| Önsöz | Arama | Üyelik | Sohbet | Alış-Veriş | | www.netyorum.com |
|
06.12.2005 Prof. Dr. İbrahim Ortaş - netyorum.com / Sayı: 165ÜLKEMİZİN KAÇIRDIĞI EN BÜYÜK EĞİTİM PROJESİ KÖY ENSTİTÜLERİSon yıllarda 17 Nisan'da Köy Enstitülerinin kuruluş yıldönümünün kutlanması sevindirici. Cumhuriyetin bu ulvi projesinin amacı köyden gelen yetenekli çocukların tam donanımlı olarak yetiştikten sonra tekrar köylerine dönerek geride kalan ve okuma fırsatı veya olanağı bulmamışları eğiterek ülkenin okuryazar düzeyini yukarı taşımayı amaçlıyordu. Köy Enstitülerinin o günkü eğitim yöntemi gününün en ileri eğitim yönteminden daha donanımlıydı. Bu modelde teorik ve pratik eğitim birlikte alınıyordu. Yalnız temel dersler değil, yaşama dair bütün konular bir bütünlük içinde işleniyordu.
Bir taraftan güçlü bir tarih eğitimi yanında tarım, el işi ve güzel sanatlar ile
yurttaşlık bilinci ve ulusal bilinç kazanıyorlardı, diğer taraftan dünya
klasiklerini okuyarak, müzik dinleyerek, tiyatro yaparak dünya değerleri ile tanışıyorlardı.
Bu model şimdi bütün dünyada tartışılan yüksek öğretimde probleme dayalı öğretme
modeline çok benziyor. Ayrıca AB nin yüksek öğretimde başlattığı Leonardo Da
Vinci siteminin yıllar önce uygulandığı bir şeklidir. AMAÇ NEYDİ? Cumhuriyeti kuran genç kadro büyük çoğunluğu köylü olan ve aynı oranda okuma yazma bilmeyen toplumu kısa yoldan okuryazar yapmak istiyorlardı. Bu proje aynı zamanda ülkemizin çağdaşlaşma ve modernleşme projesi idi. Yine genç cumhuriyet kadrosu demokrasiyi altın tepside sunmuş ve yaşaması için altının doldurulması gerektiğinin farkındaydı. Onun için demokratik bir yapılanmanın zorunlu olduğunun farkındaydılar. Bunun başarılması için de çok yönlü yetişmiş, özgüveni gelişmiş, karşılaştığı sorunu çözebilen yetenekli ve zeki köy çocukları ile işe başladılar. Eğitim ve öğretim sorun çözmeye yönelikti. Özellikle Türkiye gibi halen köy kökenli ve tarıma dayalı yapılarda modelin önemi çok sonradan daha iyi anlaşılmıştır. Çünkü köy çocukları bu modelde hem eğitiliyor hem de geleceklerini hazırlıyorlardı. Küçücük çocuk köyünden geldiği gibi üretimin içerisinde, kendi okulunu kendisi yapıyor, koyun güdüyor, müzik yapıyor, klasik eserler okuyor. Kendisine koyun gütmesi söylenen çocuk artık sorumluluk almış olmakta ve kendi sorumluluğunu ve bilincini oluşturmak zorunda. İsmet İnönü Hasanoğlanda yol kenarında koyun güden çocukların azıklarında ekmek parçasının yanında klasikler görünce aradığını bulduğunu ve gelecekten umutlu olduğunu belirtir. Duvar ören, tarım yapan, marangozluk, demircilik yapan, aynı zamanda dünya
klasiklerini okuyan ve müzik yaparak ruhunu güzelleştiren mutlu insanları yetiştiriyordu.
Bilindiği gibi bu şekilde yetişen çocuklar kendilerine güveni olan, mutlu ve üretken
insanlardır. Ancak bugün özgüveni eksik, çok sayıda insanın mutlu olmadığı ve
kimseye güvenmediği bilinmektedir. Karşısındakine güvenmeyen kendisine de güvenemez.
Kendine ve karşısındakine güvenmeyen de demokrat olamaz (Erdal Ataberk). İşte
Cumhuriyetin genç kuşağı üreten, paylaşan ve dönüştüren demokrat insanlar yetiştirerek
ülkenin modernizasyonunu hedefliyorlardı. Bu, onların ülkenin geleceğine ilişkin
TEMEL FELSEFELERİ İDİ. Köy Enstitüleri aslında ülkemizden tam algılanmadan dünyada yankı bulmuştu. Şakir Ezacıbaşı NTV'de yanlanan Kültür ve Kimlik programında "1950'li yıllarda Londra'da toplanan Asyalı öğrenciler konseyi toplantısında konuşan UNESCO başkanının Türkiye'nin yani Tonguç hocanın Köy Enstitülerinin önemini vurgulayan bir konuşma yaptığını belirtiyor. Toplantıda UNESCO başkanının Birleşmiş Milletlerde Köy Enstitüleri ile ilgili bir çok belgenin ve dokümanın olduğunu ve örnek gösterildiğini vurgular. Tabii bu büyük projenin çıktıları olan eğitmenler gittikleri köylerde hemen işe sarılır, köylüleri eğitmeye başlar. Ülkenin her tarafına yayılan eğitmenler bir taraftan okuma yazma öğretir, diğer taraftan doğrudan köylülerin üretim artışına yönelik pratik işlere girişirler. Kısa sürede bu eğitmenlerin gittiği köylerde sosyal faaliyet artar. Köylerde tiyatro bile kurulur, köy kahvelerinde okuma odaları açılır. Bugün ülkemizin köy kökenli okumuş kişilerinin genelde bu tür eğitmenlerin bulunduğu ortamdan geldiğini göreceksiniz. Bu konuda araştırma yapmış bir okurumdan aldığım bir e-posta iletisinde "Köy Enstitüleri açıldığında zamanın Amerikan hükümetinin hazırladığı istihbarat raporunda "Dikkatli olun Türkler büyük bir eğitim atılımıyla geliyor" denilmektedir. Ancak Köy Enstitülerinin kapanması ülkemizin bağımsızlık politikasının kırılma noktası ve miladı olarak görülebilir. Bu tarihten sonra eğitimin dokusu ve felsefesi değişmiş, köylere kültürel ağırlıklı eğitim yerini ezberci eğitime bırakmıştır. Cumhuriyetin temel hedefi olan köylüyü aydın çiftçi durumuna getirmek yerine sahipsiz, kendi sorunlarını devlete iletemeyecek kadar yalnız ve aciz bırakılmış, çaresiz durumda görmek hepimizi rahatsız etmektedir. 14 Nisan 2005 Perşembe günü Prof. Dr. Emre Kongar'ın Çukurova Üniversitesi Atatürkçü
Düşünce Kolunun davetlisi olarak 3 saati aşkın süren mükemmel konferansını
dinleyince olayın ne denli önemli olduğunu anladım. Sayın Kongar'ın konferansında
insanlık tarihinin geçirdiği tarım, sanayi ve bilişim devrimlerinin yanında dünyadaki
gelişmelere ve soğuk savaşın ülkemiz üzerindeki etkilerini dinleyince bir kez daha Köy
Enstitülerinin niçin kapatıldığını daha iyi anladım. Köy Enstitüleri temel esperisi, bu eğitim modeli kişinin kendi farkına varılabilirliğini
kazandırıyordu. Anlıyor, düşünüyor, sorguluyor ve üretiyor. Yaptığı işin verdiği
mutluluk ile yaşamına anlam katabiliyordu. Maalesef ülkemizin o gün bu kazanımı
koruyamadı. Çünkü o dönemde toplumun eğitim düzeyi, demokrasiyi sindirme bilinci,
batının baskısı sonucu bu proje ortadan kaldırıldı. Bugün bizler Köy Enstitülerini
okuyunca hayıflanıyoruz ancak yakalanan fırsatların değerlendirilmemesi kaçan trene
benziyor. Toplum olarak o dönemde neye sahip olduğumuzun farkında değildik. Bugün de
farkında olduğumuz inancında değilim. Bir kez daha vurgulamak gerekse, bazı detaylar da yapılacak eleştiriler, böyle büyük bir projenin değerini düşürmediği gibi, o günden bugüne, bir daha aynı büyüklükte bir "düşünce" ve "planlamaya" rastlayadığımızı, üzülerek ifade etmek durumundayım. Ancak olumlu tarafından bakarsak, o günün zor koşullarında bunlar başarılabildiğine göre, bugün çok daha fazlasını neden başaramayalım, diye kendi kendime soruyorum. Köy Enstitüleri Projesinin günümüz koşullarına uyarlanmış probleme dayalı öğrenme
modalarını başta üniversitelerimiz olmak üzere denmeye ne dersiniz!
|
Her hakkı saklıdır. All rights reserved. netyorum.com © 2000-2005 İstanbul-Türkiye |