| Önsöz | Arama | Üyelik | Sohbet | Alış-Veriş | www.netyorum.com   
Ajanda
Seçtiklerimiz
Arşiv
Yazarlar
Yorumlar

Bölümler

Köşe Yazıları
Teknoloji
Sanat
Soru & Cevap
Dostluk & Sevgi
Eğlence
Geçmiş Zaman Olur ki

Konular

Sinema
Müzik
Kitap
Sözler
Oyunlar
Ürünler
Mekan
 
 
Reklam Fiyatları

İzleyici Mesajları

Elektronik posta :
bilgi@netyorum.com

 
 
Bu sayfayı arkadaşınıza göndermek için tıklayın.

 
 
Açılış sayfası yapmak için tıklayın.

Sık kullanılanlar listesine eklemek için tıklayın.

 

Eski Sayıları

06.12.2005 Prof. Dr. İbrahim Ortaş - netyorum.com / Sayı: 165

NASIL BİR ÜNİVERSİTE MEZUNU İSTİYORUZ

Bir tarafta çok sayıda ara elemana ihtiyaç duyulurken, diğer tarafta diplomalı çok sayıda üniversiteli işsiz. Bir tarafta üniversite kapısına yüklenen milyonlarca genç, diğer taraftan iş arayan diplomalı işçiler.

Bir tarafta Üniversite Seçme sınavı ile geleceğin yetişmiş insan kaynağı belirlenmeye çalışırken, diğer taraftan üniversitelerin dönem sonu olması nedeniyle mezuniyet törenleri yapılmaktadır. Bir taraftan gençliğin bir bütün olarak yaşamı ezberci eğitime dayalı sınava hazırlanırken; diğer taraftan ne aradığı ile yeterince donatılmamış, hedef ve vizyonu oluşturulamamış binlerce üniversite mezunu verilmektedir.

Her Şey Üniversite ye Endekslenmiş
Gerek lise, gerek üniversite mezunlarımızdan sınırlı sayıda kişi belirli bir barajı aşmakta, diğerleri ise ne yapacağını bilemez bir durumda işsizler ordusuna katılmaktadırlar. Eğitim sistemimiz kişiyi hayata hazırlamak yerine sınava kilitlediği için bugün içinde çıkılamaz bir durum ortaya çıkmıştır. Her yıl lise mezunlarının sayısının %4 artışla 500 binin üzerine çıkarken plansızlık nedeniyle üniversiteye girebilenlerin sayısı bu rakamın çok altında seyretmektedir. Pekâlâ, mezunların durumu nedir diye sorulduğunda ise, alınan cevap içler acısı. Kendisini iyi yetiştirmiş, iyi olanaklara sahip, yabancı dil bilen gençler, işsizlik nedeniyle kapağı yurt dışına atmaya çalışırken; diğerleri, içerde yine işsizliğe oynamaktadırlar. 26 Haziran 2005 tarihli Cumhuriyet gazetesinde ATO'nun mezunlara ilişkin raporuna dayanarak "Üniversite mezunları küskün" başlıklı bir haberde üniversitelerde mezun olan gençlerin içler acısı halini işlemektedir. Gençlikte işsizlikten kaynaklanan ciddi bir bunalım yaşadığı artık herkesin gözlemi haline gelmiştir. Resmi rakamlara göre üniversiteli işsizler oranı Türkiye ortalamasının 4 puan üzerinde bulunmaktadır.

Her yıl artan orandaki liselinin üniversite kapısına yönlendirmesi ve gerçekleşmeyen umutların gençler üzerinde yaratığı karamsar tablo ülkenin bir bütün olarak alternatifsiz bırakıldığının bir göstergesidir. Bugün üniversiteler üzerinde yapılan tartışmaların temlinde de bu olgunun bulunduğunu düşünüyorum. Başka hedefi ve planı olamayan, yaratıcılığını başka nerelerde değerlendiririm diyemeyen bir yapıya geldiğimiz görülüyor. Her yıl sınava giren öğrencilerin %45'inin daha önce sınavı kazanamayanlardan oluştuğuna bakınca gerçekten gençliğin çıkış kapısı olarak üniversiteyi gördüğü anlaşılmaktadır.

Gençliğin Önü Kapalı
Açıkçası dünyayı yeni tanımaya çalışan bu gençlerin bu duruma sürüklenmesi çok üzücü. En kötüsü de önlerini görecek bir umutlarının olmamasıdır.

Evet, biraz ciddi bir gözle bakıldığında ülkemizin geleceğe yönelik bir planı ve vizyonu olmadığı görülecektir. Kâğıt üstünde yazılanlar bir kenara, bugün yetiştirdiğimiz mezunlarımız bu ülkeyi yarına götürecek nitelikte değiller. GERÇİ YETİŞKİNLERİN DURUMU DA GENÇLERDEN FARKLI DEĞİL. Ziya Paşanın "ainesi iştir kişinin, lafa bakılmaz" mısrasında belirttiği üzere bugün sonuç bütün çıplaklığı ile ortada. Ezberci ve sınava yönelik yarışa hazırlanmış çocuklar; sonuçta bireyci, bencil, küçük çıkarları için her şeyi mübah gören bir anlayışla yetişmektedirler. Dünyaya ve ülke sorunlarına algılama, düşünce üretme ve yeri geldiğinde sorumluluk üstlenmek yerine; ben merkezli, pragmatist bir anlayış hâkim durumdadır. Çoğu mezunun daha önce sıkça belirttiği gibi, kendini ifade edemediği, dilekçe yazamadığı, çoğunun yabancı dil bilmediği, bir roman bile okumadığı, gazete takip etmediği, TV ekranlarında ise belgesel ve kültürel ağırlıklı program yerine çoğunlukla eğlence programlarına yöneldiği sıkça belirtilmektedir. Bu şekilde yetişen gençlik doğal olarak kendisine yabancılaşacak, zamanla suçluluk duygusuna kapılacak, bu da sosyal psikologların ifadesi ile uç marjinal ve saldırgan anlayışların eline düşecektir. YADA YETİŞKİNLER DÜNYASININ, YARATICILIKTAN ÇOK KORUYUCULUK ANLAYIŞININ HAKİM OLDUĞU KONVENSİYONEL DÜNYASINA KARIŞACAKTIR.

Tabii bunun yanında, kendini yetiştiren az da olsa iyiler de çıkıyor. Ancak benim gözlemim, genel iyi değil. Aralıklarla manevi değerlerin yeterince öğretilmediği gündeme getirilmektedir. Ancak bu şekilde eğitilen gençlerde de, benzer eğilim görülmektedir. Küreselleşe rüzgârının, yaşamın her alanında kişileri bireyselleştirdiği ve kendine yabancılaştırdığı sezilmektedir. Ülkenin, bir bütün olarak geleceğin yetişkin insan kaynağı için yeni modellere yönelmesi gerekir. Ülkemiz bu modellere uzak sayılmaz. ANCAK ŞİMDİLERDE, BUNU SAHİPLENEN DE PEK YOK.

Üniversite Eğitimi Öğrenciye Ne Kazandırmalıdır
Harward Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanlığı yapmış Henry Rossowsky (1994)'ün yazdığı "Bir Dekan Anılarını Yazıyor" (TÜBİTAK yayınları) adlı eserinde yüksek öğretime alınması gereken öğrenci ve öğretim üyesi niteliği yanında eğitimli mezun bir kişinin sahip olması gereken nitelikleri de belirtmektedir. Şöyle ki;

- Üniversite mezunu eğitimli kişi açık ve etkili düşünebilme ve yazabilmek becerisini kazanmış olmalı. Üniversite mezunu açık, net, inandırıcı ve etkili bir biçimde karşısındaki kişi ile iletişim kurabilmelidir. Yani çözümsel ve eleştirel düşünceye sahip olacak donanıma sahip olması gerekir.
- Üniversite mezunu eğitimli kişi üzerinde yaşadığı dünyayı, içinde bulunduğu toplumu ve kendisi hakkında bilgi edinebilmesi yönünde eleştirel bir anlayışa sahip olmalıdır. Eğitimli kişi başta temel bilimler; fiziki ve biyolojik bilimlerden, matematik ve deneme tekniklerinden, bazı önemli analiz yöntemlerinden haberli olmalıdır. Ayrıca tarih bilimleri ve felsefi bakış açısı ile modern toplumun oluşumu ve işleyişini inceleyebilecek kadar temel kavramlarla ve insanlığın ortak malı bilimsel, yazınsal ve sanatsal eserlerle; maddi ve manevi felsefi kavramları ile tanışıklığı olması gerekmektedir.
- Üniversite mezunu eğitimli bir kişi olarak farklı kültür ve değerlerin farkında olması gerekir. Günümüze kadar gelişen olayları tarih bilinci içinde, daha geniş bir dünyayı, ya da günümüzün biçimlenmesinde rol oynayan ve geleceği belirleyecek olan tarihsel etkileri hesaba katarak geleceğe yansıtım çizmeli.
- Üniversite mezunu kişi ahlak sorunları hakkında belirli bir anlayışı bulunması; ahlak ve maneviyat ile ilgili konularda düşünmüş olması beklenir. Belki de, eğitimli bir insanın en belirgin niteliği, ona ahlaki konularda bilinçli seçimler yapma olanağı veren "bilgiye dayalı kıyaslama" yeteneği kazanmış olmasıdır.
-Üniversite mezunu eğitimli kişinin kendi bilimsel çalışma disiplini alanında derinliğine bilgiye ulaşmış olması gerekir. Kendisine verilen bir problemin bütün yönlerini belirleyecek veriler, teoriler ve yöntemler üzerinde yeterli bir ustalık sergileyebilmeli; mantık silsilesi içinde kalmak koşulu ile her konu için geçerli kanıt, tartışma ve sentez ilkeleri geliştirebilmeleri ve kanıtların gerçek anlamda incelenip değerlendirilmesine dayanarak sonuca varabilme becerisine sahip olması beklenir.

Nasıl bir Mezun İstiyoruz?
Üniversite mezununun diplomalı, doğanın kurallarını çok iyi kavramış, diyalektik düşünen, tarihi bilinci olan, çevre bilinci sorumluluğu ile eğitilmiş olması gerekmektedir. Çevre bilinci gelişmiş, sevecen, hayatın renkliliklerini yaşayacak ve çevresine yaşatacak bir eğitim için;
1. Kendi konusunun tarih bilincini kavramış olmak
2. Mesleğinin gereği olan dersleri iyi öğrenmiş olmak, uzmanı olduğu alanın teorik temellerini özümsemiş ve alanın gerektirdiği becerileri kazanmış olmak,
3. İyi bir meslek ahlakına sahip olmak,
4. Proje yapabilme becerisini kazanmış olmak,
5. Ülke coğrafyasını ve doğal kaynaklarını iyi bilmek,
6. Problemleri tanıyabilme ve çözümleyebilme becerisine sahip olmak,
7. Analitik düşünebilme ve sorun çözebilme yeteneğinde olmak,
8. Öğrenme arzuları ve istekleri yüksek ve sürekli olmak,
9. En az bir yabancı dili biliyor olmak, o dili etkin bir şekilde okuma, yazma ve konuşma yetisine sahip olmak,
10. Bilgisayar kullanım özellikle de İnternet kullanım yeteneğine sahip olmak,
11. Bilgiye nasıl ulaşacağını öğrenmiş olmak,
12. İletişim kurabilme yeteneği yüksek olmak,
13. El becerisi ve teknikleri kazanmış olmak,
14. Çevresi ile iyi ilişki kuracak niteliklere sahip olmak,
15. İyi yazabilen ve konuşma ve ikna yeteneği yüksek olmak,
16. Girişimci olmak, kendi kariyerini her ortamda rahatlıkla sergileyebilmek,
17. Karşılaştığı sorunları ve edindiği verileri analiz edebilmek, sorunları gerçekçi, mantıklı ve tutarlı bir şekilde irdeleyebilmek,
18. Bulunduğu coğrafyaya ve toplumsal koşullara uyum sağlamalı, toplumu tanıma ve analiz edebilme yeteneğinde olmak,
19. Yeni fikirlere açık, ileri görüşlü, bencilliği aşacak, kendi çıkarlarından çok uzun vadede coğrafyasının ve doğanın kurallarını koruyacak yetenekte olmak, 20. Evrensel kültür anlayışına sahip olmak.

Bu gibi konularda eğitilmiş, yüksek performanslı 'sağlam kafa sağlam vücutta bulunur' özdeyişine uygun olarak her coğrafyada çalışabilecek insanların yetiştirilmesi bir gerçekliktir.

Aslında bu niteliklerin bir kısmı ki kişinin kendi bilinci içinde öğrenme ve bilgiyi yayma sürecinin nüveleri olan kültür ve felsefe derslerini İlköğretim ve Lisede alması gerekir. Ancak günümüz lise eğitiminde genel felsefe ve kültür dersleri verilmemektedir. Liselerde yeterince alt yapısı oluşturulmamış çocuklar, üniversite kapılarına ezbere dayalı test sınavı sonucu geldikleri için gerçek anlamda iyi birer yetişmiş mezun olarak eğitilememektedirler. Şimdilik Milli Eğitime etki edemediğimize göre, Üniversitelerin bu konulara özellikle eğilmeleri gerekir.

Ne Yapılmalı?
Ciddi ciddi ülkemizin bir felsefe çerçevesinde, ülkemizi yarın nerde görmek istiyorsa ona uygun bir eğitim sistemi belirlemesi gerekir. Bunu ülkemiz 1920'li yıllarda belirlemişti. Konu çok ciddi, 1920'li yıllarda, dönemin koşullarına göre, ileri nitelikli programlar, günümüz için yepyeni projelerle sürdürülemezse; sisteme, bir topluma yeni çocukların girişi gibi yeni projeler getirilemezse; sürekli yenilenme, sürekli devrimlerden vazgeçilirse, bir sonraki yılın aynı noktada kalsa bile, bir önceki yıldan daha geriye düşmüş olacağı kesindir. Yani aynı noktada dursak bile, bir yıl sonra bir yaş daha yaşlanmış oluruz. Bizse, geleceği kazanmalıyız.

Bu denli genç nüfusu olan bir ülke olarak bir an önce planlı eğitim sistemine geçilmesi gerekir. Eğitimin mutlaka 11 yıla çıkarılması orta öğretimden sonra öğrenci yeteneğine göre alana yönlendirilmelidir. Bütün gelişmiş ülkelerde olduğu gibi öğrencilerin %70 meslek liselerine geriye kalanı üniversiteye hazırlamak için liselere yönlendirmemiz gerekir. Meslek lisesi çıkışlılar kendi alanlarında üniversiteye de gidebilmeli ve ileri meslek eğitimi alabilmelidirler. Üniversite eğitimi ise araştırma ağırlıklı olmalıdır. Bugünden 20 yıl sonrası her yönü ile planlamalıyız. Üniversite açılacaksa ona göre ülkenin ihtiyacına göre bilim teknik araştırma yanında yetişmiş elaman yetiştirecek öğretim üyesi kadroları yetiştirilmelidir.

Planlı programlı ve öngörülü olmak dileği ile

Prof. Dr. İbrahim ORTAŞ
Çukurova Üniversitesi

e-posta: iortas@cu.edu.tr


netyorum.com: (Bu metnin elektronik, basılı veya görsel yayın organlarında tamamen veya kısmen yayınlanması yazarının yazılı iznine tabidir. Aksine davranılmaması önemle rica olunur. Alıntı yapılmadan bu sayfaya link verilmesi için herhangi bir izin gerekmemektedir.)


Yorum Ekle Yorumları Listele
165. Sayı önceki yazı 165. Sayı sonraki yazı
Yazarın Önceki Yazısı Yazarın Sonraki Yazısı
Her hakkı saklıdır. All rights reserved. netyorum.com © 2000-2005 İstanbul-Türkiye