|
24.11.2005 Tülay Çellek - netyorum.com / Sayı: 164
ÇOCUKLA OKUMAK
Öğretmen öğrencilerine ödev vermiş. “Bu konuyu evde 10 kez
okuyacaksınız” demiş. Anne sormuş: “Oğlum ödevin var mı?” Yanıt, “var”.
“Yaptın mı?” “Yaptım.” “Öğretmenin istediği gibi mi yaptın?”
“Hayır.” “Neden?” “Çünkü ben 1 kere okudum, anladım. Salak değilim ki 10
kere okuyayım. Öğretmen 10 kere okumalarını aptal olan çocuklar için istemiştir.
Bu nedenle iki kez bile okumadım. Gerek de yok, okuduğumu anlıyorum.”
Öğretmen kesinlikle sınıfta, “çocuklar bu yazıyı akıllı olanlar 1 kere, aptal
olanlar 10 kere okusun,” dememiştir. Herkese eşit şekilde seslenerek, “10 kez
okuyun,” demiştir. Bu da ezber eğitim anlayışında bir yöntemdir. Çünkü
öğrenme; tekrar etme anlamını taşır. Nitekim geçmişte bir tarih, psikologların
öğrenme ile ilgili verdiği bir panele gitmiştim. Gerçekten öğrenmeyi, tekrar etme
olarak tanımlamışlardı. Ve yaratıcılıktan hiç bahsetmemişlerdi. Öğretmen
mutlaka, öğrencinin muhtemelen ilgi alanı dışında olan ve merak duygusunu
uyandırmayan bir konuyu müfredat gereği vermiştir. Yöntemin de bu olduğunu
bildiğinden sınıftaki herkese aslında aptal muamelesi yapmıştır. Bu çocuk, yazar
annesi sayesinde farklı yetiştirildiğinden, olayı böyle yorumlayarak doğru olan
şekilde gerçekleştirmiştir. Gerçekten öğrenme değince, hemen ilk üç sözcüğü
çağrıştırırım: yaratıcılık, merak, sorgulama.
Nitekim Sayın Tınaz TİTİZ’in altta adresini verdiğim yazısından aldığım bu
alıntı da, yaşananları doğrular şekildedir. “Devlet ise müfredatı bu sorunların
çözümleriyle şişiriyor ve sonunda bu kadar çözümün bellenmesi ancak ezberle
mümkün olabileceği için de "sormayan, sorgulamayan, sadece itaat eden ve
kendisine -her yönden- bakılmasını bekleyen" özel bir merinos türü
yetişiyor.”
http://www.tinaztitiz.com/yazi.php4?id=708
Eğitimde yaratıcı yöntemler yanında ilk sırayı alan, güven olmalı. Eğer siz
öğrenciye güvenmiyorsanız, o da size güvenmiyor ve başkalarına da. Uzun süre aynı
ortamda yaşayan ve birbirine güvenmeyen insanlar arası ilişki, iletişim ne kadar
sağlıklı olabilir? İşte bu sağlıksız ilişkide, ezber eğitim iyi gidiyor.
Düşünmeden yinele dur. Tabii bu, öğrencinin kendisini idare etmesine gerek
duyurmuyor. Dolayısıyla birey olduğunun bile ayırımında olmadan hocanın savurduğu
yöne doğru bakmaktan, başını başka yönlere döndürmeyi düşünemiyor bile.
Böylece hazırcılık hiç değişmeden devam edip gidiyor. Yatılı okulu sevmiyorum ama
bu yönden faydasını çok gördüm. Kararlarınızı kendiniz veriyorsunuz ve
sorunlarınızı kendiniz çözüyorsunuz. Yoksa ışığın düğmesine hep evdeki
büyükler basacak.
Hafta sonu anne babalara verilen seminerden çok etkilenip sabah serviste bir anneye
sordum. Çocuklarına kitap okuyor musun, diye. Vakti olduğunda masal anlattığını ama
hiç kitap okumadığını söyledi. Ama arkasından hemen ilave etti. “Oğlumun
dersleri çok iyi, hepsi pekiyi,” diye. Üniversite son sınıfa gelmiş, dersleri iyi
ama ders dışı kitap okumamış zeki ve yetenekli bir çok öğrencim var, okuyanların
yanında. Biz neden hala gelişmekte olan ülke konumundayız? Var olan zekilik ve yetenek
bir işe yaramayacaksa, geliştirilmeyecekse eğitim neden var? Londra’da sanat
müzelerinin yanında gezdiğim ve çok etkilendiğim Science Museum – Bilim Müzesinde
düşündüklerim bunlardı. Bizim çocukların bunlardan geri kalan tarafı yok, zeka ve
yeti açısından. Ama ülke neden geri? Eğitim siteminden… samimiyetsizlikten, eylemin
ve söylemin bir olmadığından… Güvenme konusunda kuşku duymamız, son derece
kuşkulu olmamızın yanında bilim söz konusuyken bu kuşkuya hiç kapılmayıp,
araştırma yapmamızdan. Sanat eğitiminde de, aynen hocanın tekrarı olmamızdan.
Hazırcılıktan. Yukarılarda olmaktan hoşlanmakta ama oraları dolduramamaktan…
Başkalarına ezilip, bizim de başkalarını ezmemizden. Bu örnekler çoğaltılabilir.
Tıpkı sayın Tınaz TİTİZ’ in C. Bilim Teknik dergisinde yazdığı "İş
dünyasını bir deklarasyona çağrı! " Başlıklı yazısında olduğu ve verdiği
internet sitesindeki diğer adreslerde yazdıkları gibi.
İAGSL de iken bir sanatçı velim “siz ve biz çocuklarımızı elimizden geldiğince
iyi yetiştirmeye - eğitmeye çalışıyoruz. Ama televizyonu açıp ‘kıl oldum abi’
şarkısıyla karşılaşınca verilen eğitim yere düşüyor adeta,” demişti.
Okumak, okuma yazmayı öğrenmek okulla birlikte başlamaz. Anne babayla birlikte okumak,
dinlemekle başlar. Çocukla birlikte okumak anlamları da başlatır bünyesinde,
yaşamında…
Bu sıralar yine, kendisinden ve yazılarından çok şey öğrendiğim ve de yıllardır
uygulamaya çalıştığım çağdaş eğitim yöntemlerini daha bir cesaretle yaşama
geçirmeme neden olan Sayın Tınaz TİTİZ ile söyleşi yapacağım. Ona
hazırlanıyorum harıl harıl. Rollo MAY’ın “Yaratma Cesareti” isimli kitabında
“cesaret” sözcüğüne takılmıştım aldığım andan beri… Evet bilmek, ama
uygulamak cesaret ister. Bu da çok zor değil. Riski göze almak gerekiyor. Yaşam zaten
bir risk değil mi? Var olmak; risklerle mücadeleyi öğrenmek değil mi? Var olmak;
karşı çıkmak adına yaratmak değil mi, bilimde ve sanatta… En önemlisi yaşamda…
Sevgiyle…
Tülay ÇELLEK ,Şubat 2005, İSTANBUL
http://www.amatorceedebiyat.com/tulay/
tcellek@yildiz.edu.tr
netyorum.com: (Bu metnin elektronik, basılı veya görsel yayın
organlarında tamamen veya kısmen yayınlanması yazarının yazılı iznine tabidir.
Aksine davranılmaması önemle rica olunur. Alıntı yapılmadan bu sayfaya link
verilmesi için herhangi bir izin gerekmemektedir.) |
|