|
24.11.2005 Tülay Çellek - netyorum.com / Sayı: 164
KÜRATÖR, ORGANİZATÖR, SERGİ KOMSERİ VE ASPİRİN
Resim – İş Bölümünde okurken bir akademisyen, “Tuval
çakacaksın, bezi gereceksin, resim yapacaksın, sergileyeceksin, pazarlayacaksın…
Bunların hepsini sen yapmak zorundasın. Bu durumda resim yapmaya ayıracağın zaman
ciddi bir şekilde azalıyor. Halbuki bizim işimiz salt resim yapmak olmalı” derdi
durmadan. İlave ederdi, “yurt dışında böyledir. Sen resmini yaparsın sadece.”
Almanya’da okuduğu için oradan örnek verirdi. Tabii tuval satılıyor ama geçimini
sanattan sağlayanlara, özellikle işin başında olanlara oldukça pahalı geliyor
sanatın malzemeleri. Bu durumda aspirin gibi her derde deva olmak üzere tüm işlerinizi
siz yapmak durumunda kalıyorsunuz.
Birkaç yıl önce bir panele gitmiştim. Konu başlığı “Eleştiri”ydi sanırım.
Konu farklı olmasına karşın aynı soruna değinilmişti. Panelin sonunda ABD de Grafik
Tasarım eğitimi alan genç de aynı şeylerden bahsetmişti. “Yapıtın tanıtımı,
eleştirisi bile burada sana düşerken yurt dışında bunlar profesyoneller tarafından
yapılıyor, siz bölük pörçük olmadan çalışıyor, üretiyorsunuz.” Demişti.
Eskiye göre başta sinema olmak üzere sanatın diğer alanlarında da eleştirmen
sayısı çoğaldı ve küratörler de…
Bir de diğer yüzü var olayın. Bu anlamda bazen iyiler - yetenekliler kenarda,
pazarlamayı - pazarlatmayı bilenler ise piyasayı kaplamış olabiliyorlar. Çağ adeta
iyiyi, güzeli yapma çağı değil, satma – tanıtma - reklam çağı oldu çıktı.
Resimde, görsel alanda olduğu gibi müzik alanında da uç noktalara dayandı bunlar…
İçi boş şeyler, biçimi boşça sunulmaya ve sürekli tüketimin değişim
çılgınlığına bulaştı baştan sona kadar her şey. Adı da değişti durdu.
Müzikte; Pop müzik, Türk hafif müziği vs. olarak.
Bir organizatör gerekli. Olayları organize edecek, bir yerlere taşıyacak. Küratör de
gerekli, sanatçının zamanının çalınmasını engelleyip yaratılarını sergileme
girişimlerinde bulunacak. Gerekirse fikir ve önerileriyle sergilemede katkısı olacak.
Ama bunun boyutu tartışılmalı günümüz Türkiye ve dünyasında. 5-6 yıl önce bir
sergilemede bir gence, “çalışmasını neden böyle sergilediğini” sorunca
aldığım yanıt beni oldukça rahatsız etmişti. “Küratör öyle istedi, benim
düşüncem değildi.” Demişti, çünkü. İşte sorun burada başlıyor.
Küratörlüğün krallığa dönüşmesinde. Küratör sanatçının üzerinden bir
etiket, bir gelir sağlıyor, bununla yetinmeyip bir hegemonya kuruyor. Doğru
başlangıç, yanlış yerde bitiyor ne yazık ki çoğu kez. Ayrıca yine bir topluluk
oluşacak ki iltifatcılık vs. yaparak küratöre iş kabul ettirebilsinler. Üstelik
küratörün her beğendiği iyi, beğenmediği de kalitesiz demek değildir. O zaman
dışarıda kalacaklar ne olacak? Bu arada galericiler, sanatın salt gelir getirmesine
baktığı sürece özellikle gençler nasıl yaratımlarını sergileyecek, sanat
severlere. İnsanlara nasıl ulaştıracaklar ve nasıl var olacaklar?
Küratör tabii ki olmalı. Ama kendilerini getirdikleri boyutta tartışılması
koşuluyla. Yönetimlerde de böyledir. Koltuk, etiket gibi geçici şeyler, insanlık
gibi kalıcı olması gereken şeyleri alıp götürür çoğu kez. O zaman sanat ya da
bilim nereye gidiyor diye bakmadan önce insanlık nereye gidiyor diye bakmalı
durmadan… Güç gösterilerinin yanında güzelliklerin de yaşandığı dünyamızda.
Tülay ÇELLEK , Ocak 2004, İSTANBUL
http://www.amatorceedebiyat.com/tulay/
tcellek@yildiz.edu.tr
netyorum.com: (Bu metnin elektronik, basılı veya görsel yayın
organlarında tamamen veya kısmen yayınlanması yazarının yazılı iznine tabidir.
Aksine davranılmaması önemle rica olunur. Alıntı yapılmadan bu sayfaya link
verilmesi için herhangi bir izin gerekmemektedir.) |
|