| Önsöz | Arama | Üyelik | Sohbet | Alış-Veriş | www.netyorum.com   
Ajanda
Seçtiklerimiz
Arşiv
Yazarlar
Yorumlar

Bölümler

Köşe Yazıları
Teknoloji
Sanat
Soru & Cevap
Dostluk & Sevgi
Eğlence
Geçmiş Zaman Olur ki

Konular

Sinema
Müzik
Kitap
Sözler
Oyunlar
Ürünler
Mekan
 
 
Reklam Fiyatları

İzleyici Mesajları

Elektronik posta :
bilgi@netyorum.com

 
 
Bu sayfayı arkadaşınıza göndermek için tıklayın.

 
 
Açılış sayfası yapmak için tıklayın.

Sık kullanılanlar listesine eklemek için tıklayın.

 

Eski Sayıları


PAYLAŞMAK


 
Oslo Üniversitesinde Okul Psikolojisi alanında yüksek eğitime başladığım sıralarda, daha önce Türkiye'de aldığım psikoloji eğitiminin yanısıra, öğretmenlik sertifikasına da sahip olmam nedeniyle, bu kentte yaşamakta olan, Türkiye'den Norveç'e göç etmiş ailelerin çocuklarına, okullarda, iki kültürlü sınıflarda (Norveç'li ve göçmen çocuklardan oluşan kaynaştırma sınıfları), öğretmenlik yapmaya başlamıştım.

Veitvet Grunnskuole'de (Veitvet İlköğretim Okulu) çalışmaya başlayalı henüz bir hafta olmuştu ki, okuldaki tüm çocuklar, UNESCO haftasını kutlamak üzere, konferans salonunda toplandılar.

Salondaki kürsünün arkasındaki duvarda, UNESCO'nun; dünya ülkeleri arasında barış, eşitlik, ortak yaşam kalitesinin yükseltilmesi ile ilgili amaçlarını belirten pankartlar asılıydı. Biz öğretmenler de yerlerimizi aldıktan sonra, bir öğretmen mikrofonu alıp, öğrencilere; UNESCO haftasını kutlamaya, pasta yenilerek başlanacagını söyledi.

Salondan sevinç uğultusu yükseldi. Öğrencilere kartondan tabaklar ve plastik çatallar dağıtıldı. Üç dört dakikalık sabırsız bir bekleyişten sonra, salonun kapısında, görevlilerin iterek sürdükleri arabalarda, çok
katlı iki kocaman pasta göründü.

Ögretmenler pastaları dilimleyip çocuklara dağıtmaya başladılar. Ancak garip birşey oldu. Salondaki çocukların yarısı pastalarını alıp yemeye başladıklarında, kocaman iki pasta da bitmişti.

Öğretmenlerden biri pasta kalmadığını açıkladı. Pasta alamayan çocuklar büyük bir düş kırıklığıyla, elleri ile tabaklarına vurmaya, boş tabaklarını göstererek öğretmenlerine birşeyler söylemeye başladılar. Salon karışmıştı. Bense şaşakalmıştım ve kutlamayı organize edenler açısından üzüldüm.

İşte, çok gelişmiş İskandinav ülkesinde de organizasyon bozuktu ve ilgililer rezil olmuştu!

Tam bu sırada okulun müdürü mikrofonu aldı. Çok önemli bir şey açıklayacağını söyledi. Çocuklar son bir umutla gürültüyü kestiler. Müdür şöyle dedi:

"Çocuklar, gördüğünüz gibi bir kısmınız pasta alabildi. Ancak bir kısmınıza pasta kalmadı. Çünkü pastayı dağıtırken, sizin sayınız kadar eşit parçaya bölmeye özen göstermedik. Eğer eşit paylaştırılsaydı, herkes pasta yiyebilecekti. İşte dünya ülkeleri arasındaki durum da böyle. Dünyadaki kaynaklar kısıtlı. Kaynaklar da eşit paylaşılamıyor. UNESCO'nun gerçeklestirmeye çalıştığı dünya barışı için en büyük engel budur. Barışı ve ortak yaşam kalitesini gerçekleştirmenin en iyi yollarından biri, kaynakların tamamen eşit olmasa bile, mümkün olduğunca dengeli dağılımıdır."

Salonda, kuş uçsa kanadı duyulacak bir sessizlik oldu. Ben nefesimi tuttuğumu farkettim. Müdür konuşmasını sürdürdü: "Hiç merak etmeyin. Şimdi pastanın devamı gelecek. Ancak bu kez eşit dağıtılacak ve herkes pasta yiyecek."

O anda salonun kapıları açıldı, pastalar göründü. Çocuklar neşeyle bağırıştılar.

Pastalar yendikten sonra, salondaki bazı çocuklara söz verildi. Çocuklar pasta alamadıklarında ne hissettiklerini, ne yaşadıklarını anlattılar. UNESCO ile ilgili görüntüye dayalı kısa bazı bilgiler verildikten sonra kutlama bitmişti. Uzun, sıkıcı konuşmalar yerine tüm bedenlerinde hissettikleri bir yaşantı geçirmişti çocuklar. Hem öyle bir yaşantıydı ki bu, belki de tüm yaşamları boyunca unutamayacaklardı.

Öğrendiğime göre kutlamayı organize eden, okuldaki drama öğretmeniydi...

Muharrem Karaaslan

Not: Sayın Mert Ökter'e teşekkür ederiz.

 

Yorum Ekle Yorumları Listele
123. Sayı önceki yazı 123. Sayı sonraki yazı
Dostluk ve Sevgi Önceki Yazı Dostluk ve Sevgi Sonraki Yazı
Her hakkı saklıdır. All rights reserved. netyorum.com © 2000-2005 İstanbul-Türkiye