| Önsöz | Arama | Üyelik | Sohbet | Alış-Veriş | | www.netyorum.com |
|
06.04.2005 Prof. Dr. İbrahim Ortaş - netyorum.com / Sayı: 162
Kendisini sorgulamayan hiçbir kişi veya sistem sağlıklı gelişmez. Yarının
gelişmiş ve çağdaş bir Türkiye'si için Milli Eğitim, YÖK ve Üniversiteler kendi
eğitim sistemlerini mutlaka masaya yatırarak sorgulamak zorundadırlar. Sorgulama
bir bütün olarak ele alınmalıdır. Ülkemizin gelişmişlik düzeyi, mezunlarının kültürel yapısı, sorun çözme yetisi, ve topluma hizmet sunma kapasitesi toplam olarak eğitim sistemimizin kalitesinin bir göstergesidir. Neresinden tutarsanız tutun, bugün ki eğitim sistemimiz baştan sona her yönü ile plansız programsız, ne aradığını bilmeyen bir yapıda. Bunun doğal sonucu olarak sistemin çıktısı olan mezunları da aynı şekilde plan ve program yapamamakta, toplumda öncü rol alamamakta ve kendi başlarına üretime katkı sunamamaktadırlar. Her yıl yüz binleri bulan mezunlarının büyük çoğunluğunun aldıkları ezberci eğitimin de bir yansıması olarak sağlıklı düşünme ve üretme yeteneklerini sergileyemedikleri görülmektedir. Bu nedenledir ki toplum nezdinde ki mesleki bilgisi ve sosyal profilleri çok düşük olmaktadır. Çukurova Üniversitesi Öğretim Üyeleri üniversite öğrencileri ile yaptıkları
bir araştırmada, gençlerin üniversitede olaylara bakış, sorun çözme yönünde
eğilimlerinin değişmediği ve neredeyse üniversiteye geldikleri değer yargıları
ile mezun olmaktadırlar. Bunun anlamı üniversitelerimiz ve eğitim sistemimiz
öğrencilere çağdaş bir eğitim ve üniversitelilik ortamı sunamamaktadır. Üniversite kelimesinin kökeni Latince'de "bağımsız tüzel kişiliğe sahip ve müşterek çıkarları olan kişiler topluluğu" anlamına gelen "üniversitat" kelimesine dayanmaktadır. Topluluğun müşterek çıkarları "bilgi"yi aramak-araştırmak; bulmak ve yaymak olarak özetlenebilir. Bugün bütün dünyada yüksek öğrenimin eğitim ve öğretimdeki temel amacı, salt bir öğretim kurumu değil, aynı zamanda hedefi, işlevi ve yükümlülüğü; bir ülkenin nitelikli yetişmiş insan gücünü sağlamak, insan gücünü yetiştiren bilim insanı veya öğretim üyesi yetiştirmek, evrensel ölçekte araştırma faaliyetleri ile bilgi üretmek, üretilen bilgiyi teknolojiye dönüştürmek ve topluma aktarabilmektir. Üniversite eğitimi veya yüksek öğretimin amacı kişiye bir mesleğin gerekli bilgilerini sağlamaktan önce ve onun ötesinde; bir bütün olarak kişiyi hayata hazırlamak ve geliştirmek için bulunduğu coğrafyadaki toplumu, dünyayı ve evreni tanıması-öğrenmesi olanağını sağlayan bir ortamdır. Ayrıca öğrencinin olay ve olguları analiz edebilmesi, yaşamsal amacına uygun
olarak kendisini kültürel olarak geliştirmesi, olaylara bakış açısını akıl
süzgecinden geçirerek olgunlaşmasını sağlamalıdır. Yüksek öğretim için
üniversite kapısına ayak basan kişi iyi ve başarılı bir mezun olmadan önce ve
mesleğin (zanaatının) inceliklerini öğrenmenin ötesinde, "iyi insan-iyi yurttaş,
akılı insan"; uygar ve kültürlü, bir birey; bilgi küpü olmaktan çok, bilginin
nerde olduğunu ve nasıl aramasını bilen, çok boyutlu düşünebilen ve
düşündüklerini açık, net, düzgün bir dille, inandırıcı bir biçimde yazan ve
anlatabilen bir kişi olmalıdır. Ayrıca mezun olan kişi, iletişim çağının gereği
olan olay ve olgular süreci içinde sosyal yaşamın (toplumun) oluşumunu ve
işleyişini kavrayabilecek kadar temel kavramlardan haberli olmalıdır. Eskilerin
ifadesi ile dünyadan haberdar olması için öğrencinin üniversite dersliklerinde
öğrendiği teorik bilginin ötesinde üniversite ortamını teneffüs ederek çeşitli
sosyal faaliyetlerde (konferans, seminer, panel, kurs, sergi, konser, tiyatro,
sinema v.b.) girmesi gerekir ki bu faaliyetlerin kişinin ileriki yaşamında dünya
görüşünün şekillenmesinde yaşamdan haz almasına kadar pek çok konuda yararlı
olmaktadır. Sınıf dışı bu faaliyetler insanı insan yapan nüvelerdir. Aslında
gelişen dünya ülkeleri bugünlerde Sokrates ve Erasmus programları ile gençlerini
dünyadan haberdar etmek için farklılıkları tanımasını sağlamaya
çalışmaktadırlar. Ezberci eğitim, bilgiyi günlük öğretir veya ezberletir, fakat onun ne işe yaradığını ve nasıl kullanılması gerektiğini öğretmez. Modern eğitim anlayışında bu metot artık çoktan rafa kalktı ve onun yerine bugünkü bilgi toplumunun ve iletişim çağının gereği olan bilginin her yerde ulaşılabilir olduğu bir dönemde, öğretmenin bildiklerini öğrencilere aktarması yerine öğrencinin öğrenmeye yönlendirilmesi, sorun çözmeyi kendi kendine öğrenmesi hedeflenmelidir. Burada temel espri öğrenmesi gereken öğrencinin kendisidir. Öğretmen yalnızca
yardımcı rehber, koordinatörüdür ve güdümleyici, ancak yine öğrenmeyi öğrencinin
kendisi becermelidir. Buradaki amaç artık öğrencinin bilgi depolamayı değil,
düşünmeyi öğrenmesidir. Düşünmeyi öğrenen kişi de, o düşünceyi nasıl ve nerede
kullanacağını yöntem olarak benimser. Böyle bir eğitim eleştirel ve yaratıcı bir
düşünce eğitimidir. Bu tür eğitim aktif öğrenme olarak tarif edilmektedir. Aktif
öğrenme aynı zamanda kolektif çalışmayı içerdiği için kişinin toplumsal
düşünmesini de sağlamaktadır. Üniversite eğitimi sorun çözebilen insan yetiştirmeyi hedeflemelidir. Mezun olan öğrencilerimizin büyük çoğunluğu karşılaştıkları sorunu çözmeyi bilmedikleri sık sık gündeme gelmektedir. Ayrıca eğitim sistemi analitik düşünmeyi sunmadığı ve sorun yanlış algılandığı için çözümü de başka yerde aranmaktadır. Ülke olarak sorunların doğru algılanması ve nasıl çözülebileceği konusunda zihinlerin zinde olması gerekir. Sorgulayıcı ve sorun çözücü interaktif yaklaşımlar sağlanması gerekir. Bu da interdispliner yaklaşımla sağlanabilir. Bu yaklaşım kişinin kendisini tanımasını ve çevresinde olup bitenlerin farkına varmasını ve eğiliminde değişimlerin yaratılmasını sağlar. Günümüz teknolojisinde aktif eğitim ve problem çözmeye dayalı eğitim yöntemleri veya bütünleşmiş eğitim sistemi klasik eğitime göre daha nitelikli insan gücü yetiştireceği beklenilmektedir. Probleme dayalı öğrenme sisteminde DÜŞÜNME, SORGULAMA, ARAŞTIRMA VE ÜRETİME geçiş bir bütünlük içinde işlenmektedir. Ayrıca aktif öğrenmede küçük gruplar halinde sorgulayarak öğrendiği için kişi yaşam boyu sorgulayıcı niteliğe sahip, yeni gelişen teknolojiye daha çabuk adapte olmaktadır. Ülkemizde bir iki üniversitede uygulanan bu modelin tüm üniversitelerde pilot olarak başlanması ve sonuçlarının kamuoyu ile paylaşılması gerekir. Belki bu model İlköğretime kadar yansıtılmalıdır. Çünkü sorunun temeli aşağıdan yani İlköğretimden gelmektedir. Klasik eğitimde eğitmene dayalı öğrenmede gündelik hayattan kopuk, pratik hayatın sorunlarının ötesinde ezbere dayalı karmaşık ve anlaşılmaz bilgi yerine, düşünsel bir uğraşı içinde pratik, insanların sorunlarının çözümüne yardımcı bir uğraş olarak kişiyi işin içine çekmek daha öğretici olacaktır. Bu bağlamda toplumsal sorunların çözümüne, doğa bilimlerinin de başarısını dikkate almalı ve bunların üzerine kurulmalıdır. Bütün dünyada yüksek öğretim de temel hedef "daha kaliteli" bir eğitim
vererek yarının iyi beyinlerini yetiştirmektir. Kaliteli eğitim bir yerde
kurumun doğrudan öğretim üyelerinin kalitesi öğrenci kalitesine yansımaktadır.
Doğal olarak sorun çözmeye dayalı eğitim sistemi beraberinde öğretim elamanı
kalitesi ve potansiyelini gündeme getirecektir. Çünkü aktif öğrenme yapacak
öğretim üyesinin isteklendirme güdüsünün ve bütünsel bakma kapasitesinin yüksek
olması gerekir. Bu bakımdan öğretim üyelerinin statüleri değişmek zorunda
kalacak. Araştırmacı, öğretici, hem araştırıcı hem de öğretici öğretim üyesi
yanında yalnızca yönetici öğretim üyesi kadrosunda öğretim üyesinin
oluşturulması gerekir. Bu konu ileride tartışılır. Gelecekte ülkede yetişkin ve çok yönlü düşünen ve üreten bireyler yetiştirmek
için mutlaka çok boyutlu olarak eğitilmeleri gerekir. Bunun için üniversite
öğretimi süresince birden çok programı aynı anda tamamlamaları gerekebilir.
Birden çok alan kişilerin analiz ve sentez yeteneğinin gelişmesine katkıda
bulunacaktır. Aslında insan beynin çalışma prensiplerine de uygun düşmektedir.
Bu da her alanda öğrencinin yoğun eğitimler görme dönemini beraberinde
getirecektir. Örneğin Matematikçi aynı zamanda felsefe eğitimini de sürdürecek.
Veya Tıp Doktoru aynı zamanda psikoloji görecek, belki buna güzel sanatlar
katılabilir. Öğretmen merkezli eğimden öğrenici merkezli öğrenmeyi hedeflemeli,
Sorgulayıcı ve araştırıcı modeli amaçlayan, Dinleyen ve verileni alan tüketici
öğrenme sisteminden düşünmeye yaratmaya ve keşfedici öğreten sisteme geçmeyi,
Bireysel öğrenme yerine işbirliğine dayalı toplumcu ve kolektif olarak birlikte
öğrenmeyi hedefleyen, Teorik dersler yanında uygulamalı, pratik öğrenmeyi
benimseyen, Belirli bir alanda bilgi birikimi oluşturmak yerine problem çözmeye
yönelmeye, Güncel öğrenmeyi günün koşullarına göre düzenlemeyi, seçimlik ders
sayısının arttırılması, ders notlarının günün koşullarına göre yenilenmesi, yeni
dersler konulması vb. Vehbi Koç, ''Bu memleket ancak iyi yetişmiş, iyi eğitilmiş insan gücüyle
kalkınabilir'' diyordu. Bir memleketin kalkınması yetişmiş insan gücüne
bağlıdır. Bu da üniversitelerin öğrencilerine vereceği mesaja bağlıdır.
Yükseköğretimin yöneticileri eğitim ve öğretin modellerini yani yol haritaları
ile öğrencilerine, öğretim üyelerine, çalışanlarına ve hata topluma hedef ve
umutlar sunmaları gerekmektedir. İşin zoru ne kadar kaliteli öğrenci
yetiştirdik, bunlardan kaçı işe girebildi, kaçı kendi yeteneğini sergiledi, ne
kadar her yönü ile üniversiteyi üniversite yapacak yetenek ve bilimsel
kapasitede bilim adam yetiştirdik, ne kadar buluş, patent, araştırma yaptık
olmalıdır. Yaptıkları araştırmaların kaçı başka araştırıcılar tarafından dikkate
alınmakta ve üretime dönüştürülmek istenmektedir. Maalesef biz şimdilik bu
konuların çok uzağındayız. 1. Eğitim ve Öğretim bir bütünlük içerisinde her türlü kaygıdan ve art
düşünceden uzak olarak masaya yatırılmalı ve her yönü ile sorgulanmalıdır. Prof. Dr. İbrahim Ortaş netyorum.com: (Bu metnin elektronik, basılı veya görsel yayın organlarında tamamen veya kısmen yayınlanması yazarının yazılı iznine tabidir. Aksine davranılmaması önemle rica olunur. Alıntı yapılmadan bu sayfaya link verilmesi için herhangi bir izin gerekmemektedir.)
|
Her hakkı saklıdır. All rights reserved. netyorum.com © 2000-2005 İstanbul-Türkiye |