| Önsöz | Arama | Üyelik | Sohbet | Alış-Veriş | www.netyorum.com   
Ajanda
Seçtiklerimiz
Arşiv
Yazarlar
Yorumlar

Bölümler

Köşe Yazıları
Teknoloji
Sanat
Soru & Cevap
Dostluk & Sevgi
Eğlence
Geçmiş Zaman Olur ki

Konular

Sinema
Müzik
Kitap
Sözler
Oyunlar
Ürünler
Mekan
 
 
Reklam Fiyatları

İzleyici Mesajları

Elektronik posta :
bilgi@netyorum.com

 
 
Bu sayfayı arkadaşınıza göndermek için tıklayın.

 
 
Açılış sayfası yapmak için tıklayın.

Sık kullanılanlar listesine eklemek için tıklayın.

 

Eski Sayıları

Eğlence 28.09.2000 - netyorum.com / Sayı: 40


"Ağaç Kesimi"

Trabzon'da bir grup laz çok ağaç kesebilmek için Amerika'dan motorlu testere getirtmeye karar vermişler. Gerekli bağlantılar kurulduktan sonra para ödenmiş ve birkaç tane elektrikli testere alınmış. Kullanıcı el kitabında günde en az beş yüz tane ağaç kesebileceği belirtiliyormuş.

Bizimkiler koyulmuşlar işe. Akşam olduğunda en fazla ağaç kesen Temel'miş ve sadece elli tane ağaç kesmiş. Doğal olarak herkes şaşırmış.

Bir sonraki gün Temel zorlayarak sayıyı yüz'e çıkarmış. Daha sonraki günün akşamı Temel yerinden kalkamaz hale gelmiş ama yüz elli tane ağaç kesebilmiş.

Bunun üzerine Amerika'dan bir yetkili çağırmaya karar vermişler. Yetkili gelmiş ve birlikte ormana gitmişler.

Amerikalı motorun ipini çekip çalıştırmış.

Çıkan ses üzerine bizimkiler hep bir ağızdan; "Uyy o ne daa?"


"Boru"

Fizikçi, matematikçi, kimyacı, jeolog ve antropolog'dan oluşan heyet, bir araştırma için arazide bulunmaktadır. Birden yağmur bastırır. Hemen yakındaki arazi evine sığınırlar. Ev sahibi bunlara bir şeyler ikram etmek için bir süre ayrılır. Bu arada, hepsinin dikkati odanın ortasındaki soba üzerinde toplanır.

Soba, yerden bir metre kadar yukarıda, altındaki dizili taşların üzerindedir. Sobanın niçin böyle kurulmuş olabileceğine dair bir tartışma başlar.

Kimyacı; "Adam sobayı yükselterek aktivasyon enerjisini düşürmüş. Böylece daha kolay yakmayı amaçlamış."

Fizikçi; "Adam sobayı yükselterek konveksiyon yoluyla odanın daha kısa sürede ısınmasını sağlamak istemiş."

Jeolog; "Burası tektonik hareketlilik bölgesi olduğundan herhangi bir deprem anında sobanın taşların üzerine yıkılmasını sağlayarak yangın olasılığını azaltmayı amaçlamış."

Matematikçi; "Sobayı odanın geometrik merkezine kurmuş. Böylece odanın düzgün bir şekilde ısınmasını sağlamış."

Antropolog; "Adam ilkel topluluklarda görülen ateşe tapmanın daha hafif biçimi olan ateşe saygı nedeniyle sobayı yukarıya kurmuş."

Bu sırada ev sahibi içeri girer ve ona sobanın yukarıda olmasının nedenini sorarlar.

Adam cevap verir; "Boru yetmedi".


"Vezir İle Derici"

Çok soğuk bir kış günü padişah tebdil'i kıyafet gezmeye karar vermiş.Yanına başvezirini alıp yola koyulmuşlar. Dere kenarında çalışan yaşlı bir adam görmüşler. Adam elindeki derileri suya sokup, döverek tabaklıyormuş.

Padişah, ihtiyarı selamlamış.

- Selamünaleyküm ey pir'i fani.

- Aleykümselam ey serdar'i cihan.

- Altılarda ne yaptın?

- Altıya altı katmayınca, otuz ikiye yetmiyor.

- Geceleri kalkmadın mı?

- Kalktık. Lakin, ellere yaradı.

Padişah gülmüş.

- Bir kaz göndersem yolar mısın?

- Hem de ciyaklatmadan.

Padişahla başvezir adamın yanından ayrılıp yola koyulmuşlar.

Padişah başvezire dönmüş ve " Ne konuştuğumuzu anladın mı ?"

- Hayır padişahım.

Padişah sinirlenmis, "Bu akşama kadar ne konuştuğumuzu anlamazsan kelleni alırım."

Korkuya kapılan başvezir padişahı saraya bıraktıktan sonra telaşla dere kenarına dönmüş. Bakmış adam hala orada çalışıyor, "Ne konuştunuz siz padişahla."

Derici başveziri şöyle bir süzmüş, " Kusura bakma. Bedava söyleyemem. Ver bir yüz altın söyleyeyim."

Başvezir, yüz altını vermiş.

- Sen padişahı, serdar'i cihan, diye selamladın. Nereden anladın padişah olduğunu?

- Ben dericiyim. Onun sırtındaki kürkü padişahtan başkası giyemezdi.

Vezir kafasını kaşımış, "Peki, altılara altı katmayınca, otuz ikiye yetmiyor ne demek?"

Adam, bu soruya cevap vermek için de bir yüz altın daha almış. "Padişah, altı aylık yaz döneminde çalışmadın mı ki, kış günü çalışıyorsun, diye sordu. Ben de, yalnızca altı ay yaz değil, altı ay da kış çalışmazsak, yemek bulamıyoruz." dedim.

Vezir bir soru daha sormus, "Geceleri kalkmadın mı ne demek?"

Derici bir yüz altın daha almış. "Çocukların yok mu diye sordu. Var, ama hepsi kız. Evlendiler, başkasına yaradılar." dedim.

Vezir gene kafasını sallamış, "Bir de kaz gönderirsem dedi. O ne demek?"

Adam gülmüş, "Onu da sen bul..."


"Ossa Ossa"

Genç adam Avrupa'da öğrenim görüp memlekete dönmüş ve iş için bir devlet kuruluşuna başvurmuş. Kuruluşun personel müdürü babacan bir Anadolu efendisi. Genç adam da biraz snob. Personel müdürü iş kaydını yapmaya başlamış.

- Ananın adı?

- Babanın adı?

- Tevellüdün?

- Nirde ohudun?

Sıra öğrenim derecesine gelmiş. Delikanlı "PHD" derecesi ile mezun olmuş. Bunun İngilizce okunuşu "Pi - Eyç - Di"

- Tahsil direcen?

- Pieyçdi.

- Anlamadım, ne dedin?

- Pieyçdi efendim, diploma derecem.

- Yani orta mı?

- Hayır, pieyçdi.

- İyi mi?

- Pieyçdi.

- Pekiyi mi?

- Efendim, diploma derecem, pieyçdi.

Müdür, o zaman yanındaki katibe dönmüş:

- "Yaz oğlum", demiş, beyin diploma direcesini "ossa ossa bu gadar olur" deyi yazıvir!..


"Okul Sevgisi"

Sabah, anne oğlunu uyandırmaya gelir.

- Oğlum, kalk artık, okula gitme zamanın geldi!

- Anne, okula gitmek istemiyorum.

- Okula gitmemen için bana en az iki sebep gösterebilir misin?

- Tabii, birincisi; çocuklar beni çok sinirlendiriyor. İkincisi; öğretmenlerin çoğundan hoşlanmıyorum.

- Bunlar sebep değil, kalk ve hazırlan bakalım.

- Peki anne, sen benim okula gitmem için iki sebep söyleyebilir misin?

- Bir; elli iki yaşındasın. İki; sen okulun müdürüsün...


Yorum Ekle Yorumları Listele
40. Sayı önceki yazı 40. Sayı sonraki yazı
Eğlence Önceki Yazı Eğlence Sonraki Yazı
Her hakkı saklıdır. All rights reserved. netyorum.com © 2000-2005 İstanbul-Türkiye