| Önsöz | Arama | Üyelik | Sohbet | Alış-Veriş | | www.netyorum.com |
|
08.03.2005 Prof. Dr. İbrahim Ortaş - netyorum.com / Sayı: 160
Son günlerde 23 üniversite Rektör'ünin atanması ile başlayan tartışmalar kanımca üniversite tarihleri dikkate alınmadan yapılmaktadır. Sorunun temelinde de, ülkenin nitelikli insan kaynaklarını yetiştiren üniversitelerin nasıl ve kimler tarafından yönetilmesi gerektiği yatmaktadır. Bu sorun aslında bilimin iktidar tarafından kontrolüne dayanmakta. Ülkemizde de bu olgunun net resmi 2547 sayılı YÖK yasasının hangi süreçte doğduğu ve daha sonra yaşananlara bakınca ortaya çıkmaktadır. YÖK yasası ile birlikte üniversitelerin doğasına uygun az sayıda yetişmiş, düşünen, sorgulayan, radikal, aykırı aydın güçler bir çırpıda üniversitelerin dışına atıldı. Bunu takiben hızla Anadolu'da her ile bir üniversite seferberliği ile taşrada başlayan üniversiteleşme süreci ile bir bina, bir kurucu rektör ve bir tabela anlayışı ile çok sayıda üniversite kuruldu. Bu üniversitelerde başta akademik kadrolar olmak üzere bazı şehirlerde üniversite topluma öncü olması gerekirken, şehrin üniversiteye yön verdiği gözlenmiştir. Bu gelişmeleri geçmişte çok sayıda üniversitede rektörlerin nazikçe görevden elçektirilmesi, bazı hocaların görev sürelerinin uzatılmaması, YÖK ve Milli Eğitim Bakanlıkları bursları ile yurtdışında doktoraya gönderilen bazı öğrencilerin eğitimlerini tamamlamadan geri çağrılmalarını hep basının birinci gündeminden öğreniyoruz. O günkü sorun üniversitelerin bilim politikasının olmamasıydı; şimdi de aynı süreç devam ediyor. Bugüne kadar üniversitelerin kamuoyuna yansıyan genel tablosu ise; kim yönetime gelirse bilim ve sanat üzerine strateji geliştirmek yerine iktidarlarını sürdürmek için kendi kadrolarını oluşturmaya çalışmaktadırlar. Kadrolaşmada temel felsefe kişi bana bağımlı olacak, ben ne dersem o olacak. YÖK'ü yaratan anlayışın ülkemize hediyesi olan ve ileride daha da ciddi sorun yaratacak olan bu anlayışın üniversitelilikle bağdaşmadığı bugün yaşadığımız temel sorunlar ile daha da netleşmiştir. · Üniversite nedir? gibisinden sorular pek sorulmamakta, yöneticilerimiz de bunları talep
etmemektedir. Rektörün; hukukun üstünlüğüne inanan, insan hak ve özgürlüklerine saygılı,
hiçbir konuda ayrımcılık yapmayan, herkese eşit değer gösteren, demokrat,
eleştirel bakabilen ve saydam bir kişiliğe sahip olması beklenir. Bu basit
şablonların/klişelerin aşılabilmesi kadar belirli bir ağırlığı da gerektirir.
Yani kültürel alt yapısı gelişmiş, dil bilen, kurumuna yeni motivasyonlar ve
ufaklar getirebilen birisi olması gerekir. Rektör atanmalarında yaşanan sorunun temlinde de YÖK yasası ve bunun rektörlere verdiği keyfi uygulamaların yansımaları yatmaktadır. Kamuoyu yanlış bilgilendirilmektedir; doğrudan Rektör seçimi diye bir olay bulunmamaktadır. Üniversitelerde yalnızca rektör aday adayları belirlenmektedir. 1992 yılında YÖK yasasında yapılan bir düzenleme öğretim üyeleri eğilim yoklaması ile 6 adayı belirliyor, YÖK de bu 6 kişiyi 3'e indiriyor ve son olarak Sayın Cumhurbaşkanı Üniversiteyi temsil edecek bir adayı rektör olarak atıyor. Bütün Dünyada normalinde üniversite rektörlerinin seçimi kritik olup ağırlıklı olarak bilimsel kriterler aranması gerekir. Bizde ise nicel üstünlük aranmaktadır. YÖK yasasının "iki dönem rektör atanabilir" hükmü nedeniyle atanan rektörün ilk aklından geçen, öncelikle ikinci dönem nasıl rektör seçilebileceğinin hesaplarını yapmaya başlaması ve bunun için maalesef yaşanan bir çok olumsuz örnekte, akademik kadrolarda yapılan atama ve yükseltmelerde hakkaniyet ve liyakat ölçütleri bir yana bırakılıyor; öğretim üyeleri seçmen gibi görülmeye başlıyor. Ancak bu şekilde liyakate uygun olmayan kadrolaşma sonucu ilk sırada çıkmış
olmak sürecin demokratik olduğu anlamına gelmiyor. Doğal olarak öğretim
üyelerinin belirlediği kişinin rektör atanması arzulanmaktadır. Son bir kaç
dönemdir üniversiteler tarafından eğilim yoklaması ile birinci sırada aday
gösterilenlerin ya YÖK tarafından sıralamanın dışında tutulmakta ya da
Cumhurbaşkanı makamı tarafından atanması yapılmayan üniversitelere bakıldığında
genelde seçimler öncesi veya sonrası çok sayıda akademik kadronun acele olarak
ilan edildiği, ve genelde de akademik ölçütlerden çok kişiyi tanımlayan ilanlara
yönelik atamalar yapıldığı günlerce basına yansımıştır. Bu durum tesadüf müdür
yoksa çok bilinçli mi yapılıyor, orasını bilmiyorum. Ancak benim gibi bir çok
akademisyenin gözlemim ve öngörüm bu doğrultuda. Okuma yazması olmayan, dünyadan bihaber zavallı kişiler ülke kaderini belirleyen parlamenterlerin ve yerel yöneticilerin seçimine doğrudan katılırken, ülkenin eğitim düzeyi en yüksek olan sınırlı sayıdaki akademisyenin kendi seçimini yapamaması, seçim kriterlerinin olmaması ne kadar acı değil mi? Daha da acısı öğretim üyelerinin bu konuda ne aradıklarını ya bilmemeleri yada bu konuda seçimde fikir belirtme cesaretini gösterememeleridir. Öğretim üyeleri kendilerinden beklenen duruşu göstermedikleri için hem dolaylı olarak yönetilmektedirler hem de sözüm ona seçim yapıyorlarmış adına birbirlerine düşürülmektedirler. Rektör atanmasının ön koşulu olan 6 adayın eğilimle belirlenmesinde basit bir sembolik oy kullanmanın ötesinde bir fonksiyonumuz yok. Ancak nihai kararı oy veren öğretim üyesinin iradesi değil, üst makamların tercihi belirlemektedir. Bu arada yetkili yetkisiz, etkili etkisiz, gizli açık, hatırlı kişilerin devreye girmesi kalıyor ki, bu üniversite gibi özerk olması gereken kurumlar için hiç de hoş değildir. Buradan çıkan sonuç halen üniversitelerin toplumun önünü açacak nitelikte bilgi ve bilim üretemediklerini göstermektedir. Bacon'a göre bilim 'güç kaynağıdır'. Anlaşılan halen üniversiteler güç olmamış, bunun en açık örneği YÖK yasasının siyasilerin elinde bir koz olarak tutulmasıdır. Cumhurbaşkanın yetkilerini tartışmak mümkün değildir, Anayasanın kendilerine
verdiği takdir hakkını kullanıyor. Hatta bazı durumlarda bizim yapamadığımız
doğru duruşu sergilemekte, ve üniversitelerin birer bilim yuvası olarak
kendilerine yakışır ağırlıkta davranmasını, üniversite özerkliğini tanımlayarak
telkin etmektedir. Yine de ben özerk üniversite ortamında liyakate dayalı bir
sistemin oluşmasını ve üniversitelerin kendi yöneticilerini doğrudan
belirleyeceği niteliğe dayalı bir yükseköğretim yasasını İSTERİM. Bunlar da öncelikle YÖK yasasının temelden değiştirilip özerk ve demokratik bir üniversite yapılanmasının gerçekleştirmesi ile sağlanır. Artık 2547 Sayılı YÖK Kanununu bilim adamı yetiştirme amacı artık günümüz Multiversite amacına uygun olarak güncellenmesi gereklidir. Özerklik kavramı önce insanın kafasında netleşmesi gerekir. Üniversitelilik bilinci gelişmeden özerklik kavramı anlaşılamaz. Üniversite özerkliğine, demokrasiye, adalete yarın bugünden daha çok ihtiyaç olacaktır. Bugünkü YÖK yasası ve anlayışla ileride daha çok sorun yaşayacağımız muhakkaktır. Bundan kurtulmanın yolu da 1) Üniversiteyi herkesin özgür iradesini kullanabildiği eleştirel kültüre
sahip bir anlayışla yeniden yapılandırmak, Doğru bilim adamını seçen doğru yönetici de seçer. Doğru bilim adamı seçimi
ise doğru bir bilim politikasını gerektirir. Ülkemiz halen bu konunun çok
gerisinde ve üniversitelerin böyle bir talebi yok. Yöneticiler de açıkçası ne
yazı ki oy kaygısı nedeniyle ellerindeki bu olanağı bırakmak istemiyorlar. Yine
ne yazık ki bu tür ayak direnmeleri sonucu doğru bir Yükseköğretim Yasası bir
türlü çıkmıyor. Bu duruma son vermenin zamanı çoktan gelmiştir ve geçmektedir.
Yeni atanan Rektörlerimizi kutlar başarılar dilerim. Rektörlük gibi sorumluluk ve özveri gerektiren zor bir makama atanan hocalarımın hoşgörülerine sığınarak bir çoğumuzun beklentilerini özetlemek istiyorum. 1-Yasanın verdiği yetki ve gücün etkisinden kalmadan, üniversite ortamının
gereği olan her türlü düşüncenin sorgulanması, tartışılmasına olanak sağlanması, Üniversiteyi bir bilim kurumu olarak görebilir, doğru bilim kişisi seçebilirsek doğru yöneticiyi de bulabiliriz. Prof. Dr. İbrahim Ortaş netyorum.com: (Bu metnin elektronik, basılı veya görsel yayın organlarında tamamen veya kısmen yayınlanması yazarının yazılı iznine tabidir. Aksine davranılmaması önemle rica olunur. Alıntı yapılmadan bu sayfaya link verilmesi için herhangi bir izin gerekmemektedir.)
|
Her hakkı saklıdır. All rights reserved. netyorum.com © 2000-2005 İstanbul-Türkiye |