| Önsöz | Arama | Üyelik | Sohbet | Alış-Veriş | www.netyorum.com   
Ajanda
Seçtiklerimiz
Arşiv
Yazarlar
Yorumlar

Bölümler

Köşe Yazıları
Teknoloji
Sanat
Soru & Cevap
Dostluk & Sevgi
Eğlence
Geçmiş Zaman Olur ki

Konular

Sinema
Müzik
Kitap
Sözler
Oyunlar
Ürünler
Mekan
 
 
Reklam Fiyatları

İzleyici Mesajları

Elektronik posta :
bilgi@netyorum.com

 
 
Bu sayfayı arkadaşınıza göndermek için tıklayın.

 
 
Açılış sayfası yapmak için tıklayın.

Sık kullanılanlar listesine eklemek için tıklayın.

 

Eski Sayıları

"Harman köşesinde yayınlanmıştır" 15.04.1997 M.Sinan Oymacı - netyorum.com / Sayı: 93

ESNEK ve ÜRETİCİ

Geçenlerde, sinema ile ilgili bazı yazıları karıştırırken, size de ilginç gelebileceğini düşündüğüm bazı noktalar yakaladım. Bunları bilgi teknolojisi sektörüne uyguladığımda farklı sonuçlar ortaya çıktı. Buna göre;

Küçük firmaların hazırladığı filmler, büyük şirketler tarafından pazarlandıklarında daha efektif oluyorlar. Bu senenin Oscar ödülü alan filmlerini bir düşünün. “English Patient”, “Shine” gibi filmler, Amerika dışındaki şirketler tarafından üretilmiş, ancak, Amerikan firmaları tarafından pazarlanmışlar.

Özellikle bilgisayar oyunu üretiminde, hiç kimsenin adını, sanını duymadığı kişilerin (dikkatinizi çekerim, şirketlerin değil), “Doom” gibi özgün yazılımları üretmesini düşünün.

Aynı şekilde, Microsoft’un Front Page gibi başka ürünleri alıp, kullanması, şirket evlilikleri, internet’te güvenlik konusunda fikirler üretip, büyük bilgisayar şirketlerine satanlar, hep aynı temelden geliyorlar. Küçük olmalarının verdiği rahat çalışma, özgür düşünme ortamının meyvelerini topluyorlar. Geçmişe bir göz attığımızda, ses getiren pek çok yazılımın, donanımın, genç müteşebbislerin çabalarında oluştuğunu görüyoruz. Bu tür bir fikir ortaya çıktıktan sonra, alıp geliştirmek, ileriye götürmek, büyük bütçelere sahip firmalara kalsa da, ana fikri keşfedenler, asıl kahramanlar.

Büyük firmalar, oluşturdukları şirket çalışma standartları ile birlikte, hızlı hareket edemez duruma geliyorlar. Buna karşın, pazara yeni girmeye başlamış firmalar, küçük olmanın verdiği rahatlıkla, o kadar hızlı hareket edebiliyorlar ki, küçük olmalarının getirdiği dezavantajı, hızlı ve esnek hareket, özgün fikirleri kullanma serbestliği ile avantaja çeviriyorlar. Bunun yanı sıra, yeni teknolojileri kullanarak, ürün geliştiriyorlar. Özellikle yazılım üreticilerinde, eski versiyon kullanıcılarını göz ardı etmek olası olmadığı için, yeni versiyonlar ve yeni teknolojiler, pazara yeni giren şirketlerin artı hanesinde kalıyor.

Her ne kadar, büyük projelerde yeterli güveni verememeleri gündeme gelse de, yaratıcılık isteyen konularda, büyükleri zorluyorlar. Böylece, pazara yeni ürünler girebiliyor. En keyifle kullandığım yazılımların arasında, kişilerin veya ufak grupların ürettikleri yer alıyor. Büyük sermaye grupları da, bunun farkında. Yetenekli kişileri bünyelerinde istihdam etmeye başladılar.

Burada karşımıza, “Venture Capital - Risk Sermayesi” kavramı çıkıyor. Her ne kadar “Risk Sermayesi” dense de, “Başlangıç Sermayesi” denmesi sanki daha doğru. Yeni yeni üretime geçecek kişilere verilen sermayeye, işin başında “Risk Sermayesi” terimi ile kaynak yaratılması, sanki kazançtan çok kaybın olabileceğini çağrıştırıyor. Bu konu, Türkiye’de de gündeme gelmeye başladı. Artarak, devam etmesi gerekiyor. Bu sayede, sadece bilgi teknolojisinde değil, diğer sektörlerde de, olumlu gelişmeler yaşanacak.

* * * * *

Bu haftanın film gündeminde, “Mars Attacks - Çılgın Marslılar” var. Yönetmenliğini, Tim Burton’un yaptığı filmin başrollerinde, o kadar meşhur oyuncu var ki, hepsinden söz etmek olası değil. Yine de, en çok görünenleri sayarsak; Jack Nicholson, Glenn Close, Annette Bening, Pierce Brosnan, Danny de Vito yer alıyorlar.

Film, adından anlaşılacağı gibi, Marslıların Dünya’ya gelerek, işgal etmek üzere harekete geçmelerini anlatıyor. Bunu yaparken, “Barış için geldik” dedikten sonra herkesi öldürmeleri, mizahi bir yaklaşımla anlatılmış. Özellikle, farklı kültürlerin sembollerinin, biribirlerine ne kadar değişik anlamlar ifade ettiği güzel aktarılmış. Nedense, uzaylıların, Dünya’ya geldiklerinde ilk seçtikleri ülke hep Amerika oluyor. Yine, Amerikalılar, Dünya’yı kurtarmak zorunda kalıyorlar.

Müzik ruhun gıdası derler, bu filmde pek öyle olmuyor. İzlediğiniz zaman anlayacaksınız. Komik bir film izlemek istiyorsanız ve vaktiniz varsa, izleyin. Özel bir zaman ayırmanıza gerek yok.

* * * * *

İsveç’li filozof, Henri-Frederic Amiel (1821 - 1881) demiş ki; “Başkalarının yapmakta zorlandıkları şeyleri yapmak yeteneği işaret eder. Yetenekli kişilerin yapmayı olanaksız buldukları şeyleri yapmak, dehayı tanımlar.”

Bu sözün yorumunu yapmaya gerek var mı? Sözün anlamı, kendi içinde gizli.

M.Sinan Oymacı
TRIO Çözüm Evi Bilişim Hizmetleri A.Ş.
elektronik posta: sinanoym@triosh.com


Yorum Ekle Yorumları Listele
93. Sayı önceki yazı 93. Sayı sonraki yazı
Geçmiş Zaman Olur ki Önceki Yazı Geçmiş Zaman Olur ki Sonraki Yazı
Her hakkı saklıdır. All rights reserved. netyorum.com © 2000-2005 İstanbul-Türkiye