|
21.03.2005 Nurşen Görşen - netyorum.com / Sayı: 161
TARİHSEL SÜREÇTE TOPLUMSAL YAPI VE SANAT ETKİLEŞİMİ - 2
Yazının birinci bölümü için tıklayın
Sanat, uygulanan ve üretim veren bir faaliyettir. Nedeni de üretim
yöntemlerinden geliyor olmasındandır. Sanatı toplum ile tam bir özdeşlikten
çıkaracak herhangi bir neden yoktur. çünkü sanat toplumun bir parçasıdır. O
yalnız insan ilişkilerinin dayandığı iletişimleri olanaklı kılmaya yardım
etmekle kalmaz; üstelik bu ilişkilerin niteliğinin de bir parçasıdır . Bilim
adamı dış dünya ile ilgili bilincinde bir çelişme keşfeder, onu bilimsel bir
varsayım içinde çözer. Sanatçı ise iç dünyasına ilişkin bilincindeki çelişmeyi
keşfeder ve onu sanat eseri içinde çözer. Bilim adamı bilgimizi arttırıp, doğa
üzerindeki egemenliğimizi pekiştirirken, sanatçı ise; toplumsal bilincimizi daha
yüksek bir düzeye vardırarak yaşam mücadelesini ilerletir. Sanat ile bilim
arasında, öz ve biçim ile ilgili çelişme her zaman olagelmiştir. Bu çelişme,
toplumun kendi içinde gelişmekte olan çelişmelerin yansımasıdır. Bu çatışma,
devrimci değişikliklerin patlak verdiği dönemlerde, öylesine şiddetlenir ki;
geleneksel kategoriler darmadağın olur. Bir devrim, belli kesimin özüyle ilgili
tarihsel sürede gerçekleşince; o devrin anlatımıyla ilgili sonuçlar, her türlü
sanat gösterisi ve biçimi içinde var olur. Kültürün genel boyutunu besleyen şey,
bir toplumun önsel verilerini sarsan ve yenileyen değerlerdir. Bir devrimin
geçerli idealleri, istekleri, sorunları, iktidara adaylığını koyan ve onu ele
geçiren kesimin bilincinde ne kadar çok yer ederse, o devrime katılan ve onunla
beraber yükselen sanatçılarda, eğildikleri konu ne olursa olsun, o devrimin
işaretini o kadar çok verirler. Yani en 'masum' konu bile; toplumun, düşüncenin,
gerçekle ilişkisinin dönüşüm süreci içinde ortaya çıkmış bir devrim anlayışını
yansıtabilir. Bu düşünceler 14. yy. sonunda Avrupa'da oluşan olağanüstü baş
kaldırma dalgasının somut birer anlatımıdır. 13. yy.dan kalma bir kitapta yer
alan minyatür resminde "Adem'in bel bellediği, Havva'nın yün eğirdiği zamanların
teması işlenmiştir. Adem ile Havva'nın ilkel eşitlik teması içinde olması bir
rastlandı değildir kuşkusuz. Bu tema 1831 İngiltere ayaklanmasının sloganını ve
savaş çığlığını oluşturmuştur.
Bazen bir eseri, bilinen tarihsel koşulları göz önüne alarak açıklayabildiğimiz
gibi, hakkında hiçbir şey bilmediğimiz devrin sanat eserini inceleyerek,
tarihsel koşulları ortaya koyabiliriz. İnsan toplulukları yaşadıkları devrelerde
ekonomik, sosyal, politik koşullara uygun tutumlarıyla ilgili itiraflarını bize
bıraktıkları yazılardan çok sanat eserlerinde açığa vururlar.Bilinç altı görsel
anlatışla.
Bazen, İçinde yaşadıkları toplumsal grubun alışkanlıklarına ve düşüncelerine
uygun gibi görünen sanatçılar, yaratıları çevrelerinin hükümlerine üstün geldiği
zaman, bayağılığa, cahilliğe, kesimler arası ayrımcılığa karşı çıkan kişiler
olarak, devrimciler olarak görünürler. Anlamasını bilen kişiler için onların
eserleri yaşanan dramın tanığıdır;sanatçı yaşadığı dönemin sanığı durumundadır.
Geleceğin karşısına etkili sonuçlar diker. Örneğin; Fransa'da devrimci ayaklanma
ile sanat arasındaki en sıkı birliği 18. yy.da yaşamış David'in kişiliğinde
bulabiliriz. David'in uyguladığı klasik görüş, akademik özellik taşımaz.
Kendince yenilediği klasik model anlatışıyla David'in sanatı; Napolyon
İmparatorluğunun Fransa'yı alt üst eden büyük değişimini ve devrimi anlamlı bir
biçimde yansıtır. 1793 yılında oluşturduğu "katledilmiş Marat" adlı tablosunda;
çok iyi canlandırılmış bir manevi gerilim ve olağanüstü bir ahlak gücü
egemendir. Sanatçının, yeni klasik görüşünü devrimin güncelliğine aktarırken hiç
zorluk çekmemesindeki neden; aklın şiirselliğinden yola çıkarak, üslubuna
aydınlanmacı bir özellik kazandırmasındandır. Böyle bir tablo, bir bakıma insan
haklarının topografyasıdır. insan haklarının üstünde yürüyüp günümüze ulaştığı,
özveri, erdem ve zekanın kaldırım taşlarıyla döşenmiş kesitidir.
17. yy. Fransa'sının görüş biçimleri incelendiğinde; hiçbir görüş klasik
anlayışın rakibi sayılamazdı.Çünkü klasikçilik, her şeye gücü yeten devletin,
egemen kesimin siyaset ve düşüncesinin desteğini görmekteydi. Fakat 18. yy.ın
başlarında burjuva kesimi sayesinde demokratik devrime el atıldığı zaman;
'gerçekçilik' klasik görüşü yakalamış ve Fransa'da sanatsal gelişmenin itici
gücü haline gelmiştir. 'ilerleme' görüşü ve inanışı Rönesans'la ortaya
çıkmıştır. Kuşkusuz, bunda, Ortaçağ'ın skolastik bilgisine başkaldırma, onu aşma
duygusu başlıca etken olmuştur. Yerleşmiş düzenle yetinmek yerine; insanoğlu
daha iyiyi, daha güzeli özgürce aramalıydı. Böylece bütün kurumlar gözden
geçirildi. Bu arada değişik sanat görüşlerinin ürünleri ortaya çıktı. 17.yy.daki
sanat mücadelesinin ,18. yy. ortamındaki kadar etkinleşmemesinin nedeni;
mutlakıyetçiliğin başladığı dönem ile kriz dönemindeki toplumsal güçlerin farklı
ilintiler içinde oluşuyla açıklanabilir. Ama her iki dönemde de toplumsal
kesimler arası çelişkiler toplumun sanatsal yaşamının yapısına yansımıştır.
Toplum tarihinin sanatsal gelişmesinde hiç bir ülke ve dönemdeki gibi tek bir
üslubu benimsememiştir. Pek çok dönemde değişik doğrultular, yöntemler ve
üsluplar arasında geçen mücadele, birinin diğerine üstünlüğüyle sürmüştür.
Uzlaşmaz toplum yaşamında farklı fikirsel-estetiksel eğilimler arasındaki
çatışma bazen açıklığıyla gün ışığına çıkmış, bazen de üstü örtülü kalmıştır.
18. yy.da, Fransa Aristokrat kesimine hitap eden Rokoko sanatı ile burjuva
kesiminin çöküşüne neden olan demokratik gerçekçi görüş arasındaki karşıtlık, ya
da 19. yy. Rus devrimindeki akademik çalışanlar ile gezici ressamlar arasındaki
kavga, veya 20. yy. Avrupa sanatında burjuvazi ile toplumcu gerçekçiler
arasındaki uzlaşmaz çatışma; toplumun çelişmeli yapısının sanatsal kültür
üstündeki etkisini bize gösterir.
Sanatta konuların evrimi, toplumsal koşulları ve toplumsal duyarlığı yansıttığı
için incelemeye değer: Kutsal konulardan, kutsal olmayan konulara geçilmesi,
kralların ve soyluların dünyasına halkın girmesi, dinsel konuların kent ve
köylerdeki günlük yaşayışın anlatılmasıyla çalışan insanın sanata konu
olabileceğinin anlaşılması, 'soylu sınıf dramı'nın yerine 'burjuva
tragedyası'nın alması, bütün bu yeni toplumsal konular yeni bir özü belirtmekte
ve sanatta yeni biçimlerin ortaya çıkmasını sağlamaktadır. Geleneksel konuların
kalıcılığı özellikle dinsel konularda eski anlatım yollarının sürekli etkisi,
birbirini pekiştiren ya da etkisiz kılan çeşitli toplumsal, teknik ve düşünsel
koşullar bu gelişmeyi hızlandıran ya da geciktiren etkenlerdir.
Sanatçının kendinden sonraki sanatsal yaşamı etkileyip, geliştirmesine örnek
olabilecek en canlı yapıtları; Caravaggio'nun yaratımlarında görürüz. Gelişmenin
temelinde yatan yasallıklar, her yeni aşamanın bir öncekine diyalektik bir
şekilde bağlanışında kendini belli eder. Sanatın tarihsel olarak hareket
mantığını estetik düşünce tarihinde ilk kez Hegel keşfetmiştir.
Sanat ve tarihsel süreçlerdeki itici güçleri toplumsal alan dışında arayarak, bu
süreçlerin aydınlatılmaya kalkışılması, sonuçsuz kalır. Marx ile Engels, bu
sorunsalı derinlemesine ele alıp şu şekilde formülleştirmişlerdir; "toplumda
manevi faaliyetin kendi tarihi, kendi gelişmesi yoktur; toplumdaki maddi üretim
ve maddi ilişkilerle gelişen insanın kendisi kadar, düşüncesi ile düşüncesinin
ürünleri de bu madde üretim ve maddi ilişkiler ile birlikte değişime uğrar"
Sanatsal gelişmenin toplumsal olarak belirlenişin kendine özgü diğer bir yanı,
sanatın kendi yapısıyla, sanatsal yaratının ve sanat algısının özellikleriyle
belirlenir. Çünkü, sanat, varlığın değer bilgisinin bir biçimi olduğundan;
sanatsal bilginin nesnesi'nin, toplumsal praksiste (praksis: her çeşit insan
çalışması, her türlü yapmak eylemi) oluşan değer sisteminin, toplumun gerçek
tarihi içindeki değişimine bağlıdır. Sanat, belirli değer yönlendirmelerinin
olumlanması veya eski değerlerin şekil ve tarz olarak yenilenmesiyle, değişime
uğrar. Diğer deyişle; sanatçının,tarihle iç içe olan otantik yaşamında toplumsal
bilinçteki değişimlerden ne kadar, nasıl etkilendiğine ve ne tip bir dünya
tablosu geliştirdiğine bağlıdır. Sanatın kendi çerçevesinin dışına çıkıp ta,
sanatsal yaratım ile sanat algısı süreçleri üstündeki etkenlerin bir çözümünü
yaptığımızda görürüz ki, sanat üretimi ile sanat tüketiminin somut karakteri,
doğrudan doğruya ekonomik, toplumsal, siyasal ve dinsel ilişkilerdeki
değişimlerle, toplumdaki manevi kültürün, ahlakın ve ihtiyaçların evrimiyle
belirlenmektedir.
Sanat ile toplumsal ruhsal süreçler arasındaki bağlantıya ilişkin diğer bir
anlayış ta Plehanov tarafından şöyle dile getirilmiştir; "her çağdaki sanatsal
yaratımın özellikleri; her zaman kendi ifadesi olduğu toplum tasarısıyla
nedensel bir bağlantı içinde bulunur." Bu formülleşmeye göre sanat sürekli
toplumsal psişik tepkilerin ve düşünce farklılıklarının etkisinde kalmıştır.
Toplumsal bilinç biçimi geliştikçe ve toplumun manevi yaşam içindeki rolü
arttıkça toplumsal devinimlerin sanat yaratımı üstündeki etkiside o denli
artmıştır.
Fischer sanatın oluşumunda kesimler arası farklılığın dışında daha insansal
nitelikler bulur. Yapıtlarda sanatsal olanın dışında kalan, değerleri,
nitelikleri ön plana alır. "Değişik sınıflar, değişik toplum düzenleri kendi
özelliklerini yaratırken, evrensel insan özelliklerinin oluşumuna da yardım
etmişlerdir. Özgürlük kavramı, belli bir sınıfın ya da toplum düzeninin
özellikleri-amaçları ile koşullanmış da olsa, evrensel içeriğini kaybetmez."der.
Bunun gibi, sanat ta zamanla koşullanmış bile olsa, insanlığın değişmeyen
özelliklerini sürekli olarak yaşatır. Örneğin; köleliğe dayanan bir toplumun
koşullarını yansıtan Homeros, Aiskhilos, Sophokles yaşadıkları toplumda, insanın
yüceliğini, çatışma ve tutkularını sanat biçimleriyle yansıtmışlar ve geçerli
yaratılarıyla günümüze kalmışlardır.
Sanatın toplumsal devinimlerden yoğun biçimde etkilenmesine örnek olarak 19. yy.
sonunda yaşanan Meksika devrimini gösterebiliriz. Meksika devrimi, bir resim
okulunu doğuran tek devrim olmuştur. Meksika sanatı devrimi yüceltmiş,
önderlerini onurlandırmıştır.
Meksika'nın resimdeki figüratif deneyi, toplumsal eylemin üstün anlatımı olarak
kendi içinde sanat olayı yaratmıştır. 1920, 1930 yıllarında gelişen bu sanatsal
deneyim çağdaş, epik-popüler gerçekçiliğin en üst düzeyde örneğini oluşturur. Bu
deneyimin değeri; varılan sonuçların kesin anlatım gücünden ve modern bir akıma
dönüşmüş olmasından gelir.
Meksikalı ressam Siqueiros sanatını şöyle açıklamıştır.; " Modern Meksika resim
sanatı, Meksika devriminin anlatımıdır. Bu anlatımın, sadece İspanya'nın devrim
öncesi sömürge döneminin kültürel sonucu olduğunu düşünmek yanlıştır. Çünkü,
aynı kültür temeli Guatemala, Honduras,Ekvator, Peru ve Bolivya'da da az çok
vardı. Devrim olmasaydı. Meksika resim sanatı olmayacaktı…."
Modern Meksika resim sanatı demek, 'Duvar resmi' demektir. Halka dönük sanat
yaklaşımıyla Meksikalı sanatçılar, devrimciler safında savaştılar. Ülkelerini ve
halklarını tanıdılar ve yaşadıkları her şeyi sanat yoluyla anlatma özlemini
olgunlaştırdılar.Bu gelişime bakarak, devrimin zaferle son bulmasından sonra
Meksika resim sanatının apansız ortaya çıkmadığını görebiliriz. Meksikalı
sanatçılar 1921'de yazdıkları bildiride; "yapıtlarımızı müzelere kapatmak
istemiyoruz, çünkü oralara ancak vakti olanlar gidebilir, çalışan kişilerse
gidip göremez. Halk, müzeleri ya da sergileri görmeye gidemezse o zaman biz
sokaklara, işçilerin toplandıkları yerlere sergi açarız. Sokakları ve toplantı
yerlerini müzeye çeviririz. Caddelerin, kamu yapılarının, sendika yapılarının ,
çalışan insanların toplandığı her yerin duvarlarını boyarız." Düşüncesinden
hareket ederek duvar resimlerini yaşanan toplumsal alanlarda oluşturdular.
Meksika'da devrimci sanatı başlatan en önemli ressam Orozco'dur. "Çarpışma" ve
"Za pa ta" adlı tablolarıyla sanatçıların ahlaksal ve estetik durumunu çok iyi
anlatmıştır. duvar resmi ile iyi bir başlangıç yapmış, yanlışlıkları bile
yararlı olmuştur. Devrim döneminde bir çok önyargı silinerek sanatın içine
düştüğü basmakalıplıklar giderilmiş ve toplumsal sorunlara yeni açılardan
bakılmaya başlanmıştır. Meksika resim sanatı gerçekçiliğin gelişimiyle;
tartışmalar, polemikler, toplumsal güçlükler ve çelişkiler arasında kendisini
tam olarak onaylatmıştır. 1922'de 'Üç Büyükler' diye anılacak olan Orozco,
Riviera ve Siqueiros, Meksika Hazırlık Okulunda ilk duvar resimlerini
yapmışlardır.
Toplumsal konumun plastik sanat ürünlerindeki etkisinin ırkçı tutumunu Nazi
Almanya'sında görebiliriz. 1927'de, Münih'te Alfret Rosenberg, Almanya' nın
estetik durumunu düzeltmek (!) amacıyla bir dernek kurdu. Derneğin amacı 'Alman
halkına ırk, sanat ve bilim ile ahlaksal ve askeri değerler arasındaki
ilişkileri açıklamak'tı. Nasyonal Sosyalizm iktidara geçince, Alman Kültürünü
barındıran Nasyonal Sosyalist Derneğinin (1933) çalışmalarıyla çağdaş sanata
yönelim yoğunlaştı. Van Gogh, Braque, Gauguin, Picasso, Matisse gibi pek çok
sanatçı şarlatanlık ile suçlanırken pek çok Alman çağdaşların yapıtları imha
edilmeye başlandı. Nasyonel Sosyalist düşünce sisteminin etkisi altındaki Alman
sanatı, mitoslaştırılmış İskandinav esintileriyle karışan neo-klasizm ve
gerçekçilik akımının birleşimiydi. Düşünsen karmaşıklığı ile konuları çok
çocuklu mutlu aileler, genç atletler, ana yurt Almanya'dan görünümler ve benzeri
resimler yapmaya başladılar.
Hitler'in "Sanat bağnazlığa kadar varan bir görevdir" şeklindeki estetik
formülüyle biçimlenen Alman Nazi sanatının ilgilenmediği tek şey çağdaş yaşamın
gerçekliği ve bu gerçekliğin doğurduğu sorunlar olmuştur. Her şey sahte bir
kahramanlık, yücelik içinde yüzüyor, Alman insanına idealist ve övücü
yaklaşılıyordu Nazi Almanya'sı sanatı, Germen ırkının ahlaksal, toplumsal,
düşünsel ve fiziksel alanlardaki üstünlüğünü (!) vurguluyordu. On yıl süreyle
Nazi sanatı enerjisini bu yolda harcadı. Alman kadın ve erkeğinin erişilmez
yeteneklerini yüceltti. Alman ırkının bütün öteki ırklardan üstünlüğünü (!)
anlattı.
Hubert Lanzinger'in tablolarına göz atarsak dönemin sanatı konusunda fikir
edinebiliriz. Sıkıcı bir betimlemenin, çoğunlukla katı bir övgünün örnekleridir
bunlar. Örneğin; Lanzinger'in "Sancaktar" adlı tablosu ilgi çekicidir. Ressam,
Hitler'e bir Toton Şövalyesinin zırhını giydirerek çizmiştir. Zırhın açık
bıraktığı tek yer yüzüdür. Hitler sadece sırtı görünen bir ata binmiştir, dimdik
durur, elinde gamalı haçlı sancağı tutarak ve kaşlarını çatarak önüne
bakmaktadır. Burada basit bir askeri giyim sanatçıya simgesel açıdan yetersiz
görünmüştür. Kuşkusuz feodal zırh, Nazizmin eski ve korkutucu savaş
geleneklerini sürdürmek niyetlerini açığa vurması bakımından başka bir giysiden
daha uygundur. Bu açıdan yapıt, Nazizmin plastik ve düşünsel özeti sayılabilir.
Bu arada Nazi Almanyası'nın gerçek kimliğini sezen sanatçılarda çıkmadı değil.
Bunlar arasında Nazizmi en iyi anlayanlardan biri 1935-1938 yılları arasında ,
'bin yıllık Reich üçlemesi'ni yaratan Hans Grundip'dir. Nazizmi maskeli balo ve
karnaval görüntüsü içinde resmetmiş, arka planda savaş, ölüm ve yıkıntı
görüntüsüyle ve ardından gelen kaos dönemini simgesel bir anlatımla ortaya
koymuştur. Resimde bir toplumun yüzünü okumak olasıdır; eğlence ve savaşı iç içe
yaşayan insanlar, yüzlerdeki yalnızlık ve çaresizlik, şaşkınlık, yaşam biçimleri
kültürleri… Etkisi yıllarca sürmüş kapanmaz yaraların, savaşla geçen sancılı
yılların bir dökümü- belgesidir resim.
Sanat, sanat için olduğu kadar, toplum içindir aynı zamanda. Sanatçının görüş,
duyuş, anlayış ve anlatış biçemlerinde (Biçem: insanın gelişmesine bağlı olarak
kendiliğinden oluşan özgün bir kişilik yansımasıdır.) bireyselin ardında
toplumsalı aramalı…Resimde, müzikte, edebiyatta, sinemada, tiyatroda…yaşamın her
alanında bir silkinme, bir ayağa kalkma çabası içindedir sanat, insanın kendini
içinde bulduğu.
Nurşen Görşen - 12/12/2003
e-posta: nursengorsen@hotmail.com
REFERANSLAR:
SANATIN Öyküsü -Gombrich
Devrimler ve Karşı Devrimler Ansiklopedisi
Sanat Tarihi Ansiklopedisi
Sanat ve Toplum-Herbert Read
Sanatın Gerekliliği- Ernst Fıcher
İnsanın Özü- George Thompson
Estetik ve Ana Sorunları-Suut Kemal Yetkin
Sosyal Oluşum ve Sanat- Joseph Billiet
Estetik- İsmail Tunalı
Herkes İçin Sanat- Sezer Tansuğ
netyorum.com: (Bu metnin elektronik, basılı veya görsel
yayın organlarında tamamen veya kısmen yayınlanması yazarının yazılı iznine
tabidir. Aksine davranılmaması önemle rica olunur. Alıntı yapılmadan bu sayfaya
link verilmesi için herhangi bir izin gerekmemektedir.)
|