| Önsöz | Arama | Üyelik | Sohbet | Alış-Veriş | www.netyorum.com   
Ajanda
Seçtiklerimiz
Arşiv
Yazarlar
Yorumlar

Bölümler

Köşe Yazıları
Teknoloji
Sanat
Soru & Cevap
Dostluk & Sevgi
Eğlence
Geçmiş Zaman Olur ki

Konular

Sinema
Müzik
Kitap
Sözler
Oyunlar
Ürünler
Mekan
 
 
Reklam Fiyatları

İzleyici Mesajları

Elektronik posta :
bilgi@netyorum.com

 
 
Bu sayfayı arkadaşınıza göndermek için tıklayın.

 
 
Açılış sayfası yapmak için tıklayın.

Sık kullanılanlar listesine eklemek için tıklayın.

 

Eski Sayıları

Eğlence 29.05.2003 - netyorum.com / Sayı: 135

 

"Kocanın Ederi"

Ayşe Teyze ile Fadik kız ormanda bir kulübede yaşarlarmış. Fadik kız o kadar güzelmiş ki, Ayşe Teyze, Fadik kızı herşeyden sakınır, gözü gibi korur, ortaya çıkarmazmış. Bütün işleri kendisi yaparmış. Ormana gider, ağaç keser, kestiği ağaçları sırtına yüklenir, kasabaya götürüp satarmış. Kazandığı para ile aldıklarını da yine sırtlanır, kulübeye getirirmiş. Gel zaman git zaman Ayşe Teyze yaşlanmış ve hastalanarak, yatağa düşmüş. Ölümünün yaklaştığını anladığında, Fadik kızı yanına çağırarak, üç altın vermiş ve demiş ki;

- Ben artık ölüyorum. Şu üç altınla kasabaya gidip, kendine bir eşek satın al. Kasabaya gidip gelirken yüklersin, sen de yorulmazsın.

Bunları söyledikten sonra da son nefesini vermiş. Fadik kız bir süre sonra Ayşe Teyzenin dediğini yapmak için, üç altını almış yanına ve kasabaya doğru yola çıkmış.Ancak eşek nasıl alınır, bilmiyor. Ne yapacağını düşünürken, kasabanın ileri gelenlerinden birisi çıkmış karşısına. Sormuş;

- Ne arıyorsun burada Fadik kız.

- Ayşe Teyzem ölmeden önce üç altın verdi. Eşek alacağım. Ancak nasıl alacağımı bilmiyorum.

- Ne yapacaksın ki eşeği?

- Kasabaya gidip gelirken yük taşıyacağım.

- Yanlış öğüt vermiş Ayşe Teyzen. Şimdi sen beni dinle, al o üç altını, git kendine güzel esvaplar, ziynet ve çeyiz al. Ondan sonra da sana bir koca bulalım, evlendirelim.

- Niye ki?

- Eeee, bir koca on eşeğe bedeldir.

 

Not: Bu fıkrayı benimle paylaşan sevgili dayım Prof. Dr. Taner Okşan'a çok teşekkür ederim. - Sinan Oymacı


"Tuz, Şeker"

Delikanlı babasına gelmiş ve baba ben evlenmek istiyorum demiş. Oğlan çok genç, daha eli ekmek tutmamış. Baba ne dese de vazgeçirse diye düşünmüş. Oğlana demiş ki;

- Evlenmek zor iştir, evlat. Dah çok erken. Bak sana birşey söyleyeceğim. Yapabilirsen, evlenebilirsin demektir.

Oğlan kara sevdalarda, "peki, ne yapacağım" demiş.

Baba, oğlana; "Git, şu köşedeki kırtasiyeciden 100 yapraklı bir defter al gel" demiş.

Oğlan defteri almış gelmiş. Baba oğlana bir kalem vermiş ve defteri göstererek; "Şimdi birinci sayfayı aç ve tuz yaz" demiş.

Oğlan yazmış, "Tuz"

Baba; "devam et" dedikten sonra yine "Tuz yaz" demiş.

Oğlan yine yazmış.

Baba bu şekilde tuz demiş, oğlan yazmış. Birinci sayfa dolmuş, ikinci sayfa dolmuş, oğlan babaya dönmüş, sıkılmış bir şekilde;

- Baba ben bu işten sıkıldım, habire tuz yazıp duruyorum, ne olacak?

- E, oğlum, bak, senin evlenemeyeceğin ortaya çıktı. Tuz'da pes ettin. Daha bunun un'u var, şeker'i var. Var oğlu var.

 

Not: Bu fıkrayı benimle paylaşan sevgili dayım Prof. Dr. Taner Okşan'a çok teşekkür ederim. - Sinan Oymacı


"Değerli Fotoğraf"

Adam avukatının ofisinde oturup, sohbet ediyormuş. Avukatı adama demiş ki;

- Sana iki haberim var. Biri kötü biri de felaket. Hangisini önce söylememi istersin?

Adam; "Kötü olanı söyle" demiş.

- Karın, yarım milyon dolar değerinde bir fotoğraf buldu.

Adam şaşkınlıkla;

- Kötü haber dediğin bu mu? Felaket haberi duymak için sabırsızlanıyorum.

- Felaket olan, fotoğrafta sen ve sekreterin var.


"Serçe ile Motorcu"

Serçenin bir tanesi bahar günü dalgın dalgın uçuyormuş. Bir anda farketmiş ki, bir yolun üstünde uçuyor ve karşıdan da motorsikletli bir adam geliyor. Her ikisi de çarpışmayı engellemek için ellerinden geleni yapmışlar ama nafile...

Serçe, "çotaaank" diye kaska çarpıp düşmüş.

Şimdi, motorcu arkadaşımız, sıkı bir hayvansever. Doğal olarak hemen atlamış motordan, koşmuş serçenin yanına. Serçe baygın yatıyor. Kıyamamış, bırakamamış yolda, almış getirmiş eve. Eskiden kalma bir de kafesi var evde. Baygın serçeyi kafesin içine güzelce yerleştirmiş.

Yanına da az biraz su, az biraz ekmek koymuş, vurmuş kafayı yatmış...

Bizim serçe bir müddet sonra ayılmaya başlamış. Daha tam seçemiyor ortalığı. Hafif bulanıklık var yani...

Bir bakmış parmaklık, ekmek, su falan var bulunduğu yerde... Birden dank etmiş vaziyet:

- Hadiiiiii, motorcuyu öldürmüşüz beaaa... iyi mi!!!


Yorum Ekle Yorumları Listele
135. Sayı önceki yazı 135. Sayı sonraki yazı
Eğlence Önceki Yazı Eğlence Sonraki Yazı
Her hakkı saklıdır. All rights reserved. netyorum.com © 2000-2005 İstanbul-Türkiye