|
12.09.2002 Dahlia - netyorum.com / Sayı: 116
AH BİZ KADINLARRRR...
Ah biz kadınlar! Neden yalnız kalmaktan korkuyor, etrafımızda hep birileri
olsun istiyoruz? Oysa kendimizle baş başa kalabildiğimiz yalnız saatlerin tadını
çıkarmak, üstelik bu "özel" anlarda yaratıcılığımızın sınırsızlığında kaybolmak
elimizde. Neden hep başkalarının varlığına ihtiyaç duyuyoruz? Mutlu bir yaşam
sürerken bile çevremizdeki diğer insanlara ihtiyacımız olduğunu zannediyor,
yalnız kalınca yaşamın anlamsızlaştığını düşünüyoruz.
Kendi içinde çoğalmak
Bir insan için yalnız kalmayı becerebilmek, kendi kendine yetebilmenin de bir
ifadesi aslında. Çünkü yalnızlık bir kabus olmanın aksine son derece yapıcı ve
yaratıcı bir süreç. Baş döndürücü hızda ilerleyen hayatın içinde şöyle bir durun
ve kendinize şu sorulan sorun:
Yaşamın neresindeyim? Beklentilerimin ne kadarını gerçekleştirdim? Kendime ve
çevreme karşı davranışlarım nasıl?
Cevaplarınız bir anlamda kendinizle iç hesaplaşmalara girmenizi, benliğinizi
uzun yolculuklara çıkarmanızı sağlayacak. Çünkü hepimizin düşünmeye ve
kişiliklerimizi objektif bir biçimde analiz etmeye ihtiyacımız var. Dolayısıyla
tüm bunlar, iç dünyamızla barışık olmanın yanında, sosyal ilişkilerimizi ve
insanlarla iletişimimizi de geliştirmek açısından da önem taşıyor. Ve aranılan
bir insan olmak için önce öz benliğimizi keşfetmemiz ve güçlendirmemiz
gerekiyor.
Yalnızlık yaratıcılığı körüklüyor
Yalnızlığın, kişiliğimizi zenginleştirmenin dışında bir olumlu yanı daha var;
yaratıcılığı artırması... Doğru değerlendirilen zaman dilimleri insanın hayal
gücünü geliştiriyor, kendini ifade etme becerisini ve özgüvenini geliştiriyor.
Duygu ve düşüncelerimizi yazarak, çizerek ve hatta kendi kendimize konuşarak
ortaya koymamız, bunların diğer insanlar tarafından da olmasını istediğimiz
şekilde anlaşılmasını kolaylaştırıyor. Kişiliğinin farklı yönlerini keşfederek
kendi içinde çoğalan bir insan, kalabalıklar ortasında kendini yalnız hisseden
birinden çok daha fazla mutlu oluyor. Yalnızlık korkusu yersiz. Yerinden
kıpırdamak için bile arkadaşlara bağımlı olmak da öyle... Tersine, çevremizdeki
sosyal alanın içinde kesinlikle bize özel başka bir alan olmalı; kendimizle baş
başa kaldığımız, herkesten sakladığımız, en gizli sırlarımızı itiraf ettiğimiz
ve kimseyi, en yakınlarımızı bile sokmadığımız bir alan... Bu alanı yaratmak ise
aslında sandığımızdan çok daha kolay çünkü yalnızlık sadece ve sadece bir
alışkanlık meselesi... Haydi cesaretinizi toplayın, keyifli, üretken ve yaratıcı
bir yolculuğa dönüştürdüğünüz yalnızlığınıza sahip çıkın. Böylece içinizde
keşfedilmeyi bekleyen nice hazineler bulabilir ve onlarla zenginleşebilirsiniz.
Yalnızım demeyin, yalnızlığınızı düşünmeyin.Yalnızlığınızı size unutturacak
mutlulukları düşünün. Mutluluğu nerelerde, kimlerde nasıl yaşamak istediğinize
karar verin. Bırakın kendinizi yalnızlığınızı bile yalnız yaşamayın. Hayatımız
ne kadar kısa ise, uzunmuş gibi gönlünce, istediğiniz gibi yaşayın. Bilmeliyiz
ki hapşırdığımızda belki "çok yaşa" ya da "iyi yaşa" sözünü duyamayabiliriz.
Hapşırırken kalbimizin saliselik bile olsa durduğunu unutmayın.
Size zarar verecek alanları, alışkanlıkları bunu hak eden her şeyi yalnızlıkları
ile baş başa bırakın. İnsan, varlığı çarpıtıp yerini değiştirerek bizim güç
ihtiyacımıza cevaplar vermesine çabalamak yerine, varlığın varolmasına izin
vermeyi öğrenmelidir. Varlığımızın değerin bilmeli ve göstermeliyiz.
Lao-Çe şöyle der:
Otuz çubuk bir milde birleşir
Hiçbir şeyin olmadığı parça yüzünden at arabası tekerini kullanırız
Kalay aletlerle kaplanır
Hiçbir şeyin olmadığı uzay yüzünden onları alet olarak kullanırız
Bir evin duvarlarında kapılar pencereler açılır
Bunlar boş yerler olduğu için onları kullanırız
Bu yüzden hem varlık, hem de yokluğun nimetini yaşıyoruz.
Bir söz var çok severim ve her yaşadığım olayda, mutlulukta, hüzünde ve
kararlarımda beni bu sözü düşünmeye zorlamıştır. Ama sözün sahibini bilmiyorum.
Bunu paylaşarak da yazıma son vermek istiyorum.
"Bazen tünelin ucunda görülen ışık; aslında üzerimize doğru gelmekte olan trenin
farları olabilir..."
Dahlia - 27.7.2002
e-posta:
dahlia_65@msn.com
netyorum.com: (Bu metnin elektronik, basılı veya görsel
yayın organlarında tamamen veya kısmen yayınlanması yazarının yazılı iznine
tabidir. Aksine davranılmaması önemle rica olunur. Alıntı yapılmadan bu sayfaya
link verilmesi için herhangi bir izin gerekmemektedir.)
|