| Önsöz | Arama | Üyelik | Sohbet | Alış-Veriş | www.netyorum.com   
Ajanda
Seçtiklerimiz
Arşiv
Yazarlar
Yorumlar

Bölümler

Köşe Yazıları
Teknoloji
Sanat
Soru & Cevap
Dostluk & Sevgi
Eğlence
Geçmiş Zaman Olur ki

Konular

Sinema
Müzik
Kitap
Sözler
Oyunlar
Ürünler
Mekan
 
 
Reklam Fiyatları

İzleyici Mesajları

Elektronik posta :
bilgi@netyorum.com

 
 
Bu sayfayı arkadaşınıza göndermek için tıklayın.

 
 
Açılış sayfası yapmak için tıklayın.

Sık kullanılanlar listesine eklemek için tıklayın.

 

Eski Sayıları

20.06.2002 Tülay Çellek - netyorum.com / Sayı: 113

SANAT EĞİTİMİNE NESNEL YAKLAŞIM

Sanatsal yapıyı oluşturan malzemenin altındaki olgu bilimdir. Boyaları, kumaşı yapan, ağaca şekil verdiren aletleri yaptıran. Tüm bunları sanat adına kullanan, duyumsadıklarını bilimin ürettiği malzemeye aktaran da sanatsal yapıya sahip olan insandır. Sanat her şeyin içinde dilde, konuşmada kısaca her türlü yapılanmada var olandır. Her dilde bir müzikallik söz konusudur. Kulağı tırmaladı mı, bilin ki cümlede bir aksilik var. Bilgisayar bilimden doğdu. Ama bireysel ayrıcalıklar çerçevesinde herkese hitap etti. Sanatsal yaratıma malzeme oldu, tuval gibi... Puantilistler de bilimsel bilgiden yararlanıp sarı ve mavi noktaları yanyana koyarak, gözün yeşil görmesini sağlamadılar mı? Bilgiden hareket edip kullandıkları yöntemleri duyumsadıkları adına kullanarak.

Çağın bilgi bombardımanı, seçme çoğulluğu, kuramı beraberinde getirirken yaratmanın altında yatan sezgi, algı duyumsama vs. betonlaştırılmamalıdır hiçbir zaman. Eğer bilgi insanı sanatçı yapsaydı Sanat Tarihçileri en iyi sanatçı olurlardı. Ama aynı şekilde bilginin de ufku genişlettiği, bakış açısına farklılık getirdiği ve yaratıda rol oynadığı unutulmamalıdır. Bazen gözden kaçan, bilgi ile yakalanabilir bazen de bilen değil bakan göz görür. Eğitim de bu önemlidir. Grafik Tasarım dersinde bir öğrencim demişti ki; “artık etrafa düz bakmıyorum. Gördüğüm afişleri eleştiriyorum. Aynı yoldan geçerken daha önce görmediğim bir çok şeyi fark ediyorum.”

Eğitim, bu bağlamda ele alınırsa her alanda başarı sağlanacak demektir. Arkadaşlarla öğlen yemek yerken çocuklara daha önceleri kazandırılan hırsın üç yıl geriye atıldığını söyledi bir anne. Diğer anneye de bir gün oğlu demiş ki; “sen doğduğum gün beni şu okula yazdırmıştın. Kaderim o gün belliydi, itiraz etsem ne yazar”.

Yıllar önce PTT'de sıra beklerken bende bir olay yaşamıştım. Kıpır kıpır bir anne sonunda bana laf attı, “siz neyin parasını yatırmaya geldiniz” diye. Arkadan da şunları aktardı. “Çocuğum beni komşulara rezil ediyor. Çünkü biz Galatasaray Lisesine girmesini isterken o çocukluk yapıp “ben BJK lıyım asla Galatasaray Lisesine gitmem” diyor. Çocuk ilkokul 5'de olduğuna göre çocukluk yaşı... Peki, annenin yaşı ne acaba? Tabii düşünsel yaşını kastediyorum.

İlköğretimdeki koleje hazırlamak adına resim – müzik dersleri feda edilirken sistemdeki bir değişiklik bu tavrı ortaokul sona kaydırdı. Biçim değişirken içerik değişti mi? Yoksa tıraş mı yapıldı sadece... Yarın yine sakal çıkacak değil mi? Sayın Erdal ATABEK’in bir konferansına gitmiştim. Söz alarak “hem Milli Eğitimde hem de Üniversitede çalışan bir insan olarak aynı sorunla karşılaştığımı, öğrencinin araştırma yapmadığını, her şeyi tekilinde sonlandırdığını, modellerin; anne-baba ve öğretmenin fazlaca üstünlüğünde kaldığını” söylediğimde kendileri de “ilköğretimin kolej hazırlığı, lisenin de üniversite hazırlığı nedeniyle süreç yaşanmadığını” belirttiler.

Öğrencilerimde en çok yaşadığım olay; sonuç. Araştırma ve getirdiği yaratıcılık süreci yaşanmıyor. Aslında buna çok açıklar. Zekililiklerinin ve duyarlılıklarının çok hoş şeyler yaşatacağı, yaratacağı kesin. Ancak buna olanak tanımak şart. Duygu eğitiminden yoksun mekanik bir ortamdaki eğitim, çocuğu ne kadar doyuracak, yeşertecek, geliştirecektir. Bilimsel tavrın içinde olan çocuklar kadar sanatsal yapılanması olan çocuklara da doğru hitap etmek dolayısıyla kültürel varlığı doğru sürdürmekle uluslar kalıcı olabilecektir. Ama sanatsal bir yapılanma içinde olan çocuklar tamamen kişiliklerinin dışında bir ortamda köreliyorlar en başından. Kaldı ki bilimsel bir eğilimi olan bireyler de duygu eğitimi içine alınmalıdır. İnsanlar bir bütündür. İlgileri, yetileri bir alanda sivrilir. Ama bu diğer alanlarda nötr olacakları anlamını taşımaz. Nitekim özellikle ülkemizde görülen doktor sanatçıların sergi, saydam gösterileri buna örnektir. Sanattan anlayan, kötülükten olduğu kadar çirkinlikten de rahatsızlık duyan bir doktor, bir yöneticiye çağımızın çok gereksinmesi var. Nitekim çevresel sorunların ön plana çıktığı günümüzde böyle bir eğitim gerçekten gereklidir.

İlköğretimle yatsınmaya başlayan sanat eğitimi lisede seçmeli konumunu sağlıksız bir şekilde sürdürmektedir. Tabii Anadolu Güzel Sanatlar Liseleri de özellikle program bağlamında sorgulanmalı, çağın gereği programları sürekli gözden geçirilip, yenilenmelidir.
Yaşamda bunların uygulama yöntemi çok önemlidir. Sayın Doğan CÜCELOĞLU’nun bir söyleşisinde anlattığı gibi; ağacı dikmeli. Potansiyel onun içindedir, vardır. Fazlaca karışarak bodur kalmasına neden olunmamalı. İnsan insana iletişimde eşit paydalarda , bireysel ayrıcalıkları yok etmeden hep söylediğimiz demokratik söylemle hareket etmeli. Akademik zeka kadar duygusal zekanın yaşamdaki rolü aynı önemde ele alınmalıdır. Nereye vardırmak değil nasıl gittiğine bakılmalı insanın, insanlığın. Nitekim bakılan bilimin, sanatın nereye gittiği değil insanın, insanlığın nereye gittiğidir... Şurası bir gerçek ki sürece önem veren toplumlar başarıyı da beraberinde getiriyorlar.

Kimlik, kültür ve dayalı olduğu yaratıcılık bağlamında oluşur ve sürer. Kültürel kimliğimiz sağlıklı bir devlet politikasının eseri olabilir. Toplumun kendini yenilemesi eğitiminin doğru yöntemlerle oluşturulmasından, ilişkilendirmelerin hazırcılıkla değil ciddi araştırmalardan, yaratılardan geçmesiyle gerçekleşir. Bu bağlamda Türkiye’de Sanat Eğitimi konusu, Temel Sanat Eğitimi ciddi şekilde sorgulanmaya açılmalıdır...

Sevmek; çocukları, çiçekleri, kitapları... Sunulanların renkli olması, hayallerin, ütopyaların zenginleştirilmesi, eflatun bir sabaha uyanarak, uyandırarak... Betondan fırlayan yeşil hayatı farketmek, farkettirmek... Yaşamı çizgiye, renge, dansa, sese çevirmek, çevirttirmek... Anlatmanın bir yolu vardır mutlaka, kişiliğe dayalı olan. Malzemeyi doğru seçtikten sonra... Yaratmanın sonsuzluğunda, suyunda yaşamak... Önemli olan sevilen rengi bilmek, doğru seçmek... Destanlar böyle yaratılır, paylaşarak... Gören, duyan bir yürekle yaşamak... Bilimin iyiliği, sanatın güzelliği... Bilimin güzelliği, sanatın iyiliği ile... Önemli olan budur yaşamda, yaşamasını bilende bildirende...

Öğr. Gör. Tülay Çellek
YTÜ Sanat ve Tasarım Fakültesi (SANTAS)
e-posta: tcellek@yildiz.edu.tr 


netyorum.com: (Bu metnin elektronik, basılı veya görsel yayın organlarında tamamen veya kısmen yayınlanması yazarının yazılı iznine tabidir. Aksine davranılmaması önemle rica olunur. Alıntı yapılmadan bu sayfaya link verilmesi için herhangi bir izin gerekmemektedir.)


Yorum Ekle Yorumları Listele
113. Sayı önceki yazı 113. Sayı sonraki yazı
Yazarın Önceki Yazısı Yazarın Sonraki Yazısı
Her hakkı saklıdır. All rights reserved. netyorum.com © 2000-2005 İstanbul-Türkiye