| Önsöz | Arama | Üyelik | Sohbet | Alış-Veriş | www.netyorum.com   
Ajanda
Seçtiklerimiz
Arşiv
Yazarlar
Yorumlar

Bölümler

Köşe Yazıları
Teknoloji
Sanat
Soru & Cevap
Dostluk & Sevgi
Eğlence
Geçmiş Zaman Olur ki

Konular

Sinema
Müzik
Kitap
Sözler
Oyunlar
Ürünler
Mekan
 
 
Reklam Fiyatları

İzleyici Mesajları

Elektronik posta :
bilgi@netyorum.com

 
 
Bu sayfayı arkadaşınıza göndermek için tıklayın.

 
 
Açılış sayfası yapmak için tıklayın.

Sık kullanılanlar listesine eklemek için tıklayın.

 

Eski Sayıları

16.03.2004 Zeynep Yazıcı - netyorum.com / Sayı: 155

JEANNE D'ARC

Az önce şöyle televizyon da bir gezinti yaptım, sabah sabah sedayla hoplamaya başlayan, gün bitene kadar hiç durmak bilmeyen eğlence programları,Türk halkının gelin damadını seçme çabaları, meğer memleketim nasıl da eğleniyor, insanım hayatından ne kadar da hoşnutmuş..zap zap zap hep aynı hep aynı…

Kapattım televizyonu geçtim odama aldım kitabımı elime… Ben mi bu zamana ait değildim zaman mı beni kendine uyduramadı bilmem.

Duyanlarınız vardır mutlaka yada izleyenleriniz, oldukça etkilendim bu kahramanlık hikayesinden..ve kendimce yazmak istedim belki de paylaşmak, geçmiş zamanın erdemli insanlarıyla zamanım insanını kıyaslamak belki de..neden mi Jeanne d'Arc kim bilir belki de hemcinsim olduğundan. Lütfen laylaylomcu hatunlar sizin için yazıyorum, alışverişden, güzellik salonlarından, barlardan, paparazilerden, pembe dizilerden vakit bulursanız lütfen okuyun yüzyıllar önce erdemleri için canlarını verenleri, bir de adı Jeanne olan bu köylü kızının mücadelesini…

Geçmiş zamana yolculuğum başlıyor bu gece de, zaman ve mekan ayrımı yapmadan yazıyorum hikayeyi büyük bir keyifle…

Biraz tarihe ne dersiniz?

15.yüzyıl Fransa'yı kargaşalık içinde buldu.Dükalar birbirine girmiş, iç savaşlar başlamıştı.Güçsüzlüklerden yararlanmasını pek iyi bilen bir başka ulus, İngiltere, Fransa kıyılarında boy gösteriyordu. Fransız soyluları ülkelerini satıyorlardı. Harfleur bir aylık bir kuşatmadan sonra düşmüş, Normandiya İngilizlerin eline geçmişti. İngiliz tümenleri,Bourgonyalıların da yardımlarıyla, Calais üssüne yönelmişlerdi. Fransa kıralı VI.Charles'ın kızıyla evlenen İngiltere kıralı V.Henri, Fransa tahtı üstündeki düşünü gerçekleştirmek üzereydi. Bourgonya Dükası Philippe, Fransa tacını avuçları arasına almış, İngiltere kıralı V.Henri'ye sunuyordu.1422'de İngiliz damat Fransız kaynatasından iki ay önce öldü ama, İngiltere'nin Fransa üstündeki tutkusu zerrece kesilmedi.İngiliz kral naibi Duc de Bedford bu tutkuyu hızlandırmıştı.1392 yılından beri aklı başında bulunmayan deli kral VI.Charles da ölünce ortada beceriksiz, parasız, taçsız bir veliahttan başka kimsecikler kalmıyordu. Oysa Fransa'nın geleceği gene de bu zavallının taç giymesine bağlıydı. Dükalar , Fransa tahtına oturması gereken bu delikanlıyı kral yerine değil, adam yerine bile koymuyorlardı. Delikanlı, elleri cebinde, ne yapacağını şaşırmış, Fransa'nın henüz İngiliz ayağı değmemiş topraklarında dolaşıp duruyordu. İngiliz ayaklarıysa çevresini gittikçe daraltıyorlardı. Bu gidişle, dolaşabileceği tek yer, Tourain'deki evinin bahçesi kalacaktı.

İşte kahramanımız erdemli Jeanne, Tanrının sesini bu sırada duydu. Tanrı ona Orléans'ı İngilizlerden temizleyerek veliaht'a taç giydirmesini emrediyordu. On sekiz yaşın da, kaba saba, bilgisiz bir köylü kızıydı. Lorraine'le Champagne arasında, Mouse nehri kıyılarındaki Dorémy köyündendi. Kendisi pek bilmiyordu ama, babası, soylarının Arc'tan geldiğini söylüyordu. Sürülerin peşinde koşmaktan elleriyle ayakları nasır içindeydi. Oysa kendisinden yüzyıllarca sonra yaşayan Fransız tarihçilerinin sözbirliğiyle yazacaklarına göre, ' Fransa'nın kurtarıcısı' olacaktı.

Fransa bahtsız kargaşalığının ortasında, bir ermişin erdemlerini bekliyordu. Jeanne d'Arc tam zamanında yetişmişti. Temkinli akıl'ının yapamadığını bilinçsiz güç başaracaktı. Başvurabileceği başka bir şey kalmamış olan halk, ona inanıyordu. Ünü Fransa topraklarında hızla yayılmıştı. Beceriksiz veliaht önüne ilk çıkanın peşine takılmaya hazırdı. Askerler erdemli Jeanne'ın getirdiği Tanrının sesiyle yüreklenmişlerdi. Birkaç ay içinde Orléans İngilizlerden temizleniverdi. Veliaht, Reims'da kutsal krallık tacını giydi. Şaşkın delikanlı artık Fransa kıralı VII.Charles olmuştu. Tahta oturduktan sonra yüreklenmeye başlayacak, İngiltere kıral naiplerinin çekişmelerinden de yaralanarak, ülkesi hesabına mutlu işler başaracaktı.

Erdemli Jeanne görevini bitirmişti, artık İngilizlere satılabilirdi. İngilizlerde onu, bir öç alma duygusu içinde, odun yığınlarının üstüne çıkarıp yakabilirlerdi.ünlü bir düşünürün dediği gibi, ileride başka bir politika gerektirirse ateşte yaktıkları bu zavallı kızın heykelini de dikebilirlerdi. Birkaç yüzyıl sonra İngiltere hükümetinin menfaatleri bunu gerektirebilirdi. Oysa şimdilik suçluydu; İngiliz ordusunu büyücülükle yenmişti, Tanrının sesini duyduğunu söyleyerek kutsal kiliseye karşı koymuştu.

Jeanne d'Arc niçin yakıldı?... Bu soruya önce bir İngiliz sanatçısı Bernard Shaw karşılık verdi: Çünkü dünya, erdemlileri istemiyordu…

Jeanne'ın eliyle tahta çıkardığı kral VII.Charles, onun yakılmasına göz yummuştu: Çünkü minnet altında yaşayamazdı. Hele kaba saba bir köylü kızının eliyle tahta oturmak soyluluğuna pek ağır geliyordu. Kilisenin düşmanlığınaysa hiç dayanamazdı. Bir yandan da İngilizlerle iyi kötü bir anlaşmaya varması gerekiyordu. Görevini bitirmiş bir büyücüyü savunacak kadar aptal değildi.

Monarşiden başka,aristokrasi de onun yakılmasına göz yummuştu: çünkü Jeanne, aristokrasiyi bir kenara atıp kralı biricik, mutlak hükümdar kılıyordu. Kral, soyluların sadece birincisi olmaktan çıkıyor, onların efendisi oluyordu. Soyluların toprakları tehlikedeydi.kral bütün Fransa topraklarının sahibi kılınmıştı.

Bilginler, okumuşlarda göz yumuyorlardı: çünkü Jeanne ulusçuydu, Fransa Fransızlarındır, diyordu. Bu düşüncenin sonu İspanyada İspanyolların dır' a varırdı. Oysa , İspanya'nın bir parçası tabii ki Fransızların olabilirdi. Bu düşünce Katolikliğe de aykırıydı, Katolikliğin tanıdığı tek hükümdarlık İsa'nın hükümdarlığıydı. Bu hükümdarlık uluslara paylaştırılırsa İsa da tahtından indirilmiş olurdu. Yakılacak olan Protestanlık değil Ulusçuluktu.

Kilise göz yumuyordu: çünkü, Tanrıdan ses almak gibi akla sığmayan bir kurumla burnu şişmiş bir köylü kızı, kilisenin bilgeliğini hiçe saymaya kalkarsa dünyanın hali nice olurdu? Kilisenin başına, Hz. Muhammed'le ona inananlar yetmiyormuş gibi, birde bu kızla ona inanalar çıkmıştı. Kilisenin , varlığını savunması gerekiyordu.

Jeanne'in kendiside göz yumuyordu: çünkü ermişlik, onun mutluluğuydu. Ermişliğini yalanlamak onu yakılmaktan kurtaracak, ama mutluluğundan edecekti. Özgürlüğüne kavuşabilse bu mutluluğun harcanmaya değer olup olmadığını düşünürdü. Oysa ermişliğini yalanlamaya karşı sadece zindanda çürümeye bırakılmak veriliyordu. Değmezdi, hesp tutmuyordu.

Jeanne'ın yakılmasından yirmi beş yıl sonra gerekler değişecek, köylü kızının ermişliği Fransa'nın menfaatlerine daha uygun görünecekti.elli bir yaşına basmış olan kral VII.Charles, bir büyücünün gücüne değil, bir ermişin gücüne dayanmak istiyordu. Dava, Jeanne'ın annesiyle kardeşlerine açtırılıp Jeanne temize çıkarıldı,ermişliği de,artık güçlenmiş bulunan kralın isteğine uyularak, kilisece onaylandı. Bu sonuç halkında duygularını karıştırıyor, İngilizlere karşı yeni bir üstünlük sağlıyor, bir taşla iki kuş vurulmuş olunuyordu. Oysa Bernard Şhaw'a göre, Jeanne'ı temize çıkarıp ermişliğini onaylayacak yerde diriltebilselerdi, altı aya varmaz yeniden yakarlardı. Çünkü erdemliler dünyaya göre değildi, dünya erdemlileri istemiyordu…

Evet yüzyıllardır bütün sanat adamları düşünürler hep aynı soruyu soruyorlardı.Jeanne niçin yakıldı?

Soruyu Bernard Shaw'dan sonra, Fransız sanatçısı Jean Anoilh karşıladı: Jeanne, "hayır" dediği için yakılmıştı.

Jeanne'ın erdemleri, hayır diyen insanın erdemleriydi. İnsan baştan aşağı güçtü, güvendi, yüreklilikti. Bir bakıma baştan aşağı günah,şehvet,pislikti de. Gecenin karanlığına sığınıp yaptığı şeylerin hepsi hayvanlıktı. Ama hayvanlar gibi davranan o insan, bir de bakardınız,bir fahişenin yatağından fırlayıp küçük bir çocuğu kurtarmak üzere azgın bir atın önüne atıvermiş. Tanrı, insanı işte bu ikiliği için yaratmıştı belki de.insan olmanın gururuyla mucizenin ta kendisiydi insan. Düşman, insanın ta kendisiydi. Asıl davanın ne olduğu,kimden hesap sorulduğu bilinmeliydi artık. Zavallı bir köylü kızının ardında şeytandan bin kat daha korkunçtu. Çünkü onun tek tanrısı kendisiydi. Sesi, yüzyıllar boyunca susmayacak, hayır demekte direnecekti. Ona evet dedirtmeye çalışmak boşunaydı.

Jeanne hayır demişti çünkü, ileride beni buradan çıkarıp saraya alırlarsa ne yaparım ben? Herkes tarafından unutulan, şişman, obur, saçları kınalı, her şeyi hoş gören bir Jeanne. Belki de evli barklı, çocuklu babayani bir kadın. Ben sonum gelsin istemiyorum, sonu olmayan bir son istemiyorum. Ermiş Marguerite, ermiş Catherine, söylemeseniz de anlıyorum artık, ben sizleri ilk gördüğüm gün dünyaya geldim, söylediklerinizi yaptığım günden beri yaşamaya başladım. Ben, elinde kılıç düşmana saldıran bir kızım. Manastır köşelerinde sabahtan akşama kadar pinekleyen, miskin, obur bir kadın değilim ben…

Evet dostlar bir çoğunuza sıkıcı gelebilir bu yazdıklarım. Ama her yaşanılan olaydan çıkarılacak bir şeyler vardır mutlaka…

Son olarak şunu demeliyim!

Yanman yarım saat, fakat anlaşılman beş yüzyıl sürdü sevgili ermiş.

Zeynep Yazıcı - Niğde / 12.2.2004
e-posta: yazicizeynep@hotmail.com


netyorum.com: (Bu metnin elektronik, basılı veya görsel yayın organlarında tamamen veya kısmen yayınlanması yazarının yazılı iznine tabidir. Aksine davranılmaması önemle rica olunur. Alıntı yapılmadan bu sayfaya link verilmesi için herhangi bir izin gerekmemektedir.)


Yorum Ekle Yorumları Listele
155. Sayı önceki yazı 155. Sayı sonraki yazı
Yazarın Önceki Yazısı Yazarın Sonraki Yazısı
Her hakkı saklıdır. All rights reserved. netyorum.com © 2000-2005 İstanbul-Türkiye