almanya’dan
gelen hocaların etkisi ile bir taraftan
öğrenci, diğer taraftan bilim adamı yetiştirmeye başlamıştır. Bilindiği gibi üniversitelilik
bilinci bilim ve teknoloji yaratma bir gelenek ve ortamın yansıması ile oluşur. Ancak
peş peşe yaşanan darbe girişimlerinden en fazla nasibini alan üniversiteler gerçek
anlamda bir ortam oluşturamamışlardır. Ülkemizde YÖK yasasının Anayasadan önce
hazırlanmış olması bu konuda ne söylenmek istendiğinin en açık ifadesidir. Bu bakımdan
ülkemiz üniversitelerinde halen bu gelenek oluşmadı.
Üniversiteler, genç, fikir sahibi ve yüksek kapasiteli insanların bulunduğu
ortamlarda değişik fikirlerin ve bakış açılarının doğması aykırı bulunmuş ve
bir tür sindirme ile üniversiteler,
fikirlerin tartışıldığı yerler olmaktan çıkarılıp doğru kabul edilen fikirlerin
öğretildiği yerler olarak toplum nezdinde küçültülerek etkinliği düşürülmeye
çalışılmıştır.
Dünyadaki Yüksek Öğretimin İşleyiş Dinamizmi
En üst eğitim ve araştırma kurumu olarak üniversiteler, her türlü sorunların
(maddi ve manevi) en üst düzeyde incelenip irdelendiği, elde edilen bulguların yine
öğretim ve yayın yolu ile aktarıldığı
merkezler olarak evrensel ölçekte insanlığa hizmet vermektedirler. Eğitimin tek
yetkili kurumu olan üniversitelerin bilimsel ve teknik geliştirme merkezleri olmanın ötesinde
birer felsefi tartışma
ortamı olarak çevrelerini bilinçlendirme ve bu yönüyle bulunduğu bölgenin bilinç
ve kültür düzeyini yükseltme sorumlulukları bulunmaktadır. Üniversitelerin öncü gücü
olan bilim insanlarının görevi ise gözlemleyen, düşünen, araştıran, sorgulayan ve
kuram geliştirerek bilinmeyeni bilinir hale getirip bütün bunlardan faydalanarak yaşamı
kolaylaştırmak için gerekli yöntem ve teknikleri geliştirmektir. Üniversitelerin
tarihsel misyonuna bakıldığında; bulunduğu çağın önünü açması, sorunları doğru
tespit etmesi ve yaşamı kolaylaştırması için uygun modeller oluşturması ile anılırlar.
Bu yönüyle üniversiteler en üst düzeyde teknik imkânlarla donatılmış ve örgütlenmiş,
geleceğe yönelik planı ve projesi olan, vizyonu açık, maddi ve manevi sorunu olmayan
kurumlar olmak zorundadırlar.
Bütün dünya bilgi çağında yüksek öğretim modellerini dinamik bir yapı içerisinde
kendini yenileyerek Sokrates ve Erasmus programları ile çok kültürlü, verimli ve
etkin, üretim ilişkilerine dayalı,
öğrenci gereksinimlerini de dikkate alan önemli değişikliklere gitmektedir. Hiç hoşlanmamakla
birlikte sık sık kendimizi yabancılarla kıyaslamak zorunda kalıyoruz çünkü bugünkü
biricik dünyamızda kendilerini bulundukları konumdan daha ileriye taşıyabilmiş ve
tecrübesi olan batı üniversiteleridir. ve istesek de istememek de referans noktası
olarak kıyaslayarak dikkate almak zorunda kalıyoruz. Maalesef başka bir dünya olmadığı
için de kıyaslama gelişmiş batı üniversitelerine göre yapılmaktadır. Maalesef bir
çoğumuz bu bağlamda değişik ülke üniversitelerinde eğitim öğretim yanında
kongre ve toplantılarda gördüğümüz dinamizmi ülkemizde göremiyoruz. Bir çok batı
üniversitelerinde, idari, mali ve alt birimlerdeki yönetimsel özerkliklerinden aldıkları
güçle bilimsel anlamda eşdeğerleri ile ciddi yarış içerisine girmiş bulunurken
bizler bu yarıştan çok gerilerden takip etmekteyiz. Bütün büyük üniversiteler başta
Bilim Parkları olmak üzere kurdukları dinamik bilim merkezleri aracılığı ile hem
kendi maddi kaynaklarını oluşturmakta hem de bilimsel gelişmelerini
ilerletmektedirler. Üniversiteler bu anlamda değişik araştırma kuruluşları ve
sanayi sektörleri ile bilimsel bilgi üretmek üzere kolektif işbirlikleri içerisine
girebilmektedir.
Örgüt Kültürü ve Bilimsel Başarı
Tabii bu kurumların en önemli özellikleri ve sihirli değneği olarak iyi bilim adamlarını
bünyelerinde bulundurmalarıdır. Burada, yüksek rekabete dayalı öğretim ve
profesyonel idari kadroları ile
bütünleşerek verimlilik artışı sağlanmıştır. Laboratuvar düzeyinde iyi örgütlenmiş
birimler aşağıdan yukarıya doğru bilim hedeflerini iyi çizerek örgütlenebilmişlerdir.
Standardizasyondan kaçınarak her üniversitenin kendi dinamikleri içerisinde gelişmesine
olanak sağlamışlardır. Bütün dünyada üniversite çeşitliliği yerinde yönetime
geçerken, bizde geçen yüzyıldan kalma merkeziyetçi yapı ile üniversitelerin tek
elden aynı sistem ile yönetilmesi tercih edilmiştir. Üniversitelerin önünün açılması
ve yöresel zenginliklerinin dünyaya taşınması açısından standartlaşmış merkezi
yapıdan
kaçınılması gerekmektedir. Ülkemizde merkezi yönetim ile nitelikli ve gelişkin üniversitelerin
gelişmemiş üniversitelerin düzeyine çekilmesi hedeflenmiştir. Bu anlamda bölgesel
bazda da olsa
gelişmiş dünya ölçeğinde motivasyonu yüksek öğretim elemanlarını bünyesinde
bulunduran kurumların oluşması ülkenin sağlıklı kalkınmasına da katkıda
bulunacaktır.
2005 yılında yukarıda tarif edilen üniversite gerçeği ile ülkemiz üniversitelerinin
gerçeğinin birbirine pek de uymadığı görülmektedir. Bugün üniversiteler kendisine
yakışır şekilde etkin, sorun
çözen ve saygın bir kurum olma yerine, kendi kendisi ile uğraşan, maddi gücü
olmayan, öğretim üyelerinin bir kısmı ‘gözlerimi kaparım vazifemi yaparım’
veya ‘salla başını al maaşını’ anlayışında, kendisine biçilen alanın dışına
çıkamayan, felsefesi ve dünya görüşü daraltılmış bir konuma gelmişlerdir.
Planlı programlı ve öngörülü olmak dileğiyle.
Prof. Dr. İbrahim ORTAŞ
Çukurova Üniversitesi
e-posta: iortas@cu.edu.tr
netyorum.com: (Bu metnin elektronik, basılı veya görsel yayın
organlarında tamamen veya kısmen yayınlanması yazarının yazılı iznine tabidir.
Aksine davranılmaması önemle rica olunur. Alıntı yapılmadan bu sayfaya link
verilmesi için herhangi bir izin gerekmemektedir.) |
|