| Önsöz | Arama | Üyelik | Sohbet | Alış-Veriş | www.netyorum.com   
Ajanda
Seçtiklerimiz
Arşiv
Yazarlar
Yorumlar

Bölümler

Köşe Yazıları
Teknoloji
Sanat
Soru & Cevap
Dostluk & Sevgi
Eğlence
Geçmiş Zaman Olur ki

Konular

Sinema
Müzik
Kitap
Sözler
Oyunlar
Ürünler
Mekan
 
 
Reklam Fiyatları

İzleyici Mesajları

Elektronik posta :
bilgi@netyorum.com

 
 
Bu sayfayı arkadaşınıza göndermek için tıklayın.

 
 
Açılış sayfası yapmak için tıklayın.

Sık kullanılanlar listesine eklemek için tıklayın.

 

Eski Sayıları

24.07.2003 Belgin Eryavuz - netyorum.com / Sayı: 140

DOWN SENDROMLU MELEKLERİN SEVGİ DOLU DÜNYASI

Herşeyden habersiz zor bir dünyaya merhaba derken kendilerine yüklenen yepyeni bir kimlikle karşı karşıyadır down sendromlu çocuklar. Kendilerini heyecanla bekleyen anne ve babalarının yüreklerinde açılan derin izler; ilk şaşkınlık ve kabul edememe duygularının ardından yerini öylesine derin bir sevgi ve sahiplenmeye bırakır ki, işte o andan itibaren hayat mücadelesindeki ilk adımlar atılmış olur. Anne rahminin o tarif edilemez ortamında büyürken sessiz sedasız; bir şekilde hem kendi hem de ailelerinin hayatlarını tamamen değiştireceklerini nereden bilebilirler ki onlar. Belki de bilseler ve seçme şansları olsa, kendilerinden çok yakınlarını üzmemek adına doğmak ve bu zor dünyaya adım atmak bile istemezlerdi kolay kolay.

Daha doğdukları anda kendilerine yüklenen, telafuzu bile kimileri için zor olan “down sendromu” kimliğini üstlenmişlerdi bir kere. İtiraz etmeye hakları yoktu ki.

Kimse onlara bir şey sormamıştı. İleride karşılaşacakları zorlukları, iç dünyalarında kopacak fırtınaları, ailelerine verdikleri sızıları, kendilerinin her zaman farklı olacağını bilmiyorlardı bile. Ama yürekleri öyle temiz, öyle genişti ki zorluklar onları yıldırmayacak, önce ailelerine sonra da yaşadıkları topluma kendilerini kabul ettireceklerdi yavaş yavaş.

Kimi zaman davranışları kardeşlerinden, oyun arkadaşlarından farklı olacak, büyüme evreleri ve öğrenme süreçleri hep emek isteyecekti kuşkusuz. Ama onlar azimliydiler. Gözlerinde öyle bir ışıltı, dudaklarında öyle tatlı bir tebessüm vardı ki, tüm engelleri aşacaklardı bir bir.

Ah... birde o çok sevdikleri yakınları kendilerine biraz izin verse, verebilse ne olurdu sanki.

O zaman hem özgürlüklerini yaşayacaklardı doya doya, hem de daha neler yapabileceklerini göstereceklerdi çevrelerindeki sevenlere. Çünkü sevgi dolu yüreklerinin ve eşine zor rastlanan inatçı azimlerinin elinden hiç bir şey kurtulamazdı kolay kolay.

Bunları kendileri çok iyi biliyorlardı ama ya aileleri. Kuşkusuz, aileleri onları çok seviyordu. Korumaları, bazı şeylere engel olmaları ve bir anlamda özgürlüklerini kısıtlamaları da hep bu sebeptendi. Ama onlar kendilerini farklı hissetmiyorlardı ki diğerlerinden. Anlayamıyorlardı kendilerine yöneltilen meraklı bakışları, sorulan soruları, oyunlara dahil edilmemeyi, hep ayrı, hep özelde tutulmayı. Neden neydi ki?

Tamam belki biraz farklılıkları vardı çoğunluktan, ama bu onların tamamen yalnız bırakılmalarını gerektirecek bir neden değildi ki. İşte kardeşi toplamış arkadaşlarını güzel güzel oyunlar oynuyordu karşıda. Ama kendisi sadece seyretmek zorundaydı çoğu kez. Oyunlara dahil edilmemek, yalnız bırakılmak ona öyle koyuyordu ki. Bazen kimselerin, hatta annesinin bile kendisini anlayamadığını düşünüyordu sessiz dünyasında. Oysa ki rüyalarında en güzel oyunları o oynuyordu, hiç yalnızlık hissetmeden özgürce.

Ailesini, arkadaşlarını, evini, yatağını, oyuncaklarını, her şeyi ama her şeyi o kadar çok seviyordu ki. Sevgisizliği anlayamıyordu bir türlü. Aslında anlayamadığı, kavrayamadığı o kadar çok şey vardı ki etrafında. İşte bu yüzden zaman zaman içine kapanıyor, kendi iç dünyasında duyguları ile çarpışıyor; zaman zaman da agresif olabaliyordu etrafına karşı. Ama sevdiklerini, özellikle annesini incitmeyi aklından bile geçirmiyordu.

İçlerinden bazıları çok şanslıydı, kendilerini anlayan, seven, mücadelesinde hep yanında olan ve güzel ortamlar yaratmaya çalışan birer aileye sahiptiler. Ama ya diğerleri? Sanki suç sadece kendilerindeymişcesine aileden tamamen ayrı tutulan, eğitimsizlik ve bilgisizlik nedeni ile dışlanan, terk edilen ve kaderlerine bırakılanlar... Onlar o kadar çok ki aslında.

Hepsi bizim çocuklarımız, hepsi bizim birer parçamız. Onları sahiplenmemiz, eğitim yollarını göstermemiz, yürekten sevmemiz için mutlaka kendimizde yada aile çevresindeki bir yakınımızda olmasını beklemek niye o halde? Onlar için, yaşadıkları minicik dünyalarındaki melek kalplerini görmek için, sevmek için daha ne duruyoruz?

Ulaşın bir şekilde onlara, sevin yürekten, içten sımsıcak duygularla. Çünkü onlar yüklendikleri bu zor savaşta bizim ilgimize, sevgimize ihtiyaç duyuyorlar. Melek kalplerine sevgi damlacıkları kondurabilirseniz bir gün bir yerde; belki o zaman sizin de gözlerinize o melek gözlerin ışıltısı yerleşir. Bundan güzel sevgi alışverişi olabilir mi dünyada?

Sevgiyle, meleklerimizi sevmeye.

Belgin Eryavuz - 11.7.2003
e-posta: beryavuz@yahoo.com


netyorum.com: (Bu metnin elektronik, basılı veya görsel yayın organlarında tamamen veya kısmen yayınlanması yazarının yazılı iznine tabidir. Aksine davranılmaması önemle rica olunur. Alıntı yapılmadan bu sayfaya link verilmesi için herhangi bir izin gerekmemektedir.)


Yorum Ekle Yorumları Listele
140. Sayı önceki yazı 140. Sayı sonraki yazı
Yazarın Önceki Yazısı Yazarın Sonraki Yazısı
Her hakkı saklıdır. All rights reserved. netyorum.com © 2000-2005 İstanbul-Türkiye