| Önsöz | Arama | Üyelik | Sohbet | Alış-Veriş | www.netyorum.com   
Ajanda
Seçtiklerimiz
Arşiv
Yazarlar
Yorumlar

Bölümler

Köşe Yazıları
Teknoloji
Sanat
Soru & Cevap
Dostluk & Sevgi
Eğlence
Geçmiş Zaman Olur ki

Konular

Sinema
Müzik
Kitap
Sözler
Oyunlar
Ürünler
Mekan
 
 
Reklam Fiyatları

İzleyici Mesajları

Elektronik posta :
bilgi@netyorum.com

 
 
Bu sayfayı arkadaşınıza göndermek için tıklayın.

 
 
Açılış sayfası yapmak için tıklayın.

Sık kullanılanlar listesine eklemek için tıklayın.

 

Eski Sayıları


BEBEK YALNIZLIĞI


Ailenin tek ve son bebeğiydi. Onsekiz aylık olunca konuşmaya
başlamış ve söylediği ilk kelime, hayatta en çok sevdiği kişinin ki olmuştu: ANNE

Bebek, aynı bedenin bir parçası olduğunu idrak edemiyordu ama,
onu canı kadar sevdiğini ve onsuz yapamayacağını çok iyi biliyordu. Hele
hele yarabbi, sütünü içtikten sonra onun sıcacık kolları arasında uyumak
ve uyandığında yine onu baş ucunda görmek, ne doyulmaz bir saadetti.

Bebeğin bu mutluluğu fazla uzun sürmedi. Annesi, onun
masraflarını bahane ederek babasının "şef" olduğu bir bankada çalışmaya
başlamış ve "Erkeklere taş çıkartan yaman bir iş kadını" olmuştu. Artık
yavrucak, sabahları gözünü açtığında kendisini öpücüklere boğan gül
kokulu annesinin yerine, plastik kokulu bir çiklet çiğneyen ve "dadı"
olduğunu söyleyen kara-kuru bir kadınla karşılaşıyordu. Bu durumda çocuğun
yapabileceği tek şey, avazı çıktığı kadar bağırıp ağlamaktan ibaretti.
Fakat gözüne dadıdan çok cadı gibi görünen o kadının kemikli
parmaklarıyla attığı ustalıklı çimdikler, onu doğduğuna bin defa pişman
ediyordu.

Bebek bir ay zarfında diğer çocuklardan farklı olarak
ağlamamayı öğrenmiş, annesine kavuşacağı saatlere kadar dadısıyla birlikte
televizyon seyretmeye alışmıştı.

Babası, nüfus artışını "memleketin geleceği için bir tehlike"
saydığından, oldum olası bebeğe soğuk davranır ve ara sıra uzaktan laf
atmanın dışında ona pek yüz vermezdi. Bu yüzden yavrucak, tek tesellisi
olan annesinin dönüşünü dört gözle bekler ve kucağına atılmakta
gecikmemek için dış kapının yanında oyalanırdı. Fakat artık buram
buram sigara dumanı kokan annesi, gelir gelmez ev işlerine koyulur ve
onu alelacele doyurduktan sonra, kendi odalarından çıkartıp yan
odaya aldıkları yatağına bırakırdı. Bebek bu durumda yine ağlamamaya
çalışır ve eskiden anneciğinden duyduğu o güzelim ninnileri mırıldanarak
uykuya dalardı.

Bebek iki yaşına bastığında, annesi ona kafes içerisinde
zıplayıp duran bir muhabbet kuşu hediye etti. Artık yavrucak, asık
suratlı dadısının yerine onunla konuşuyordu.

"Anne bankaya gitti, anne bankaya gitti", diyerek şikayette
bulunuyordu.

Anne ve babası, bu isabetli hediyelerinden dolayı yavrularının
YALNIZLIK çekmediğine inanıyor, bu yüzden yeni aldıkları arabanın
taksitlerini kolaylaştırmak için, tatil günlerinde de mesai yapıyorlardı.

Kuş, belki de ayrı bırakıldığı sevdiklerine kavuşabilmek gayretiyle
günün birinde kafesin açık bırakılan kapısından uçup gitti. Son
arkadaşını kaybeden bebeğin onu yakalamak için uzanan elleri havada
kalmış, uzun zamandır dökülmeyen gözyaşları, inci taneleri gibi ardarda
sıralanmıştı. Kuşun uçtuğu yöne doğru mahsun mahsun bakarken:

KUŞ DA BANKAYA GİTTİ, diye mırıldandı, KUŞ DA BANKAYA GİTTİ...
 

Cüneyt Suavi

Bu yazı Sayın Cüneyt Suavi'nin "Hayatın İçinden Hikayeler" kitabından alıntıdır. Bilgiyi ileten Sayın Süleyman Gülsüner'e teşekkür ederiz.16/11/2001

Not: Sayın Sevda Yükseleroğlu'na teşekkür ederiz.
 


Yorum Ekle Yorumları Listele
72. Sayı önceki yazı 72. Sayı sonraki yazı
Dostluk ve Sevgi Önceki Yazı Dostluk ve Sevgi Sonraki Yazı
Her hakkı saklıdır. All rights reserved. netyorum.com © 2000-2005 İstanbul-Türkiye