| Önsöz | Arama | Üyelik | Sohbet | Alış-Veriş | www.netyorum.com   
Ajanda
Seçtiklerimiz
Arşiv
Yazarlar
Yorumlar

Bölümler

Köşe Yazıları
Teknoloji
Sanat
Soru & Cevap
Dostluk & Sevgi
Eğlence
Geçmiş Zaman Olur ki

Konular

Sinema
Müzik
Kitap
Sözler
Oyunlar
Ürünler
Mekan
 
 
Reklam Fiyatları

İzleyici Mesajları

Elektronik posta :
bilgi@netyorum.com

 
 
Bu sayfayı arkadaşınıza göndermek için tıklayın.

 
 
Açılış sayfası yapmak için tıklayın.

Sık kullanılanlar listesine eklemek için tıklayın.

 

Eski Sayıları

"Harman köşesinde yayınlanmıştır" 04.11.1997 M.Sinan Oymacı - netyorum.com / Sayı: 92

YAZIK OLUYOR

Eminim ki, son dönemde, herkesin dikkatini çekmiştir. Internet üzerinden bankacılık, alışveriş, pek çok konunun derlendiği bilgi bankaları, kitap evleri ve bunun gibi yüzlerce olanak gelişmekte. Internet ile biraz ilgilenenler dahi, bankacılık veya alışveriş ile ilgili, en az iki veya üç farklı internet adresini, çok fazla düşünmeden, kısa bir süre içerisinde, size söyleyebilirler. Onlarca Internet Servis Sağlayıcı (ISS) şirket, yüzlerce kişi çalıştırarak, bir kısmı erişim sağlayıcı, bir kısmı içerik sağlayıcı olarak mevcut.

Ne güzel değil mi? Ülkemizde, şirketler bu konulara yatırım yapıyorlar. “Kişilerin, evlerini veya ofislerini terk etmeden, banka hesaplarını kontrol edebilmelerini, hesaplarında işlem yapabilmelerini, market’e gitmeden alışveriş yaparak, diledikleri taktirde adrese ürün teslimini, arzu ettikleri kitapları kurye ile göndermeyi”, sağlayacak uygulamaları, geliştirerek, devreye alıyorlar. Bu konu ile ilgili gerekecek donanım ve yazılıma yüklü kaynaklar ayırıyor, ekipler kuruluyorlar. Niçin? Son kullanıcıya daha iyi hizmet verebilmek, bazı konularda karşılıklı görüşmeye gerek kalmadan, kullanıcının istediği bilgiye, istediği anda erişmesini sağlamak, dünya ile entegrasyonu gerçekleştirmek, geri kalmamak için.

Ancak, bu o kadar kolay değil. Son dönemde, bizim şirketin bankalar ile ilgili pek çok işlemini, özellikle, bakiye sorgulama ve havale gibi konuları, internet üzerinden yapmaya başladık. Ufak tefek bir iki aksama dışında da, oldukça başarılı gidiyordu. Ne olduysa, geçtiğimiz hafta oldu. Oldukça uzun bir süre, internet’e bağlanmamız mümkün olmadı. Doğal olarak, eskiden bildiğimiz yöntemlere geri dönerek, telefonla bakiye sorgulama, faks ile talimat verme operasyonunu canlandırdık.

Konu, komik olduğu kadar, dramatik. Çünkü, internet’e bağlanmamız için ISS’nin modemlerine erişmemiz gerekiyor. ISS’nin modemleri meşgul çalsa iyi. Onu arar, modem sayınızı veya telefon hat adedinizi arttırın dersiniz. İyi, kötü bir cevap alırsınız. Alıyorsunuz da. Ancak, sorun, oradaki modemlere ulaşamıyorduk. Daha numarayı çevirir, çevirmez; “Dıt, dıt, dıt. Dıt, dıt, dıt.”. Sorun; telefon santralından öteye gidememek. 822’li hatların erişimindeki kapasite gibi gözüküyor.

Bu kadar şirket, ülkenin kaynaklarını daha iyiye gitmek için kullanıyor. Ancak, onlar ne yaparlarsa, yapsınlar, alt yapıdan sınıfta kalıyoruz. Neye benzetiyorum biliyor musunuz? Yüzbin kişilik bir stadyum yapmışsınız. Herşey mükemmel. Sadece, stadyuma gitmek için kullanılacak yolu, tek şeritli yapmışlar. Hadi artık, şu şerit adedini artırın veya yolu genişletin. Siz yapamıyorsanız; şerit adedini artırmak veya yolu genişletmek isteyenlere engel olmayın.

* * * * *

Bilim kurgu olarak adlandırmanın güç olduğunu düşündüğüm bir film vizyonda; “The Contact - Mesaj”. Başrolde Jodie Foster’ın oynadığı filmin yönetmeni, Robert Zemeckis. Filmde, ayrıca, Foster’ın yanında, Matthew McConaughey, John Hart, James Woods ve Tom Skerrit’i de görüyoruz.

Film, bilim kurgu sevenlerin yakından tanıdığı bir kişi olan, Amerikalı, uzay araştırmacısı ve yazar, Carl Sagan’ın, aynı adlı eserinden beyaz perdeye uyarlanmış. Zemeckis, 1994’te “Forest Gump” filmi ile, Oscar’ın en iyi yönetmen ödülünü almıştı. Aynı şekilde, Foster’de, 1988 ve 1991’de iki defa, Oscar’larda en iyi kadın oyuncu ödülünü almış durumda. McConaughey’i, geçen sene sinemalarda izlediğimiz, “A Time To Kill” filminden anımsayacaksınız.

Filme geri dönersek, Foster, çocukluğundan itibaren uzayla ilgilenmektedir. Yaşamını, “SETI - Search for Extra-Terrestrial Intelligence” projesine adamıştır. Hükümetin projeden desteğini çekmesi ile birlikte, özel bir vakfın desteğini alarak, araştırmalarına devam eder. Amaç, uzaydan gelen sesleri dinleyerek, belirli bir düzene uyanları tespit etmek ve onlarla bir şekilde irtibat kurmaktır. Bir gün, bu gerçekleşir. Film, bu nokta üzerinde, ancak, etrafında, sevgi, Tanrı’ya inanç, ölüm, felsefe gibi konularla birlikte devam ediyor.

İlginç olan, Amerikan filmlerinin tamamında olduğu gibi, bu filmde de, kendilerini sorguladıklarını görebiliyoruz. Ayrıca, araştırma geliştirmeye verilen önemi vurgulaması açısından güzel. Kafanızda soru işaretleri uyandıracak, güzel bir film. Niçin, bilim kurgu olarak adlandırmanın güç olduğuna değinirsem; “Sanki, bilim kurgu’da, olmasını biraz daha zor düşüneceğiniz kavramlar yer alıyor. Oysa, bu filmde geçenlerin olmaması için hiçbir neden göremiyorum.” Bu tür konulara ilgi duyanların izlemesini, kesinlikle öneririm. Kaçırmayın.

Filmde geçen bir diyalogla, konuyu noktalayalım.

Evrende, milyarlarca yıldız olduğunu bilerek değerlendirdiğinizde;

“-Diğer gezegenlerde canlılar olduğunu düşünüyor musun?

-Bilmiyorum. Ancak, sadece biz varsak, boşa harcanmış çok büyük bir alan olmalı.”

* * * * *

Bu haftanın sözünü de, yukarıda değindiğimiz filme esas kitabı yazan, Carl Sagan (1934-1996) ‘dan alalım. “Elmalı keki, hiç yoktan yaratabilmek için, öncelikle, evreni keşfetmeniz gerekir.”

Tüm ömrünü, evrendeki diğer canlıları araştırmak üzerine geçiren kişiden bekleyebileceğiniz bir söz. Altında yatan derin anlamın üzerinde düşünmemiz gerekiyor. Hemen hemen her türlü iş için kullanabilirsiniz.

M.Sinan Oymacı
TRIO Çözüm Evi Bilişim Hizmetleri A.Ş.
elektronik posta: sinanoym@triosh.com


Yorum Ekle Yorumları Listele
92. Sayı önceki yazı 92. Sayı sonraki yazı
Geçmiş Zaman Olur ki Önceki Yazı Geçmiş Zaman Olur ki Sonraki Yazı
Her hakkı saklıdır. All rights reserved. netyorum.com © 2000-2005 İstanbul-Türkiye