|
Eğlence 09.05.2002 - netyorum.com / Sayı: 109
"Üstün Başarı"
Patron, fabrikada çalışanlardan birisini odasına çağırarak, konuşmaya
başlamış.
- Fabrikada çalışmaya başlayalı henüz bir sene oldu. İlk işin kapıda
bekçilikti. Bir hafta sonra satış elemanı oldun. Bir ay çalıştıktan sonra satış
şefi oldun. İki ay sonra ise satış müdürlüğüne terfi ettin. Dört ay sonra bölge
müdürü oldun. Altı ay sonra da satıştan sorumlu genel müdür yardımcısı olarak
görev aldın. Ben şimdi emekli olmak üzereyim. Senin şirketin yönetim
sorumluluğunu üstlenmeni istiyorum. Bunun için ne dersin?
- Teşekkür ederim.
- Teşekkür. Sadece bu kadar mı, bir şey söylemeyi unutmadın mı?
- Teşekkür ederim, baba.
"Hangi Koltuk"
Konulara ilginç bir yaklaşım tarzı olan felsefe profesörü, sömestr sonunda
tek sorudan oluşacak bir bitirme sınavı yapacağını duyurmuş. Sınav günü
geldiğinde bütün sınıf toplanmış, sıralara oturmuş ve soruyu beklemeye başlamış.
Profesör soruyu tahtaya yazmış; "Bütün sömestr öğrendiğiniz bilgileri bir
araya getirerek, şu anda üzerinde oturduğum bu koltuğun aslında var olmadığını
ispat edin".
Öğrenciler başlamışlar yazmaya. Bir saat süren sınav süresince herkes uzun
uzun profesörün oturduğu koltuğun aslında var olmadığını ispat edecek cevapları
yazmaya çalışmış. Hatta bazıları işi abartarak 20-30 sayfalık cevaplar vermiş.
Ancak bir öğrenci sadece bir iki satır bir şeyler yazarak, beş dakika sonra
kağıdını teslim ederek, salondan çıkmış.
Sonuçlar açıklandığında, tüm öğrenciler merakla notlarını öğrenmeye
gitmişler. En yüksek not olan 100 üzerinden 100'ü alanın erkenden kağıdını
teslim ederek sınıftan çıkan arkadaşları olduğunu görünce ne cevap verdiğini
sormuşlar.
Öğrencinin yazdığı yanıt; "Hangi koltuk?"
"İçimizden Geçenler"
ŞEF: Kötü bir şey olmamıştır inşallah... (Yine geç geldi hıyar.)
MEMUR: Sormayın Şefim, başıma neler geldi bir bilseniz! (Ulan bu da beni her gün
kapıda bekliyor herhalde...)
ŞEF: Hayırdır n'oldu? (Gözleri kan çanağı, akşam odun gibi içmiş bu hıyar!)
MEMUR: Efendim dün halamın oğlunun evinde kaldım, gecenin bir vakti karakola
düştük maalesef. (İnandı galiba. İsterse detay sorsun, yol boyunca hikaye
düşündüm.)
ŞEF: (İnanmış gibi yaptım ya, gözleri parladı. Yol boyunca yalan düşünmüştür
zaten) Allah Allah geçmiş olsun, gelin oturun şöyle...(Hala leş gibi içki
kokuyor it!)
MEMUR: (O kadar da sakız çiğnedik ama kokuya uyandı galiba lavuk) Şimdi efendim,
benim dayımın oğlu (lan demin halamın oğlu mu demiştim yoksa?) kedi ticaretiyle
uğraşıyor...
ŞEF: (Oha! Uydurduğu mesleğe bak) Aaa, çok ilginç bir iş. Para bırakıyor mu
bari?
MEMUR: (Sana ne lan parasından) Sokak kedisi değil efendim, amcamın oğlu (Lan
valla iyice karıştırdım. Amca oğlu muydu, dayı oğlu mu?) Van kedisi satıyor.
ŞEF: Eee, n'olmuş, kedi mafyasıyla başı derde mi girmiş? (Lafı soktuk ama
anlayacak adam nerede?)
MEMUR: (Espri yaptı hayvan) Yok efendim, öyle değil. Şimdi teyzemin oğlu (Ulan
şuna baştan kuzen desene, iş iyice moka sardı) Van kedisi satıyor. İstanbul'da
bu işi sayılı adam yapıyor biliyorsunuz...
ŞEF: Bu meslek dalını ilk kez sizden duydum, sayısını bilemeyeceğim. (Yahu, laf
sokmaya çalışacağıma kafayı uçsam ya şuna... Neyse sakinleşeyim)
MEMUR: Neyse beyefendi, diğer satıcılardan biri, sokak kedilerini toplayıp
gözlerine lens takıyormuş meğer (uçtuk mu ki?), sonra da değişik göz renkleri
var diye Van kedisi olarak satıyormuş.
ŞEF: (Vay ki vay, vay ki vay! Bu itin idrarını tahlile göndereceğim,alkol kafası
değil bu) Bakın siz şu sahtekarlara...
MEMUR: Kesinlikle haklısınız efendim, neler var. Baksanıza, sen tut hayvanların
gerçek gözünün üstüne renkli lens tak, sonra da Van kedisi diye sat... (Kesin
abarttık)
ŞEF: (Onu anladık eşşek sıpası, gerisinde ne yumurtlayacan ben onu merak
ediyorum) Sizin kuzenin ne alakası var ki bununla? (Kuzen dedim ya, sevindi,
gözleri parladı. Salak... Salaak... Salaaak...)
MEMUR: (Kuzen dedi, valla kuzen dedi. Kurtuldum stresten) Efendim, İstanbul'da
ne kadar Van kedisi ticareti yapan varsa topluyorlar...
ŞEF: Doğru ya, zaten sayılı... (Bunu dövmek de kesmeyecek, ne yapsam acaba?)
MEMUR: Aynen öyle beyefendi. Neyse, evdeyim diye beni de aldılar. (Of
be,kurtulduk galiba)
ŞEF: (Karşı saldırının zamanı geldi) Neyse olayın ayrıntılarını okuruz
gazetelerden, ilginç olay, kesin haber olur. (Bakalım nasıl karşılayacak?)
MEMUR: (Bunu da hesapladım dallama, ulan ne zekiyim be...) Yok efendim, yapanlar
bulundu. Sonra araya bir sürü insan girdi, bizim yeğen (hay anasını mıçtık) de
suçsuz olduğu için, ticari itibari sarsılmasın diye gazetelere yansımayacak
olay...
ŞEF: (Bak, bak, bak. Yavşağa bak! Analitik düşünüyor ya, bunu da hesaplamış.
Analitik kötek atacağım bu deveye) Neyse, geçmiş olsun. Siz bugün eve gidin,
iyice bi dinlenin isterseniz. Moraliniz bozulmuş,uykusuz kalmışsınız... (Lan bi
git, daha kapıda yersin uçan tekmeyi. Bu sefer girişmezsem şerefsizim)
MEMUR: (Hisar'da manitalar bekliyor, tabii giderim kerizim. Lan bu lambayı da
müdür yapmışlar ya buraya, helal olsun valla. He he he...) Sağolun, aslında iyi
değilim, dinlensem gerçekten iyi olur... (Lan herif saatini falan çıkarıyor,
odunu yiyecez galiba, vazgeçelim) Ama gece ne güne duruyor ki beyefendi, gece
dinlenirim. Zaten geç geldim, arkadaşlara da ayıp oldu...
ŞEF: (Saati boşuna çıkardık, uyandı hayvan) E hadi yerinize geçin o zaman.Tekrar
tekrar geçmiş olsun. (İşten kovmak tatmin etse, dakikada kovucam da, dövmem
lazım, şöyle evire çevire dövmem lazım ki hıncımı alabileyim. Neyse bir dahaki
sefere)
MEMUR: Sağolun efendim, anlayışınıza teşekkür ederim (Lan gitse miydim ki? Saati
öylesine çıkardı belki de...
"Duygusal Aday"
- Bayım, kızınız beni seviyor, benimle evlenmek istiyor, bensiz
yaşayamayacağını söylüyor.
- Ve, sen onunla evlenmek için benden izin mi istiyorsun?
- Hayır, beni bırakmasını söyleyebilir misiniz, kızınıza.
|