"İstanbul Mekanları" 12.09.2002 Zafer Sönmez - netyorum.com / Sayı: 116
İSTANBUL YAZLARI'NDA
EVLİLİK RİTÜELLERİ ARASINDA
BALAT KAÇAMAĞI
Bilmem siz de benim gibi bir hengamenin içine düştünüz mü? Bu yaz öbür
yazlardan bir ayrı, bir ayrı. Hafta içinde çok çalışınca, hafta sonu bir rahat
etmek, kafasına göre bir şeyler yapmak istiyor insan. [Gerçi doğru bir istek
midir bilinmez ama. Bu konuda bir yazı gelecek gibi] Ama ne mümkün! Bazı
tanımlamalar var ya "pastırma yazı" gibi, bu yaz da tam olarak "bekarlara eziyet
yazı". Etrafımdaki herkes sanki sözleşmişcesine 2002 yazını evlenmek için
stratejik bir yaz olarak belirlemiş gibi. Hatta bu yazı kaçırmamak uğruna gözü
dönmüş gibi hareket etmekte...! Abarttım zannetmeyin, bu yaz benim gibi
bekarların tamamen gözlerden uzak olması, hatta mümkünse evlenme daireleri,
düğün dernek organizasyonlarına teğet geçen yollardan bile geçmemesi elzem,
şart, zorunluluk ve -memeli, -mamalı durumlarında geçirilmesi gereken bir yaz.
Ama neyse, bu yaz gittiğim herhalde on kadar düğünden - bazıları aynı günde -,
edindiğim tecrübeleri aşağıda belirttiğim "İstanbul'da Evlilik Ritüelleri"
konulu sıralamada değinmeden de geçemeyeceğim. Hayatın güzel yanı da bu zaten.
Sevmeseniz de yazacak malzeme bol. Hem de gani gani bol !!!
Zafer Sönmez ile İstanbul'da Evlilik Ritüelleri…Ha ha ha ha !!!
1. İstanbul'da düğün yapılmaz. Düğün masraflı olur diye nikah, üstüne de yemek
verilir. Masrafsız olacak diye kalkışılan bu iş, esasında insanların başına bin
türlü bela açar. Hem de ne belalar.
2. "Mutluluk" umut eden bir çiftin evlenmesi ve kanuni işlemlerin bitmesi 5
ila 7.5 dk. (ortalama 375 sn.) arasında sürer. Muhtemelen konukların % 25'i
"evet" kelimelerini ve olayın bütün vitrinini kaçırırlar.
3. Takı merasimi 752 dk. sürer (net 45.120 sn., bir önceki madde ile
karşılaştırıldığında büyüme oranı % 11.932). Merasim ne kadar uzun sürerse,
hasılat o kadar az olur.
4. Nikah şekerleri beklenmemelidir. İstanbul'daki nikahlarda artık "düğün
kokusu" vermektedirler. Sprey sıkılmış tahta parçaları modernliğin yeni
göstergesi olmuşlardır. (İnsan bari lavanta verir de çamaşırların içine koruz.)
5. Nikah memurlarının tonlama ile söyledikleri "….belediye başkanından
aldığım yetki ile" cümlesinden nefret ediyorum. Sırf kimseye bu yetkiyi vermemek
için Devlet İstatistik Enstitüsü'nden tespit edeceğim evlenme oranı en yüksek
yerde belediye başkanı adayı olacağım.
6. İki bayram arasının yaz olduğu yıllar İstanbul'un en mutlu günleri
olacaktır. Bu da böyle biline!!!
7. Nikahın kıyıldığı masada gelinin-damadın ayağına nasıl bastığının
görüntüsü olsun diye masanın o bölümü görünür bir şekilde boş bırakılır. Bir laf
vardır, "ayağa bakanlar düşmandır" diye. Atasözüne aykırılık olmaz. Hiçbir
nikahta gözümü bu boşluktan ayıramadım!!!
8. "Mutlu" çifte çeyrek altın takmak davete icabet edenin şanındandır derler.
10 düğün çarpı 27.500.000 TL. Siz hesaplayın yazlık zararımı.
9. Takı takılan yer mümkün olduğu kadar havasız ve üst tarafı "sera" etkisi
yapsın diye gün ışığını direkt olarak alacak şekilde yapılır ki insanlar bu
çekilen eziyetin anlamını yüceltsinler.
10. Nikah sonrası yemeği arkadaşlar arasında yapın ki parayı kendileri
ödeyince sonradan görüşmeye yüzünüz olsun.
11. Düğün pastasını yapan pastanenin adını bilen varsa mümkün bir zamanda
bana iyi bir bombacının da irtibat telefonunu geçebilir mi? :)
12. Yemekte de takı merasimi yapılacaksa bize çeyrekleri neden nikahta
taktırdınız? Millet bir şey takmadık zannetmez mi?
13. 12. Maddeye ilave olarak "takı takanların listesi"ni 3. büyük gazeteden
birinde ilan edilmesi zorunluluğunu getirecek olan partiye oyumu gözüm kapalı
veririm.
14. Gelin ve damadın aynı elbiseleri bütün gün giydiklerini düşünürsek, bu
çilenin hesabını kimler verecektir? Bu eziyetin hesabını soracak olan partiye de
oy garantisi veriyorum…Tey tey tey...!
15. Bu kadar eziyeti çekip halâ mutlu yüz ifadeleri ile karşımızda duran
gelin ve damadı Freudyen bir psikologa götürmek için bana yardım edecek biri var
mı? Yardım edecekler lütfen irtibat numaramı arasın.
Evlenme ritüellerine belki ileride de devam ederiz. Yaz ne zaman bitecek.
İskontosu yok mu bunun !!!
* * *
En son Assos'ta kalmıştık. Haliç kıyılarındaki gezimize Balat ile devam
edelim. Balat, Fener ile Ayvansaray arasındaki semttir. Fener, Rumca
Fenarion kelimesinden, Ayvansaray, Aivanserai kelimesi (saray bahçesi), Balat'ta
Palation (tahminim) [sarayla ilgili bir kelime (palas kökenli)] gelmektedir.
Balat denince benim aklıma gelenleri sıralayayım, bakalım sizin aklınıza
birşeyler geliyor mu?
1- Bulgar Kilisesi
2- Agora Meyhanesi
3- Ferruh Kethuda Camii
4- Surp Hreşdegabet Ermeni Kilisesi
5- Balat Çarşısı
6- İnebolu-Kastamonu-Çatalzeytin
7- Balat İşkembecisi
8- Piyano Tamircileri
9- Pazar Pazarı
1. Fener'den sonra yola devam edince Haliç Kıyısı'nda gözden kaçmayacak kadar
büyük, kubbeli, yeşilimsi bir kilise göze çarpar. Asıl adı Sveti Svetan
Bulgar Kilisesi'dir. Kilise Haliç kıyısındaki en güzel yapılardan biridir.
Çok ilginç bir hikayesi ve yapım özelliği vardır. Bulgar Kilisesi tamamen dökme
demirden yapılmış bir kilisedir. Murat Belge'nin İstanbul Gezi Rehberi'nde o
dönemin mimari modasının demir olduğu hatta Bulgar Kilisesi'nin yapımından
birkaç sene sonra da Eiffel'in yapıldığı ifade edilmiştir. Bina demir olmanın
yanında Viyana'dan parça parça getirilerek Haliç'te monte edilmiştir. Hikayesi
biraz efsane gibi ama yine de anlatayım. Osmanlı Padişah'ı Abdülaziz,
Bulgar'ların ayaklanmaları sırasında Fener Rum Klisesi'nden ayrılma talepleri de
gündeme gelince bu talebi daha fazla reddedemeyerek, bu bölgeye bir ay
içerisinde bir kilise yapılırsa izin veririm demiş. Bunun imkansızlığı
içerisinde Viyana'dan Tuna nehri üzerinden getirilen kilise Balat ile Fener'in
kesiştiği noktada deniz kenarına deyim yerindeyse "kondurulmuş". Tarihi ilk
"kiliskondu"larından olan bina görmeye değer, deprem ile ön tarafının 1 metre
kadar denize doğru kaydığı ifade ediliyor. Dış cepheden bakınca çok net
farkedilmemekle birlikte biraz kaydığı görünüyor. Kiliseyi görmek isteyenler
özel izin olmadıkça sadece dışarıdan bakmakla yetinecekler, zira giriş için
kapıdaki görevli izin vermiyor. Birçok kilisede olduğu gibi.
2. Burası Agora Meyhanesi, burada yaşar aşkların en şahanesi.
Yanılmıyorsam Münir Nurettin Selçuk, yanılıyorsam düzeltin, tekzip yayınlarım.
Müzik konusunda iddialı değilim. Hep duyduğumuz bu şarkının mekanının Balat'ta
olduğu aklınıza gelir miydi? Ben de çok şaşırmıştım ilk gördüğümde. Tahtadan bir
bina, üzerinde bir birahane talebası. Tarihi Agora Meyhanesi - kuruluş 1880 -
Sabahattin'in Yeri. "Tarih ne kadar doğrudur? Tarihi olduğu ne kadar doğrudur?"
bilinmez ama bu mekanda veya yakınlarında olduğu doğrudur Agora Meyhanesi'nin.
Tam olarak nerede mi? Balat İşkembecisi'ni bulun yanından giren sokağı devam
edip hemen sola dönünce Balat arastasında bulursunuz kendinizi, bu sokağın
bitiminde Balat Çarşı'sının ortasındadır. Eski hali kalmamıştır ama yine de
tarih için bakmak lazım. Detaylar için bkz. Balat ve Çevresi / Jak Deleon.
3. Ferruh Kethuda Camii. Vallahi çok detaylı bilgi veremeyeceğim ama
Ferruh Kethüda, Semiz Ali Paşa'nın kahyası olurmuş. Camii Mimar Sinan'ın eseri
fakat epeyce bir restorasyondan sonra biraz dış cephesi güzelliğini kaybetmiş.
Benim için önemli tarafı, bahçesindeki çayevinde mahallenin yaşlıları ile sohbet
yapabilme fırsatını bulabilmemdir. Cami yardımlaşma derneğinin içinde dönen
entrikalar, mahallede kimler camiye sürekli devam ediyor, bir çayın maliyeti ne
kadar, emeklilik nasıl bir şey gibi soruların cevaplarını arayanlar için tavsiye
edilir?
4. Surp Hreşdegabet Ermeni Kilisesi. Adak adamak istiyorsanız, Telli
Baba, Aya Yorgi'den sonra bir başka adreste burası ama ben adak adamaya gitmem.
Bu kilise İstanbul'da kilise görmek isteyip de gidemeyenler için iyi bir model.
Bence camilerimiz bile örnek almalı. Zira içi oldukça temiz, kiliselerin içinde
duran o değişik, rutubet kokusu yok. Ana bölmenin yanında küçük törenler için
kullanılan güzel bir bölüm var. İçerideki salon genel olarak beyaz rengin hakim
olduğu geniş tavanlı bir kilise. Ben sık sık ziyaret ederim, girişte satılan
mumlardan bir tane alıp siz de bir yardım yapın derim.
5. Balat Çarşısı. Balat Çarşısı iki koldan akan küçük küçük
dükkanların yan yana sıralandığı, eski kasabaların havasını barındıran bir
çarşıdır. Ayakkabı tamircisinden, oyuncakçıya, kastamonu pidesine kadar değişik
bir yelpazeyi barındırmaktadır. Ama son zamanlarda bunlara cep telefonu bayileri
ile müzikçiler de eklenmiş. Eski Balat'ı koklamak için bire bir.
6. Kastamonu. Balat bildiğimiz gibi Yahudilerin ağırlıkla yaşadığı bir
yermiş. İsrail kurulana kadar ve meşhur 6-7 Eylül olaylarına kadar. Bu
olaylardan sonra Yahudi ağırlığı yavaş yavaş kaybolmuş semtten ama nasıl hasıl
olduysa güzide ilimiz Kastamonu'nun sakinleri semti işgal etmiş. Her yerde
Kastamonu, İnegöl, Çatalzeytin ve diğer ilçeler ile ilgili bir anektot
yakalayabilirsiniz. Kastamonu'ya özel otobüsler bile kalkıyor. Kastamonu'lulara
duyurulur, hemşehrilerinizi kaçırmayın.
7. Balat İşkembecisi. İşkembeyi pek sevmem, onun için fazla
yazamayacağım ama damak tadını bilenler için işkembenin hası Balat'tadır.
Kaçırmayın herkes bilir, girişte köşede.
8. Piyano Tamircileri. Semtte iki tane piyano tamircisi var. Eskiden
Balat kökenli meşhur piyanistler bile varmış. Balat otobüs durağını bulun,
kafanızı yukarı kaldırın, binanın üstü tamirhane. Piyanonuz varsa bu işin
ustaları Balat'ta.
9. Pazar Pazarı. Semt pazarları üzerine bir yazı gelmeli sanki.
Balat'ta pazar Pazar günü kurulur. Bu aralar uğrarsanız böğürtlen mevsimi
kaçırmayın, ben sürekli pazar günleri geldiğim için semt pazarını kaçırmam. Hem
kalabalık bile değil, zaten kaç kişiyiz ki? Üç, beş. O kadar.
Bir sonraki yazıda yola devam edip Ayvansaray'dayız.
Herkese iyi haftalar.
Saygılarımla,
Zafer Sönmez
e-posta:
zafer.sonmez@lycos.com ,
zafer.sonmez@disbank.com.tr
netyorum.com: (Bu metnin elektronik, basılı veya görsel
yayın organlarında tamamen veya kısmen yayınlanması yazarının yazılı iznine
tabidir. Aksine davranılmaması önemle rica olunur. Alıntı yapılmadan bu sayfaya
link verilmesi için herhangi bir izin gerekmemektedir.)
|