|
21.03.2002 Cengiz Eren - netyorum.com / Sayı: 106
BİRİ BİZİ GÖZETLİYOR VEYA RATS IN THE CAGE
15.000 kişi arasından seçildiği söylenen 15 insanın kapatıldığı
bir ev. 15.000 kişinin 150.000.000.000 TL’yi kazanmak için kişisel
özgürlüklerini feda edebilir duruma gelmesinin insana acı vermesi gerekiyor.
Kazanılacak bu parayı yarışmaya katılan 15 kişiden sadece birinin kazanacağı
bilinse bile. Televizyonda görünmenin toplumdaki en önemli istek olması
anlaşılır gibi. Ancak insanların televizyona çıkmak için veya ekranda kalabilmek
için neler yaptıklarını hepimiz görüyoruz.
Bu, Biri Bizi Gözetliyor evini bu kez seyretmeye başladım. Hem kendi üzerimdeki
etkilerini incelemeye çalıştım ve hem de evin içindeki kişilerin davranışlarını.
Yarışmanın adının yanlış olduğunu söylemekle başlamak istiyorum. "Yönetmen Bizi
Gözetliyor" olmalıydı. Yönetmenin gözetlediklerini ve göstermeye karar
verdiklerini de seyirciler seyrediyor aslında.
Bu yarışmanın amacının ne olduğunu anlamış olmasam da insanların bu yarışmayı
neden seyrettiklerini biliyorum. Zira burada elde edilen sonuçlar toplumsal yapı
ve kültür hakkında çok önemli bilgiler de veriyor aslında. Bu bilgiler daha
sonra değerlendiriliyor ve hatta oldukça yüksek miktarlarla satılıyor olabilir.
Her tarafı kameralarla ve mikrofonlarda donatılan bir evde yaşamak ve her hafta
bir yarışmacının seyircilerden aldığı oylarla diğer yarışmacılardan birini eleme
hakkına sahip olması, yarışmanın esası bu. Kameraların önünden kaçmak ve
mikrofonu kapatmak yarışmadan atılma sebebi olabilir. Bir de evde yaşamak için
taksi şoförlüğü yaparak para kazanmak gerekiyor. Burada anlatılmak istenen ise
kim olursanız olun “Siz bir taksi şöföründen başka bir şey olamazsınız bu
yarışmaya katıldığınız için”. Ancak bu yarışmanın sadece iki taksisi var. Bir
kaza yaptığında tek taksi kullanılıyor ve yarışmacılar bu taksi içindeki
kameralarla da izleniyorlar. Duş teknesinde ve tuvaletteki görüntüler ise
verilmiyor, daha doğrusu bu alanlarda kamera olup olmadığı belli değil. Eğer bu
görüntüler çekiliyorsa, bunlar yarışmacıların yarışmadan sonra bile konuşmaması
için şantaj malzemesi olarak kullanılıyor olabilir. Bu var ise bu kasetleri
izleyen birileri de var olabilir.
İnsanların kafesteki farelere ve taksi şoförlerine dönüştürüldüğü bu yarışmada,
yarışmacıların aldığı oyların miktarı ifade edilmiyor, sadece sıralama veriliyor
her hafta. Bu yayını yapan televizyon kanallarının ulaştığı alanların da dikkate
alınması gerekiyor aslında. Yayın olmayan bölgelerden de puanlama geliyor.
Puanlamalar tümüyle manipülasyon olabilir.
Yarışmacılar, kameraların ve kameraları yöneten yönetmenin denetiminde.
Aynaların arkasında bir başka dünya var. Bu dünyada neler konuşuluyor, neler
görüşülüyor, bu görüntülerin ekranlara yansıtılması daha da ilginç olur bence.
Çünkü yönetmen bütün yarışmacıları ve yapılan konuşulanları önündeki ekranlardan
takip ediyor ve bunlardan birini ekrana veriyor. Ekrana verilen görüntü
seyircinin en çok ilgisini çekecek ve seyirciyi ekran başına bağlayacak konu
olmalı. Televole kültürüne uygun olarak bu yayında da kavgalar en fazla ilgiyi
çekiyor. Kavga edenlerin, tartışanların görüntüleri ekrana verildiği ve kavga
edenlerin en fazla oy aldığı için veya böyle gösterildiği için yarışmadaki
gerilim giderek artmakta kavgalarla birlikte.
Böylece yönetmen farkında olarak yarışmanın gidişatını belirlerken yarışmacıları
yönetiyor aslında. Bu yarışmacıların hepsi öncekilerden daha profesyonel,
rollerini çok daha iyi oynuyorlar. Normal hayatta yapamayacakları birçok şeyi
yapmak zorunda kalıyorlar ve artık hayatlarının değişeceğini söylüyorlar.
Gerçekten hayatları değişecektir. Daha açık söylemek gerekirse artık hayatları
eskisi gibi hiç olmayacaktır. Zira bu kadar fazla sınırı kabul etmek ve
yaşadıkları hayatın her anını gözler önüne sermeyi kabul etmek kendi isteği ile
hiçbirşey yapamamayı da beraberinde getirecektir. Dikkat edilirse geçen
yarışmalardan akıllarda kalan sadece kaset çıkaran bir kişi ama o da hazırlıksız
olarak başladığı sahne hayatında sonunun geldiğini kendisi de farketmiş durumda.
Yeni bir kaset yapması bile çok zor. Diğerlerinin hepsini unuttuk.
Zira televizyonun en önemli özelliği yüzleri eskitmesi. İnsanlar seyrettikçe
kendilerine yakın buldukça o kişiden uzaklaşmaya başlıyorlar. Bunun nedeni ise
Türk insanının kendisini sevmemesi. Spikerlere, sanatçılara, show yapanlara
bakın, bunların farklı özellikleri olduğunu görürsünüz. Giderek tanıdık hale
geldikleri halde ekranda kalan insanlar hakkında ise daha sonra bir yazı
yazacağım. Seyircilerden farklı oldukları için seyredilmeye devam ediliyorlar.
Bu yarışmacılar zaten toplumun içinden gelmiş insanlar ve bu kişileri seyreden
seyirciler, bu insanların kendileri gibi olduğunu farkettikçe yarışma dışında
herhangi bir yerde görmek istemeyeceklerdir.
Böylece yüzleri eskiyen yarışmacılar için bu yarışma dış önermelerin kabul
edildiği ve daha sonra kendi başlarına hiçbir şey yapamaz hale geldikleri ve
hayatlarının sonuna kadar anlatacakları, sadece kendilerinin hatırladıkları bir
anı olarak kalmaya devam edecektir.
Bu yarışma neden seyrediliyor sorusuna da cesaretle cevap verilmesi gerekiyor.
Bu yarışmanın seyredilmesi hayatımıza benzediğinden olsa gerek. Hepimiz,
hayatımızın bir veya bütün içeriklerinde benzer bir durumu yaşıyoruz. Çevremiz,
toplum, kendimiz tarafından konan sınırlar hepimizin hayatında var çünkü.
Çalışan bir insan içinde sınırlar var, evliler içinde sınır var, bekarlar içinde
ve bu sınırlardan rahatsız olan insanların seyrettiği bir yarışma bu. Sahnede,
kamera veya mikrofon önündeki insanlar için sınırlar biraz daha sert.
Profesyonel bir futbolcu, bir haber spikeri, bir televizyon programcısı, bir VJ
veya bir DJ benzer zaman aralıklarında görevlerini kendi BBG’lerini yaşamak
zorundalar. Bu akşam ben haber okumak istemiyorum diyen bir ana haber spikeri
kolaylıkla kanaldan uzaklaştırılabilir. Ancak bu evde yaşayan insanların
sınırlarının kendi sınırlarından çok daha fazla ve çok daha sert olduklarını
görüp kendilerini rahatlamış hissediyorlar bu yarışmayı seyredenler. Kötünün
daha kötü ile tedavisi bu. Elinize iğne battığında duyduğunuz acının, aynı anda
eliniz yandığınında iğne acısının kaybolması gibi.
Bu yarışmayı sürekli olarak izleyen kişiler rahatlarken kendi hayatlarında
herşeyin yavaşladığını, herşeyi kolaylıkla kabul ettiklerini göreceklerdir.
Televizyon kanallarında yayın saatlerinin doldurulmasının giderek zorlaştığı ve
maliyetlerin arttığı kriz döneminde döneminde bu ve benzer yarışmalar mutlaka
ortaya çıkacaktır. Maliyetleri çok düşük olduğu için sadece ve bu yarışmalarla
yayın saatleri doldurulmaya çalışılacaktır. Ancak bu yarışmaların izlenmesi
doğrudan yarışma oyuncularının ve sunucularının yeteneğine bağlı kalmaya devam
edecektir. Bizler için ise durum bu yarışma programlarından mümkün olduğu kadar
uzak durmaya çalışmaktır. Televizyon yayıncıları Dokun Bana ve Kim Beşyüz
Milyar, Teletubbies hakkında yazdığım yazılardan dolayı bana kızsalar da.
Yarışmacı, Yönetmen, sunucu bağlamında manipülasyonlarla dolu olan Biri Bizi
Gözetliyor, yukarıda açıklananlardan dolayı hem katılınması ve hem de izlenmesi
çok tehlikeli olan bir yarışmadır. Zaten sınırlarla dolu olan beynimize yeni
sınırlar aktararak kaynaklarımızı kullanmayı biraz daha engellemekte ve dış
önermelere giderek daha açık hale gelmemizi sağlamaktadır. Bu yarışmayı izleme
yoğunluğunu kişiler kendilerinde takip ederek kendi beyinlerindeki sınırların
azlığını ve çokluğunu farkedebilirler. Değişim isteyen ve kendi sınırlarından
kurtulmak isteyen insanlar bu yarışmayı seyredemeyeceklerdir. İnsanın kendisini
yönetemediğini ve bir yönetmene ihtiyacı olduğunu derin yapıda bize aktaran bu
yarışma sadece zihinsel sınırların fazla olduğu ülkelerde yayınlanmaya devam
edebilecektir. Yönetmen ise yarışmanın izlenebilmesi için her türlü
manipülasyonu yapmaya devam edecektir. Bunun dışındaki ülkelerde yayınlanması
zor görülmektedir.
Son olarak Truman Show filminden yola çıkılarak hazırlanan bu yarışma, bu filmde
Truman’ın kendi cennetini sevdiği kişi için terketmesi sonucunu da getirmiştir,
filmi yöneten kişinin isteğine bağlı, ancak film içindeki yönetmenin (Big Guy)
isteği dışında. Burada ise kişiler önce esir, sonra şoför, daha sonra da cellat
haline dönüştürülmekte ve arkadaşlarını yarışmadan çıkartmakta ve sınırlarla
dolu olan bu evde terkedilmiş özgürlükleri ve giderek parçalanan kişilikleri ile
kafesteki farelere dönüşerek yaşamaya devam etmektedirler.
Cengiz Eren
elektronik posta:
cengizeren@erenlp.com
Kimdir?
http://www.erenlp.com/cengizeren.html
|