| Önsöz | Arama | Üyelik | Sohbet | Alış-Veriş | | www.netyorum.com |
|
06.04.2005 Prof. Dr. İbrahim Ortaş - netyorum.com / Sayı: 162
Sınav yorgunu tükenmişlik Bu konudaki temel görüş; Milli Eğitim okullarından ve özel okullardan gelen
öğrencilerin yeterince tam bilgilerle donatılmamış, çağın gereklerini ve
değişimlerini kavramakta yetersiz, hobileri olmayan, geleceğini nasıl belirlemek
istediği konusunda yetersiz olan, yabancı dil eksikliği ve kendini ifade etme
yetersizliği olan kişiler olduğu yönündedir. Bütün öğrenimleri boyunca ezbere ve
test sınavlarına hazırlandıkları için herhangi bir konuyu kâğıda dökerek ifade
etmekte çok zorlandıkları görülmektedir. Öğrenciler sınav yorgunu ve
motivasyonları tükenmiş durumdadırlar. Yapılan yanlışlardan biri de sorunun doğrudan öğrenciye yüklenmesi ve sorumlu kişi olarak yalnızca öğrencinin algılanmasıdır. Olayın bilincinde olanlar sorunun bir sistem sorunu olduğunu söylemekte ve çözüm yolları da önerebilmektedirler. Belki de üniversitelerin bu bağlamda her yıl Milli Eğitim Bakanlığına gelen öğrencilerin performansları ile ilgili bilgi sunması gerekir. Milli Eğitim okulları üniversitelerin aradığı küreselleşen dünya ölçeğinde yabancı dil bilen, kendini ifade edebilen, lider özellikli, yaratıcılığı kazanmış, kendini yönetebilen ve güzel sanatlar konusunda gelişkin bir bilgisi olan insan tipini eğitebiliyor mu? Cevap hayır. Peki, bu ülke gelecekte yetişmiş insan kaynaklarını, bilim adamını, politikacısını, yöneticilerini ve diğerlerini nerede bulacak? Genç Cumhuriyetin öncüsü Mustafa Kemal tarafından o yokluk yıllarında mutlu
bir toplum yaratma amacıyla Milli Eğitime büyük önem verilmişti. Türk eğitim
tarihine bakıldığında Cumhuriyetin eğitim projesinin bu dönemde şahlandığı ancak
çok kısa sürede önünün kesildiği görülmektedir. Bir dönem 1940'lı yıllarda başta
Köy Enstitüleri olmak üzere Türk eğitimi-öğretim modeli Dünyaya UNESCO
tarafından örnek olarak gösterilmeye çalışılırken bir anda bizim eğitim
sistemimiz zayıflatıldı ve bugün içinden çıkılamaz duruma getirildi. Ne oldu da
kim bu ülkenin yurttaşlarının üst düzeyde eğitilmelerini istemedi? Hiç
sorgulandı mı? Bugün hızla artan ve bir sektör haline gelen dershanecilik, özel
okullar, özel kurslar nereden çıktı? Bunların başarılarını geçmişin eğitim
modelleri ile karşılaştırıp eğer bir yanlış var ise bunu sorgulamak gerekmez mi?
Milli Eğitiminin amacı topluma yaratıcı, girişimci, kendine güveni olan ve
kendini yönetebilen insanlar sağlamaktır. Bunun için insan kaynakları konusunda
olası temel konuların başında 1. Sorumluluk sahibi ve sağlıklı kararlar
verebilen kişiler yetiştirmek, 2. İyi yabancı dil bilgisi, 3. Teknoloji
kullanımına hazır olmak, 4. Güzel sanatlar özellikle de müzik ve resim, iş
eğitimi konusunda eğitime önem vermektir. Bugün acaba bu beklentinin
neresindeyiz? Bu bağlamda üniversite çalışanları olarak liseden gelen
öğrencilerin performanslarını sorgulamakta haksız mıyız? Okulların hemen hemen tamamına yakınında gri bir renk tonu içerisinde insanın içini karartan bir yapı hâkim. Okulun bahçesinde çoğu yerde yeşillik adına bir tek bitki yok. Müdürün odasının dışında okul koridorlarında bir tek salon bitkisi bulamazsınız. Okulların tuvaletleri ve sıhhî koşulları son derece kötü. Kışın ısıtma başlı başına bir sorun. Bazı okulların suları akmıyor, temizlik yapacak elaman bulamıyorlar. Bu sorunları Milli Eğitim Bakanı da kabul etmektedir. Öğrencilerin sosyal ve bedensel açıdan geliştirecek hiç bir fiziki durum yok. Okul yöneticileri zorunlu olarak her yıl öğrencilerden bağış adı altında kayıt parası almaktadırlar. Ayrıca bazı sınıfların mevcudu 60 öğrenciye dayanmakta olup pedagojik olarak dünyanın hiçbir ülkesinde bu denli kalabalık sınıfları görmek mümkün değildir. Ki bu ikili öğretim yapılmasına rağmen böyle olmaktadır. Bu denli genç nüfusu olan ve halen nüfus artış hızı yüksek olan bir ülkede yöneticilerin uzun süreli stratejiler ile bugünleri görebilmeliydiler. Maalesef her iktidar kendisine oy getirecek alanlara yatırım yapmaktan eğitimin uzun süreli sorunlarına zaman ayırmadıkları gibi gündemlerine de almamışlardır. Öğretmenlerin %87'si aldığı maaşla geçinemiyor, kimi geçinemediği için ek iş
yapmak zorunda ve bütün bunların sonucunda öğretmenler kendini geliştirememekte
%60'dan fazlası günlük bir gazete bile alamıyor. Bu durum doğrudan öğrenciye her
yönü ile yansımaktadır. Eğer gelecekte dünyada söz sahibi olmak istiyorsak, güçlü olmak zorundayız. Artık çağımızda güç silahta değil üniversitelerin yetiştirdiği çağcıl beyin ordusunun gücünden geçtiği gerçeği ile en büyük seferberliği eğitimde ve bilimde başlatmamız gerekir. Bu anlamda ilk ve orta eğitim-öğretim sistemi ve bununla bağlantılı olarak üniversite eğitimi-öğretim çağcıl olarak geleceğin beyin ordularını yetiştirmek üzere yeniden düzenlenmelidir. Bu düzenleme Türk Milli Eğitim politikasının bir bütün olarak okul öncesinden üniversite sonrasına kadarki süreci çağcıl olarak ele alınmasını hedeflemelidir. Prof. Dr. İbrahim Ortaş netyorum.com: (Bu metnin elektronik, basılı veya görsel yayın organlarında tamamen veya kısmen yayınlanması yazarının yazılı iznine tabidir. Aksine davranılmaması önemle rica olunur. Alıntı yapılmadan bu sayfaya link verilmesi için herhangi bir izin gerekmemektedir.)
|
Her hakkı saklıdır. All rights reserved. netyorum.com © 2000-2005 İstanbul-Türkiye |