| Önsöz | Arama | Üyelik | Sohbet | Alış-Veriş | www.netyorum.com   
Ajanda
Seçtiklerimiz
Arşiv
Yazarlar
Yorumlar

Bölümler

Köşe Yazıları
Teknoloji
Sanat
Soru & Cevap
Dostluk & Sevgi
Eğlence
Geçmiş Zaman Olur ki

Konular

Sinema
Müzik
Kitap
Sözler
Oyunlar
Ürünler
Mekan
 
 
Reklam Fiyatları

İzleyici Mesajları

Elektronik posta :
bilgi@netyorum.com

 
 
Bu sayfayı arkadaşınıza göndermek için tıklayın.

 
 
Açılış sayfası yapmak için tıklayın.

Sık kullanılanlar listesine eklemek için tıklayın.

 

Eski Sayıları

06.10.2004 Fatoş Ünal - netyorum.com / Sayı: 158

"...KAÇTIM! SANA HABER VERMEDEN..."

Son... Her zaman iyi sonlar olsun isteriz hayatta. Eşimizle, işimizle, dostlarımızla, arabamızla... Her ne ile, kim ile yaşıyorsak sonu şanımıza yakışsın isteriz. Oysa çoğu zaman tatsız son bulur. Ne medeniyetle, ne sonradan görmeyle, ne de planlarla alakası vardır tatsız sonların. Takdir-i ilahidir çoğu kez. Bu yüzden doğumlara sevindiğimiz gibi ölümlere sevinemeyiz. En temizinden de olsa, ölüm ölümdür. İyi bir son değildir. Ölümden korkmayan bir sevgili, "ölmekten söz ederken bir son'dan bahsetmiyorum. çünkü ben sonsuzum" demişti. Tüm sonsuzluğuna rağmen şimdi var'lar arasında yok. Eğer görüyor, duyuyorsa ona son sözüm:

"Ben son'ları seviyorum. Kesin ve belirleyici oluyorlar. Ve ölüm, en gerçek son! Ama ben ölümü sevmiyorum".

Ben bir arkadaş...

O gün akşam olduğunda seninle hiç konuşmamıştık. Bunun hiç konuşmayacağımız günlerin ilki olduğunu bilmiyordum. Birdenbire sabah akşam senin aramalarına nasıl alışmış olduğumu fark ettim. Sahi, her sabah ve her akşam hangi istekle ve hevesle arıyordun beni? Gün akşam oldu. O günden sonra her gün senin hayatımdan çıkıp gidişini izledim. Belki benim bir geri adım atıp senin peşine düşmem lazımdı. Yapmadım. Yapmaya cesaret edemedim, gücüm olmadı. Gitmek istiyordun. Gitmeliydin. Kalmak istiyorsan, kalırdın. Benim isteğim, zorlamam, yönlendirmem olmadan olmalıydı bütün bunlar.

Ertesi gün ve daha ertesi gün yine aramadın. Dayanamayıp ben aradım.

- Sen artık hiç aramayacak mısın beni?
- Yoo. Hem neden aramayayım ki?
- Ne bileyim, kaç gündür sesin çıkmayınca...
- Hay allah, hiç aklıma gelmedi öyle bir şey. Hem biz küs değiliz ki. Sadece başka şeylere kaptırmışım kendimi.
- Bugün akşam ne yapıyorsun?
- Arkadaşlarla yemeğe gideceğiz. Kaçta biter bilmiyorum.
- Anladım.
- Neyi anladın?
- Neyse sonra konuşuruz. Size iyi eğlenceler.

Yeterince olgun davranıyor muyum? Hayır. Elimden başka bir şey gelir mi? Gelmez. İnciniyorum. Üzülüyorum. Benim için uğraşmasını isterken, benden kaçıp beni hayatının dışında bırakmak istemesi tavrına bozuluyorum. Demek ki gerçekten bu kararı verdi ve bana başka yol bırakmıyor.

- Bak istersen arkadaşlık oyunundan vazgeçelim.
- Ne oldu Zeynep? Niye böyle dedin şimdi?
- Bilmiyorum. Ben seninle nasıl... Bilmiyorum işte. Arkadaşlık konusunda çok fazla deneyimim yok. Genellikle de başarısızım. Üstelik senin için hissettiklerim bir arkadaşa hissedilenler gibi değil. Kendimi çok zorlamam gerekecek.
- Yani beni istiyor musun?
- Tabii istiyorum.
- Yani benimle sevişmek mi istiyorsun?
- Deli. O da var ama başka bir şey anlatmaya çalışıyorum sana.

Ben bir karınca...

Yükümün çok ağır olduğunu seneler sonra itiraf ediyorum. Evet bu karınca, yükünün ağırlığı altında ezildi. Arkadaş olmayı beceremedi. Kaçak oynamaya devam etti. Sonuç olarak da, Fatih'le yollarımız kesiştiği günkü kadar ani ayrılıverdi. Fatih'le ilgili çok fazla haber alma imkanım olmadı. Ölü doğan bir ilişkiydi galiba bizimkisi. İkimizin de kurtarmak çok umurunda olmadı. Bir sürü soru, cevapsız bir şekilde ortada kaldı.

Hiç unutmuyorum bir gün; "Senin sevgililerini dinlemek beni hep çok düşündürdü. Ya ben olsaydım dedim sık sık!" derken bile olmayı mı, olmamayı mı dilediğini bilemedim.

- Zeynep bari bu kez kaçma.
- Kaçmıyorum. Sadece zorlanarak bir yerlere giden ilişkileri sevmiyorum.
- Benimle zorlandın mı? Zorladın mı?
- Uff, yine dilime biber süreceksin değil mi?

Bitti. Kabul ediyorum. Bitmemesi için çaba göstermeyi hep istedim. Fakat çalışkan-işçi karınca olacağıma, tembel ağustos böcekleriyle kaçamak yapan karınca olmayı tercih ettim. Kolay olduğundan mı? Kolay mı gözüküyor? Değildi. Aklım hep olmayanlar da, olabilecekler de ve oldurduklarımda kaldı. Hiç de kolay bir yük değildi.

Üstelik çok sevdim. Fakat asıl yük bu değildi. Sanırım beni sevmen en büyük yüküm oldu.

- Beni artık hiç aramıyorsun.
- Aramıyor muyum? Peki şimdi kim aradı?
- Sen.
- Galiba sen bugün kavga çıkartmak istiyorsun. Ben bu oyuna gelir miyim? Gelmem.
- Deli.
- Neyse kapatmalıyım. Birazdan bir görüşmem var. Akşama da Assos'a gitmek için yola çıkıyoruz. Dönünce ararım. İstersen sen de arayabilirsin. Biliyorsun değil mi? Sen de numaram var.
- Ararım.
- Öptüm.

Ve Fatih bana hiç sevdiğini söylemedi. Sonunda bir galiba olan "seni seviyorum" cümlesiyle bir kez muhatap oldum. O bile fark etmemişti ne dediğini. Ben de fark etmedim.

Sahi Fatih o gün kaçmasaydı, ben de kaçtığında onun kabuğuna çekilmesine izin vermeseydim ne olurdu?

SON.
Sana Mektup Yazdım 2001-2004

Fatoş Ünal
e-posta: unalfa@tnn.net


netyorum.com: (Bu metnin elektronik, basılı veya görsel yayın organlarında tamamen veya kısmen yayınlanması yazarının yazılı iznine tabidir. Aksine davranılmaması önemle rica olunur. Alıntı yapılmadan bu sayfaya link verilmesi için herhangi bir izin gerekmemektedir.)


Yorum Ekle Yorumları Listele
158. Sayı önceki yazı 158. Sayı sonraki yazı
Yazarın Önceki Yazısı Yazarın Sonraki Yazısı
Her hakkı saklıdır. All rights reserved. netyorum.com © 2000-2005 İstanbul-Türkiye