|
Sanat 18.09.2003 - netyorum.com / Sayı: 144
2. ULUSLARARASI KOMEDİ FİLMLERİ FESTİVALİ
- BUSTER KEATON
"O dünya halk kültür mirasına, en üst düzeydeki palyaço ozan olarak geçecek."
(David Robinson)
Sinemaseverler, Charlie Chaplin'den sonraki en büyük komedi ustası olarak kabul
edilen ve "The Great Stone Face-Büyük Taştan Yüz" lakabıyla anılan Buster
Keaton'ın, "Bonus Card 2. Uluslararası Komedi Filmleri Festivali" kapsamında yer
alan Go West / Batıya Doğru; The General / General; College / Kolej; ve Spite
Marriage / Zoraki Evlilik filmlerini büyük keyifle izleyecekler...
Tek arzusu insanları güldürmek olduğu, bunu başardığı, bunu başardığını bildği
halde, kendisi hiç gülmeyen, hatta hiç konuşmayan, hiçbir şey ifade etmeyen
adam; bir maske haline getirdiği yüzüyle güldürmeyi, başaran, komedi dünyasının
en sofistike yaratıcısı...
Uzun, çok uzun bir süre unutulmuşluktan sonra, 1960'larda yeniden
keşfedildiğinde, herkes şaşırdı: onun komiğinin büyüklüğü, modernliği ve
ölümsüzlüğü karşısında... Ailesinin kurduğu The Three Keatons'ın en genç bireyi
olan, asıl adıyla Joseph Francis Keaton'a Buster takma adı, aile dostları ünlü
sihirbaz Houdini tarafından verilmişti: daha altı aylıkken!... Üç yaşında
sahneye çıkan genç Keaton, komedideki zamanlama öğesinin önemini çocuk yaştan
öğrenmiş olmalıydı. Onların sahne numaraları sırasında hiç gülmemeyi de bir aile
öğretisi olarak almıştı. Altı yaşında tanınmaya başlayan Keaton, Hollywood'a
gelerek komedilerde oynamakta gecikmedi. 1917'den başlayarak, zamanın çok ünlü,
ama sonradan unutulmuş (ve yeniden keşfedilmemiş) şişman oyuncusu Fatty
Arbuckle'dan davet aldı, onun filmlerinde birlikte oynamaya başladılar. Savaşın
son yılında Fransa'daki Amerikan askerlerini eğlendirmek için bir turneye çıktı,
savaştan sonra ise Joseph Schenk'in yapımcılığı altında, kendi yazıp yönettiği
iki bobinlik kısa filmleri gerçekleştirmeye koyuldu.
Buster Keaton, tüm o dönem komikleri içinde en yakışıklısıydı. Uzun, ince,
hülyalı bir yüzü, hep dalgın bakışları vardı. Yaradılışı biraz farklı olsaydı,
kuşkusuz dönemin jönlerinden biri olup bol bol aşk filmi çevirebilirdi. Bizde
(Fransa'daki gibi) Malek adıyla tanınan Keaton, tam bir yaratıcıydı: filmlerinin
senaryosuna her zaman katılarak o sonuçta gerçeküstücü ya da düşsel havayı
sağlıyor, başrolü üstleniyor, o ünlü akrobatik numaraların hepsinin
koreografisini yapıyor, yönetimini paylaşıyor, kimi zaman başkalarına bıraksa
bile filmin genel havasını hep denetim altında tutuyordu. Chaplin'in
duygusallığı, Langdon'un çaresizliği veya Lloyd'un naifliğinin karşısında,
Keaton'ın doakik biçimde düzenlediği bale-akrobasi karışımı ve son derece
fiziksel komedi sahneleri, ayrıca başka boyutlarda içeriyordu: bir tür derin
acı, giderilemeyen bir doyumsuzluk ve bunun yarattığı hüzün duygusu... Mimiğin
komedinin temel öğelerinden biri olduğu bir çağda, Malek, yüzünü tam anlamıyla
anlamsız, ifadesiz tutmayı başarıyor ve bunda ısrar ediyordu. Bu nedenle ona
'The Great Stone Face - Büyük Taştan Yüz' adı bile takıldı. En belalı olaylarla,
örneğin bir trenle, bir gemiyle, bir kamerayla veya bir balonla uğraşırken bile
, Buster'ın yüzünde sanki hep uzaklarda, filmin konusunu dışında başka bir
yerlerde olma ifadesi vardı. Belki biraz da bu yüzden, ona sinemanın şair
komedyeni lakabı yakıştırıldı: "O dünya halk kültür mirasına, en üst düzeydeki
palyaço ozan olarak geçecek." (David Robinson)
İlk filmleri, iki bobinlik kısa filmlerdi. Ancak bunların başarısı üzerine daha
uzun filmlere geçti. Diğer komedyenlerin tersine, anlattığı komik hikayeyi ve
içindeki numaraları tek başlarına değil, belli bir doğal ve gerçek fonla
birlikte ele alıyor ve bu açıdan filmleri çok daha sinemasal olup çıkıyordu.
1920'lerle birlikte, Keaton'ın bugün her biri küçük birer başyapıt sayılan
filmleri üst üste gelmeye başladı: The Playhouse; The Boat; The Paleface;
Balloonatic; Our Hospitality; Sherlock Junior; The Navigator; Go West; başyapıtı
sayılan The General. Hepsi görece olarak kısa zamanda planlana, hazırlanan,
koreografisi yapılan ve çekilen filmlerdi bunlar... Keaton, genelde Clyde
Bruckman'la işbirliği yapıyor, yönetimi onunla paylaşıyor, böylece kendisi daha
çok kendi kişisel sahnelerine yoğunlaşmak imkanını buluyordu. Sinema hilelerine
başvurmuyor, en zor sahneleri dublör kullanmadan oynuyor, sahneyi mümkün olduğu
kadar az plana bölüyordu. Yüzleri, bedenleri, hareketleri çok iyi kullanıyor,
nehirler, çayırlar, vadiler, bir gemi, bir tren gibi temel dekorların hikayeyle
tam uyumuna dikkat ediyordu. Onun sayesinde burlesk denen ve küçük görülen
güldürü tarzı, büyük sanat katına yükseliyordu.
Ne yazık ki mucize uzun sürmedi. 1930 yılında Joseph Schenk'in Keaton'la
birlikte kurduğu şirketi MGM'e satması, sanatçının filmlerindeki denetimini
tümüyle kaldırdı. MGM denen büyük şirketteki çalışma ve üretme temposuna uyamadı
Keaton... Filmleri sıradanlaştı, komik güçlerini ve taptaze mizah duygularını
yitirdiler. Sanatçı, Hollywood'dan ve MGM'den uzaklaşmayı denedi, Fransa,
İngiltere, Meksika'da filmler yaptı. Ama eski düzeyini yakalayamadı. Buna özel
yaşamındaki dramlarda eklenince, alkol baş dostu haline geldi. 1940'larda hemen
tümüyle unutulmuş ve sorunlarının içinde kaybolup gitmişti. Ancak, 1950'de
Wilder'ın Sunset Duvarı'nda, iki yıl sonra da Chaplin'in Sahne Işıkları'nda rol
alması, onu yeniden anımsattı. 50'lerin ikinci yarısında bir Buster Keaton
modası başladı: filmleri, özellikle sessiz olanlar yeniden izleniyor, tez konusu
yapılıyor, üniversitelerden sürekli çağrı alıyordu. !957'de hayatı filme
alınırken çağırıldı, kendisini canlandıran Donald O'Connor'a danışmanlık yaptı.
!959'da özel bir Oscar aldı: 'perdeye ölümsüz komediler getiren eşsiz yeteneği
için'... 1960'ta biyografisini yazdı: "My Wonderful World of Slapstick". Ayrıca
1966, 1969 ve 1989'da sırasıyla Rudi Blesh; David Robinson ve Tom Hardis'in
biyografileri çıktı. 1966'da katıldığı Venedik şenliğinde ayakta alkışlandı. Bu
son başarılar, günbatımına denk gelen bu küçük mutluluklar onu ne denli
etkilemişti, bilinmez. Ama aynı yıl, 1966'da kanserden öldüğünde, belki de
yüzünde ilk kez gerçek bir gülümseme vardı.
BUSTER KEATON'IN BAŞLICA FİLMLERİ:
" One week (1920)
" The Playhouse (1922)
" The Boat (1922)
" Paleface (1922)
" Cops (1922)
" Baloonatic (1922)
" Our Hospitality (1923)
" Sherlock Junior (1924)
" The Navigator (1924)
" Go West (1925)
" The General (1927)
" College (1927)
" The Cameraman (1928)
" Free and Easy (1930)
" Parlor, Bedroom and Bath (1931)
" Forever and A Day (1943)
" San Diego, I Love You (1944)
" In The Good Old Summertime - Yeni Sevdalar (1950)
" Sunset Boulevard - Sunset Bulvarı (1950)
" Limelight - Sahne Işıkları (1952)
" It's A Mad, Mad, Mad World - Çılgın Dünya (1963)
" Railrodder (1965)
" A Funny Thing Happened on the Way to the Forum - Aptallar Şehri (1966)
|